花吐き

287 48 38
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

13 şubat 2021, 03.15

hey.. selam? merhaba? böyle bir mektup yazmak zorunda kalacağımı hiç düşünmediğimden, bir başlangıç cümlesi de oluşturmamıştım kafamda fakat önemli olan da bu değil sanırım. kaldı ki, doğru cümleyi bulmak için harcayacak yeterli vaktimin kalıp kalmadığından da emin değilim.

inan bana, bu mektubu yazıyor olmaktan çok beni üzen bir şey varsa o da seni bu mektubu okumaya mecbur bırakacak olmam. umarım bunun için bana kızmazsın gün ışığım. elimden gelebilseydi böyle olmamasını sağlardım yalanını söyleyemeyeceğim çünkü bu sonu kendi isteğimle seçtim.

neyden bahsettiğimi anlayamadığının farkındayım, bu yüzden artık kendimi açıklasam iyi olacak gibi. bir arada geçirdiğimiz, arkadaş olduğumuz o yıllar boyunca sana söyleyemediğim şeyleri bir kez olsun dile getirebilmek adına yazıyorum bu mektubu, hiç olmazsa sana veda ederken söyleyebilmek adına. yüzünden eksik olmayan o ışıl ışıl gülümsemenle gözlerimin içine her baktığında dilimin ucuna kadar gelen şeyler vardı fakat hiçbir zaman söyleyemedim; kelimelerimin mutluluğuna gölge düşürmesinden, aramıza dönüşü olmayan mesafeler sokmasından korktum her seferinde. ne kadar kaçsam da adımlarım bizi bu mecburi sona getirdi.

gecenin bir yarısı odama gelişini hatırlıyor musun? gözlerin dolu dolu, yüreğindeki sıkıntıyı atmak istercesine gelip bırakıvermiştin ufacık bedenini halının ortasına. konuşmanı beklemiştim sen öylece halıyı izlerken, oturduğun yerde kollarını dizlerine dolayıp ileri geri sallanıyor oluşun beni endişelendirse de beklemiştim nihayet göğsünü sıkıştıran o zehri akıtmaya karar vermeni. seni bu kadar üzen şeyin yalnızca okuduğun bir manga olmasını beklemiyordum elbette ama sen konuşmaya devam ettikçe asıl sebep gün yüzüne çıkmıştı.

"hanahaki," diye fısıldamıştın karanlığın ortasında. "biliyor musun ne olduğunu?"

sandığından daha iyi biliyordum gün ışığım, sana söyleyemediğim şeylerden biri buydu.

"duymuştum." diyebilmiştim yalnızca. aldığım her nefes bana acı vermiyormuşçasına, bilmezden gelmiştim anlatacağın her şeyi. pek bilmediğimi düşünerek bu hastalığı yaşayanların başına neler geldiğini anlatmıştın usul usul, gözlerinde korku olduğunu gece lambasının zayıf ışığında bile net bir biçimde görebiliyordum. korkuyordun.

"hyung... ya benim de başıma gelirse?" bakışlarındaki korkuyu zorlukla fısıldayarak dile getirdiğinde yüzümde buruk bir gülümsemenin oluşmasına engel olamamıştım. niye öyle güldüğümü sormuştun ya hani, cevapsız kalmıştı sorun. şimdi cevaplıyorum işte. bu hastalığın seni yakalamasına imkan yoktu. yoktu, çünkü seni sevmemesinden korktuğun insan zaten seni çok önceden beridir seviyordu, bunu da sana söyleyemedim. bencillikti belki yaptığım ancak bil istemedim gün ışığım, özür dilerim.

bunun yalnızca kurgusal bir hastalık olduğunu, gerçekte böyle bir şey olmadığını söyleyerek seni ikna etmeye çalışmıştım. göz bebeklerinde titreyen korku yerini rahatlamaya bıraktığında bana sımsıkı sarılıp teşekkür etmiştin, odana dönmeden sadece birkaç saniye öncesinde. kapıyı arkandan kapatır kapatmaz kendimi ciğerlerim sökülürcesine öksürerek banyoya attığımı bilmiyordun, bilmene de imkan yoktu zaten. ona bakışlarını her gördüğümde, içimde nefes alışımı engelleyen yeni bir çiçeğin yeşerdiğini öyle güzel gizliyordum ki, bazen ben bile unutuyordum varlıklarını. öksürüklere boğulup, avuçlarıma dolan kanlı pembe yapraklarla göz göze gelene kadar unutuyordum.

söyleyemediğim bir diğer şey de buydu, seni kurgusal olduğuna ikna ettiğim hastalıkla asla itiraf edemediğim aşkım yüzünden savaşıyor olduğum gerçeğini söyleyemedim.

bundan kurtulma şansım vardı elbette ancak bu bana, ciğerlerimde her geçen gün yeni bir çiçeğin açmasından çok daha fazla acı verecekti. tüm o çiçeklerden kurtulmam demek, sana dair tüm anılarımı, tüm duygularımı yitirmem anlamına geliyordu. ve inan bana gün ışığım, seni unutmanın bana vereceği acıya asla katlanamazdım. sevmek her ne kadar acıtsa da güzel bir duyguydu; seni sevmek ise başlı başına bir mutluluktu ve ben bunu yok edemezdim. bana yine bencilce davrandığımı söyleyeceksin belki ve belki de haklısın, üzgünüm.

hastalığımı bilen tek kişi, oldukça ironik ama changbin'di. senden bunca zaman uzak durmasının sebebini hep merak etmiştin ve verecek bir cevabım yoktu, ama şimdi söylüyorum. her zaman şüphelenmişti sana olan duygularımdan fakat beni banyoda, her öksürükte dudaklarımın arasından fırlayan yapraklarla ağlarken bulduğunda daha fazla saklayamadım. söylememesi için yalvardığımı hatırlıyorum, söyleyeceğini düşünsem de beni şaşırtarak sırrıma ortak oldu. ameliyat olmam için beni ikna etmeye çalıştı, onu her seferinde reddettim. lütfen ona da özrümü ilet.

gittikçe kötüleşen el yazım ve kağıttaki lekeler için özür dilerim, ah... ağlamamalıydım, kendime söz vermiştim. ara sıra öksürüklerimi tutamıyorum, lekelerin sebebi bu. muhtemelen şu an uyuyorsun çünkü gün içinde çok yoruldun, umarım güzel rüyalar görüyorsundur. daha fazla yazabilir miyim bilmiyorum. yazmayı denesem de acı izin vermiyor, hiç bu kadar yoğun olmamıştı.

fazla zamanımın kalmadığını hissedebiliyorum, bu nedenle söylemek istediklerimi toparlamanın vakti geldi. changbin'e seni asla yalnız bırakmamasını söyledim. gözüm arkada kalmayacak, birbirinizi çok sevdiğinizi ve mutlu olacağınızı biliyorum. diğerleri için de bir şeyler yazdım, bu mektubun yanına bırakacağım. size güvenebileceğimi biliyorum, bunu başından beri biliyordum. ben sizinle olmasam da stray kids'i bir arada tutacağınıza inancım tam. her şey için, her birinize minnettarım ama en çok sana, felix. bana güç verdiğin için, bilmesen de ilham kaynağım ve güvenli sığınağım olduğun için minnettarım, günümü aydınlattığın için minnettarım, bana sevmeyi öğrettiğin için minnettarım. teşekkür ederim.

artık gitmem gerekiyor, nefesim her geçen saniye daha da daralmaya başladı. üzgünüm gün ışığım. her şey için teşekkür ederim ve özür dilerim, umarım beni affedebilirsin.

seni her zaman çok seven ve sevmeye devam edecek olan,

christopher bang chan.

things i couldn't say to youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin