Haftanın 5 günü gittiği o saçma kurstan çıkmış annesinin onu almasını bekliyordu. Bugün biraz geç kalmıştı ama bunu dert etmedi çünkü kursa gitmenin ona tek kattığı şey biraz ilerideki ağaçlı yerde çimenlere uzanıp kitabını okumaktı. Bugünde işte tam olarak böyle yaptı, çimenliklere uzanıp kitabını okumaya başladı. 15 dakika kadar bunun keyfini çıkarttı daha sonra arabanın korna sesini duydu annesi gelmiş olmalıydı. Yerinden kalkıp kurs kapısına doğru adımlamaya başlerken kitabını küçük ama tatlı çantasına koydu. Bu sefer farklı biri gelmişti; tek arkadaşı aynı zamanda ablası Ayfer. Arabanın ön koltuğuna geçti ve ablasına sarıldı.
"Neden annem gelmedi?" dedi.
"Aşk olsun Dolunay sevinirsin diye düşünmüştüm."
"Sevindim tabii ki, sadece merak etmiştim." dedi ve koltuğa derin bir nefes vererek yaslandı.
Ayfer sadece gülümsedi ve eve doğru sürmeye başladı arabayı.
Dolunay her zaman olduğu gibi sessizce yolu seyretti eve gidene kadar. Neredeyse her gün geçtikleri o yolda her gün gördüğü binaları ve ağaçları seyretti.
Sonunda Ayfer sessizliği bozdu "Neler yaptın bakalım?" dedi.
"Günlük sıkıcı rutinimi tamamladım, bu kadar saçma bir kurs olamaz resmen işkence çekiyorum."
"Bu senin iyiliğin için Dolunay. Lütfen bizi de anlamaya çalış biraz, hiç arkadaşın yok okula da gitmiyorsun evde kapanıp kalıyorsun."
Derin bir of çekti Dolunay ve yolu izlemeye koyuldu.
Dolunay'ın okul gitmemesinin sebebi, hayatının okulda harcamayacak kadar kısa olmasıydı. Bunu kendisi istemişti orta okulu bitirdikten sonra okula devam etmedi, bu durumdan gayet memnundu.
Yaklaşık 25 dakika sonra eve gelmişlerdi. Araba durduktan birkaç saniye sonra arabadan indiler. Evin güvenliğine tatlı bir gülücük yolladıktan sonra Ayfer çantasından anahtarlığını çıkardı, kapıyı açtı ve içeriye girdiler. Evleri çok büyük ve ihtişamlıydı aynı filmlerdeki gibi. Bu büyük evde Dolunay, Ayfer, babası ve annesi kalıyordu. Yardımcılar ve güvenliği saymazsak.
İçeri girdiklerinde gözleri annesini arıyordu ama yoktu. Bir şey demeden yukarı katta olan odasına çıktı.
Odasında bir beyaz bir masa üzerinde laptop masanın hemen karşısında yatağı vardı. Odasını çok seviyordu Dolunay. Yatağının başlık kısmanda yılbaşı ağaclarına takılan ışıklardan vardı hep açık kalırdı bu ışıklar, odasına hoş ve loş bir hava katıyordu. Yatağının yanında kocaman bir kitaplık, kitaplığın içinde yüzlerce kitap vardı. Kitap okumak onun en sevdiği aktiviteydi. Kitaplığın önünde ise oturması için iki tane siyah puf vardı biri kendisi için diğeri en yakın arakadaşı aynı zamanda ablası olan Ayfer'indi. Yatağının tavanı karanlıkta parlayan yıldızlarla ve kocaman bir dolunayla süslenmişti. O oda evdeki en güzel odaydı. Bu güzel odayı güzel gözleriyle süzdükten sonra gardolabına yöneldi, temiz kıyafetlerini aldı ve üzerini değiştirdi. Şimdi yapılacak bir şey kalmamıştı yemeğe çağırılana kadar yatağına uzandı üzerinde bir ağırlık hissetti, göz kapakları yavaş yavaş kapandı.
~Ertesi sabah~
Gözlerini yavaş yavaş açarken sabah olduğunu anlamıştı Dolunay. Yatağının yanında bulunan minik etejerin üstünde duran telefonuna uzdanı eli saate bakmak için. Kısık gözlerle baktıktan sonra telefonu geri yerine koydu ve tavanı seyretti. 5 dakika sonra aşağı kattan bir ses geldi "Dolunay daha uyanmadın mı? Hadi kahvaltıya" bu annesinin sesiydi.
"Tamam anne geliyorum" dedi Dolunay ve yatağından kalktı, odasında bulunan ona ait olan banyoda yüzünü yıkadı aynada kendine baktıktan sonra kahvaltı için alt kata indi.
Eveki herkes ordaydı ve başlamak için onun gelmesini bekliyorlardı. Sonunda geldiğini gören babası "Günaydın uykucu" dedi. "Size de günaydın" dedikten sonra ona ayrılan sandalyeyi kendine doğru çekti ve oturdu. Kahvaltıya sessizlik hakimdi, çatalın tabaklara kibar dokunuşlarının sesi dışında hiç ses yoktu. Bundan huzursuz olan Ayfer "Dolunay'ı bugün kursa ben götürebilir miyim?" Dedi. Dolunay buna şaşırmıştı bu sıralar ablası ona daha ilgiliydi. Şaşırsığını belli etmeden kafasını tabağından kaldırdı.
"Evet, olabilir." Dedi sadece başka bir şey diyemedi.
Babası Kadir Bey kafasını onaylarcasına sallayıp sessiz kalmayı tercih etmişti.
Bugün ev normalinden daha sessizdi buna bir anlam veremeyen Dolunay tabağını bitirdikten sonra yemekleri hazırlayan kadına dönüp "Ellerine sağlık Feride abla" dedi ve odasına çıktı.
Saat 12:00'da kurs başlacaktı, yine işkence çektiği o kursa gitmek zorundaydı. Hiçbir şey yapmıyorlardı kursun hocası olarak tanımlanan kişi gitar çalar ve onlarla sohpet ederdi. Herkesin kendine göre farklı hikayesi vardı onları dinler ve kurs bitince eve giderdi. Bu ona saçmalık geliyordu, ailesi onu bu kursa depresyonda olduğunu söyledikten sonra yazdırmışlardı. Onun yaşlarında normal birinin bu kurs ve ortam hoşuna gidebilirdi. Arada sırada kurs gezi düzenlerdi ama Dolunay hiçbirine şimdiye kadar katılmamıştı. Haftanın beş günü onları çektiği yetmezmiş gibi hafta sonunu da mahvetmek istemiyordu ailesi onu ne kadar katılması için zorlasada.
Saat 11:15'e kadar odasında kaldı kitap okudu ve sosyal medyada dolaştı. Daha sonra kalkıp siyah bir pantolon ve üstüne de sade beyaz tişört geçirdi açık kahverengi boynunda olan saçlarını taradı. Çantasına kitabını ve eline de telefonunu aldı, aşağı kata indi.
Ayfer salonda televizyonun karşısına oturmuş dergisini okuyordu. Dolunay sessizce yanına gitti ve oturdu.
"Bakıyorum da hazırlanmışsın, hadi o halde gidelim." Dedi Afyer.
"Biraz daha duralım erken gitmek istemiyorum"
"Hadi ama yol yaklaşık 25-30 dakika sürüyor, biraz beklesen orda bir şey kaybetmezsin."
"Tamam tamaam öyle olsun." Dedi Dolunay.
Beraber kapıya yöneldiler, o sırada yanlarına annesi geldi. "Gelin şöyle size kocaman sarılayım sonra gidersiniz." Dedi. İki kızına da sıkı sıkı sarıldı ve onları arabaya binip gidene kadar izledi.
Adının hakkını veren bir kadındı Ayten Hanım. Ay gibi teni, ay kadar güzel bir yüzü vardı. Kızları da ona çekmişti besbelli.
***
Ayfer ve Dolunay kursun kapısına gelmişleri, kursun başlamasına 15 dakika daha vardı. Telefonundan saate baktı Dolunay ve "15 dakika daha var biraz daha bekle 1-2 dakika kala gidersin olmaz mı?" Dedi ablasına.
"Tabii ki olmaz, hadi in arabadan canım kardeşim." Dedi pis pis sırıtırken.
Dolunay ablasına sarıldıktan sonra arabadan indi, büyük binaya yaklaştı ve biraz baktı binaya içeri girdi onlar için ayrılmış odaya doğru yürüdü. Herkes gülüyordu, içinden herkes niye bu kadar mutlu diye geçirdi.
Onlara ayrılmış biraz büyük odaya girdiğinde hem şaşırmış hem de sinirlenmişti.
Onun için ayrılan sandalyeye daha önce hiç görmediği biri oturmuştu.
Onun sandalyesine oturan kıza hızlı adımlarla yürüdü "Pardon ama burası benim yerim başka bir yere oturu musunuz?" Dedi. Kız Dolunay'a döndüğünde Dolunay şaşkınlığını gizleyemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşservi
Teen FictionDolunay, Akciğer kanserine kendini tamamen teslim etmiş kısa ömrü kalan 17 yaşında hiç çocuk olmamış bir kız. Kısa ömründen tek beklediği sıradan bir kanser hastası gibi değil, mutlu ve farklı bir şekilde hayatını sonlandırmak. İstediği olacak..