People always use other people's hearts so never believe anyone.
( İnsanlar her zaman başka insanların kalbini kullanır, o yüzden kimseye inanma. )
________________________________________
Sokak lambalarının aydınlattığı kaldırımlar Selim'in ayak izleri ile kirleniyordu. Düz ve dar sokağın köşesinde çocuğun biri oturmuş mendil satıyordu. Diz çökmüş, bacaklarını kendine çekmiş bir halde yanından geçen insanlara bakıyordu. Selim çocukla bir an gözgöze geldi. Çocuğun gözlerinde kaybediş resmedilmişti sanki. Selim umursamadan çocuğun yanından geçti. Arkasında kalan çocuk çekinmeseydi, belki peçete alması için Selim'e teklifte bulunabilirdi. Şimdi daha geniş bir sokaktaydı. Ne kadar karışık sokakları var bu şehrin. Selim bu düşünceyle beraber yürüdü. Gitmesi gereken yere gittiği zaman ne söyleyeceğini tartıp biçti. Yapacağı çok basitti. Yolun yarısında otobüsten inmiş, ve yürümeyi tercih etmişti. Şimdi boş bir arsanın yanından geçiyordu. Futbol oynayan çocuklar eksikti bu boş arsada. Selim kalbine benzeyen boş arsaya kaçamak bir bakış attı. Şu an kafası başka şeylerle meşguldü. Adımları yavaş ve seyrekti. Acele etmiyordu. Biraz daha ilerledikten sonra yüzünde bir gülümseme yayıldı. Bu akşam Sayeye yapacağı sürpriz iki olmuştu. Eğer Saye ilk sürprizi kaldırabilirse ikincisini görebilirdi. Adımları geniş bir caddenin değişik sokaklara açılan kısmında, bir iş yerinin önünde son bulmuştu. Krem rengi olan binanın giriş kısmı pek seçilemiyordu. Selim giriş kapısından hemen sonra merdivenleri tırmanmaya başladı. Kaçıncı kata çıkması ve kiminle görüşmesi gerektiğini biliyordu. Çünkü buraya ilk gelişi değildi. Değişik kapılardan geçtikten sonra ahşap masada oturan sekreterden görüşmek istediği kişinin odasını öğrendi. Şimdi gidebilirdi. Sekreter onu odanın kapısına kadar getirip işine döndü. Selim gözlerini bir an kapıda gezdirip, izin alarak içeri girdi. Görmek istediği kişi tam karşısındaydı. İzin alıp oturdu. Adam konuştu ilk,
"Merhabalar. Hoşgeldiniz. Daha öncede gelmiştiniz yanlış mıyım ?"
Selim oldukça ciddi bir tavır takınarak cevap verdi,
"Evet evet. Daha öncede gelmiştim."
Adam ellerini masanın üzerinde birleştirmiş, hafif öne eğik bir şekilde konuşmasına devam etti,
"Buyurun konu neydi ?"
Selim bir an gözlerini devirdi ve konuşmadan bir süre bekledi. Aslında söyleyeceği şey iki kelimeydi. Ama beklemeyi tercih etmişti garip bir şekilde. Sessizliği bozdu ve cevap verdi,
"Kardeşim, Saye."***
Levent şimdi şirkete geçmişti ve önündeki bazı dosyaları kontrol ediyordu. Kahvesinin bitmesi dışında onu sinir eden pek bir şey olduğu söylenemezdi. Gergindi biraz. Nedenini bilmediği bir gerginlik hissediyordu tüm vücudunda. Kalemi tutmuş ve kağıtların bazı yerlerine bir şeyler karalıyor ya da imza atıyordu. Yorulduğunu hissediyordu. Kalemi bıraktı ve masadakileri toplayama başladı. O sırada içeri giren kadın Levent'in masasına yaklaştı ve saygılı bir ses tonuyla konuştu,
"Efendim, evrakları almaya gelmiştim." Levent başını masadan hiç kaldırmadan cevap verdi,
"Babam mı istiyor ?" Diye sordu.
"Evet efendim." Levent hala kadına bakmıyor ve umursamazca konuşuyordu.
"Hangi evraklar ?"
"Size incelemeniz için gönderdikleri." Bu iyi bir haberdi. Babasının yanına gidip onunla konuşmak için iyi bir bahaneydi.
"Tamam sen çıkabilirsin ben götürürüm."
Kadın duyacağını duyduktan sonra hala aynı saygıyı takınarak odadan çıktı. Levent ise önündekileri toparlayıp kolunun altına sıkıştırdıktan sonra çıkış kapısına doğru yöneldi. Saatine kaçamak bir bakış attıktan sonra hızla merdivenleri çıktı. Üst katın koridoru boydan boya camdı ve çok güzel bir şehir manzarası vardı. Ama Leventin umrunda değildi. Kafasını çevirip bakmıyordu bile. Adımları onu karşı taraftaki odaya taşırken oldukça bıkkın bir tavır sergiliyordu. Odanın önüne geldiğinde kapıya üç kez vurup izin aldı, ve öylece içeriye girdi. Babası camın önünde durmuş dışarıyı seyrediyordu, kapı açılınca arkasına yavaşça dönüp kimin geldiğine baktı. Levent'i görünce tekrar önüne döndü ve tüm otoritesiyle konuştu,
"Ne vardı?"
Levent getirdiği evrakları masanın üzerine bırakırken konuya nasıl gireceğini düşündü.
"Kontrol etmem için gönderdiğin evrakları getirdim."
"Senin getirmemen gerekiyordu. O evrakları sana getiren, getirdiği gibi geri götürmesini de bilir."
Levent bir saniye duraksayıp savunmaya geçti hemen,
"Ama be-"
"Haksız mıyım Levent ?"
Levent bir kaç saniye sustu. Babası çok sertti. Mecbur kalarak cevap verdi.
"Evet baba."
"Bana iş ortamında baba diye hitap etmemen konusunda ne demiştim ? Şu an alt sınıf bir çalışansın."
Levent sinirle iç çekti. İtaat etmek zorundaydı.
"Üzgünüm efendim."
"Güzel." Adam bu sözü söylerken masasına doğru yönelmiş ve yerine oturmuştu. O sırada Levent'e oturması için işaret etti. Levent otururken her zerresi ile sinir doluydu. Ama belli etmemek için elinden geleni yapıyordu.
Levent'in babası gözlüğünü çıkartıp kutusuna koydu.
Levent söze başladı.
"Şey... Özel bir konu konuşmak istiyorum." Dedi ve sesini toklaştırıp devam etti,
"Baba ve oğul gibi."
Babası Levent'e uzun bir süre baktıktan sonra konuşması için işaret yaptı. Levent aynı anda söze girdi.
"Bir süre uzaklaşmaya ihtiyacım var baba. Eğer izin verirsen biraz uzaklaşıp kafa dağıtmak istiyorum."
Babasının izin vermeyeceğini bilmesine karşın diretmekte kararlıydı. Babası cevap verdi,
"Tabi ki gidebilirsin." Dedi. Levent çok şaşırmıştı, nasıl böyle bir şeye izin veriyor anlamadı. Babası ardından sözlerine devam etti,
"Ama. Maaşından keserim ve ek olarak bir ay mesai yaparsın."
Tabi ya ! Babasından ne bekliyordu ki ? Asla izin vermezdi. Şimdilik pes etmeliydi. Babasına teşekkür edip odadan ayrıldı. Bu aralar babası normalinden daha sertti ona karşı. O yüzden pek diretmek istemedi. Ama cidden kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Ya da birilerinin kafasını dağıtmaya. Ciddi anlamda kafa dağıtmak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYHA (Ara Verildi )
Teen Fiction"Klasik" bir kitap değil, deli kafamın ürünü. (Ara verildi eğer beğeni gelirse devam edicek yazar notu. 27/06/22)