Şarkı: The Pretty Reckless-Heaven Knows
BEGÜM
''Damla! Şu kolileri taşımama yardım eder misin? Fazla ağırlar da.''
Dört arkadaş yeni evimize taşınmak için hazırdık. Son koliyi de Damla'ya verdikten sonra kızlarla evimize ilk adımımızı attık. Hissettiğim duygu o kadar güzeldi ki anlatamıyordum. Mutlu olduğum bir sürü sebep vardı; birincisi üniversite boyunca yakın arkadaşlarım olan Damla, Büşra ve İrem ile aynı evde yaşayacaktık, ikincisi ise sevgilim Utku da yan evde yaşıyordu. Koca bir dört yıl boyunca birlikte olacaktık.
Kolileri boşalttıktan sonra eşyaları yerlerine yerleştirdik. Evimizde eksiklerimiz vardı tabiki, ancak o eksikleri de zamanla kapatacaktık. Fazla yorgun olduğumuz için hepimiz odalarımıza çıktık ve uyuduk.
...
Sabah olmuştu. Sanırım uyanan kişi sadece bendim. Hemen üstümü değiştirdim ve benim odamın karşısında olan Büşra'nın odasına girdim. Hala uyuyordu ve onu uyandırma görevi bana aitti. Saat on bir olmuş uyuyordu hala. "Bu kadar da olmaz ama." deyip kafasına yastık fırlattım ve uyandırdım. Yatağa yapışmıştı sanki bir türlü kalkmıyordu. Ama bende Begüm isem onu kaldırmanın bir yolunu bulurdum. Aklıma şahane bir fikir gelmişti. Hemen aşağıya inip bir bardak soğuk su aldım ve tekrar yukarı çıktım. Ne kadar küfredeceğini bilsem de bunu yapmak zorunaydım. Bardağın çeyreği kadar suyu kafasına döktüm ve hemen odadan çıktım çünkü dayak yiyebilirdim. Sıra İrem'de idi. Bardakta kalan suyun yarısını da İrem'e döktüm ve onun odasından da çıktım. İşte en zor kısım gelmişti. Elimde kalan suyu eğer Damla'ya dökersem en iyi ihtimal sinirden bir yerimi yaralardı, kötü ihtimalleri siz düşünün artık. Ancak olabilecek bütün ihtimalleri göze alarak bardakta kalan suyu Damla'nın kafasına döktüm ve hızlıca olay yerinden uzaklaştım. Arkamı döndüğümde İrem ve Büşra'nın elinde bir bardak su vardı. Birazdan bana ne olacağını çok iyi biliyordum ama sanırım kaçabileceğim bir yer yoktu. Köşeye sıkışmıştım ve suyum da bitmişti. Bende mecburen kaderime razı oldum. İkisinin de başımdan aşağıya döktükleri su ile sırılsıklam oldum ama çok da sorun etmedim. Hak etmiştim çünkü...
Büşra krep yaparken ben ve İrem masayı hazırlıyorduk. Damla iste öylece oturmuş, telefonu ile uğraşıyordu. Hava çok güzelidi. Bu yüzden kahvaltımızı bahçede yapacaktık. Büşra krepleri bitirdiğinde bir tabağa biraz koymasını istedim. Çünkü yan evimizde olan sevgilime ve arkadaşlarına götürecektim. Yalnız gitmeyeyim diye Damla'yı da çağırdım. Öylece oturuyordu zaten.
Utku ve arkadaşları da kahvaltılarını bahçede yapmayı tercih etmişlerdi. Yanlarına vardığımızda krepleri masaya doğru uzattım. Buğra krepleri hızlıca elimden aldı ve bana en sevmediğim biçimde hitap etti.
''Ooo yenge ellerine sağlık.''
Benim yaptığımı zannediyordu. Krepler gerçekten güzel olmuştu. Ne kadar ben yaptım demek istesemde Büşra'nın hakkını yiyemezdim. Bu yüzden çok bekletmeden cevap verdim. ''Büşra'nın marifetleri Buğra'cım, afiyet olsun.'' diyerek gülümsedim.
Tam o sırada Utku elimden tutup kendisine doğru çekti ve beni kucağına oturtarak boynuma bir öpücük kondurdu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Resmen kalp atışlarımı duyuyordum. Yanaklarımın kızardığını tahmin edebiliyordum. Dışardan çok komik görünüyor olmalıydım. Bu yüzden ''Ya Utku...'' diyerek ona döndüm ve sanki ne yapıyorsun der gibi gözlerinin içine baktım. O da çok hoş, bir o kadar da şirin bi biçimde cevap verdi.
''Ne yani sevgilimi özlemiş olamaz mıyım?'' dedikten sonra kulağıma fısıldayarak ''Seni çok özledim.'' dedi.
İşte o an ona yeniden aşık oldum. Rüyada gibiydim ve bu anın bitmesini istemiyordum ancak karşımda bana bakan bir sürü göz olduğunu fark ettim. Fazlasıyla utanmıştım bu yüzden Utku'ya dönüp gülümsedim, kucağından kalktım ve Damla'nın yanına doğru ilerledim.
''Neyse biz gidelim artık size afiyet olsun.'' diyordum ki cümlemi bitiremeden Utku araya girdi.
''Birlikte yapalım kahvaltımızı, oturun kızlar.'' dedi tatlı tatlı gülümseyerek.
''Damla otursun ben kızları çağırıp geleyim.'' dedim bende.
''Tamam o zaman. Uras, Damla'ya bir sandalye çek ordan.''
Bu sırada ben de kızları çağırmak için eve doğru ilerliyordum. Eve vardığımda İrem ve Büşra bir şeyler konuşuyorlardı. Laflarını bölerek '' Kızlar hadi kahvaltı için çocukların yanına gidiyoruz gelin.'' dediğimde iksinin de suratına bu çocuklar kim bakışı vardı. Onlar sadece Utku'yu tanıyorlardı. Ama çok sorun değildi, tanışacaklardı zaten.
Yanlarına varmıştık ve onları tanıştırma görevi bana aitti. Çünkü sadece ben herkesi tanıyordum. Kızları sırasıyla Göktuğ, Uras, Buğra ve Özgür ile tanıştırdım. Özgür son sınıftı ve sevgilisi vardı. O da masada oturuyordu zaten. Uras bizden iki yaş büyüktü ve profesyonel boksördü. Çok sert bakışları vardı, insanı korkutuyordu gerçekten. Soğuk biriydi. Fazla soğuk. Göktuğ ve Buğra bizden bir yaş büyüklerdi. İkisi de çok sempatik ve cana yakınlardı.
Herkes tanıştıktan sonra Buğra'nın bir espri yapması ile hepimiz kahkaha attık.
''Eveeett... Tanışma merasimi bittiyse haydi halaya.'' demesi ile Göktuğ çok içten ve sesli bir şekilde güldü. Uras da elindeki mendili ''Oğlum hayvan mısın ya?'' diyerek Göktuğ'un suratına fırlattı. Gerçekten çok eğleniyorduk. Herkes birbiri ile iyi anlaşıyordu. Buna çok sevinmiştim. Ne de olsa artık komşuyduk. Ancak Damla'nın telefonunun çalması ile ortamda bir sessizlik oluştu. Damla telefonu açtığında karşısındaki her ne dediyse gözlerini kocaman açıp çığlık atarak cevap verdi.
''Ne? Ciddi misiniz? Hemen geliyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT
Teen FictionAşk başlamadan güzel, Kalplerde heyecan Bakışlarda korku olduğu zaman güzel... Birbirimize sezdirmemek için çırpınış, Başkaları görmesin diye çabalayış, Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman... Aşk başlamadan güzel.... Ümit Yaşar OĞUZCAN - Her...