SELAMM.
Çok fazla bir zaman oldu ama okul, dersler derken yazmaya vakit bulamıyorum.
Tahminlerime göre bundan sonra eğer yapabilrsem daha fazla bölüm atacağım.
Sizlere iyi okumalar diliyorum ✨
- 10 Haziran 2019 -
İnsan; yaşamın, bu dünyanın ona ne getireceğini ve ne götüreceğini bilmeden yaşıyor. Ben üç saniye sonra ölmeyeceğimi bilmeden, dışarda simit satan amca ona arba çarpmayacağını bilmeden yaşıyor. Ve son... Belki o amaca araba çarparak ölmüyor, belki ben bundan üç saniye sonra ölmüyorum ama illaki birinin başına yıkılıyor bu şehir... Kimisi yirmi beş yaşında, kimisi otuz yaşında, kimisi de benim gibi dokuz yaşında ilk enkazının altında kalıyor.
Ben Mavi. Sadece mavi. Soy ismim demirkaya, fakat burada gururum devreye giriyor, beni doğduğum gün bir çöplüğün içine terk eden bir anne, babanın soy ismini taşımak istemiyorum. On dokuz yaşındayım ve dokuz yaşında kanser olduğumu öğrendim. İlk öğrendiğim zaman doktor, " küçük kızın kanser hastalığı henüz ciddi değil. Fakat ilerlemesini önlemek için tedaviye başlamamız gerekiyor" demişti. Bu on sene boyunca tedavi gördüm. Bir kere kanseri yendim ve yeniden kanser olduğumu öğrendim. Pes etmedim, umudumdan hiç vaz geçmedim, tedaviyi bırakmadım ama bu lanet hastalık peşimi bırakmıyordu. Hiç yaşıtım olan 'normal' genç kızlar gibi bir hayatım olmamıştı. Günlerimin, haftalarımın, aylarımın hatta yıllarımın hastanelerde geçtiği bir hayatım olmuştu.
Bu yaşıma kadar hiç kimsenin desteği, yardımı olmadan geldim. Bunun bana çok katkısı oldu, bir aile mesela. On sekiz yaşına geldiğimde yetmhaneden ayrıldım. Hastane masraflarımı karşılamak konusunda bir sıkıntım yoktu, beni yanlarında istemeyen onlarca zengin akrabam vardı. Yetimhaneye bırakılırken sevim hanım onlara ulaşıp belli bir yaştan sonraki sağlık, hastane masraflarımı karşılamaları için bir sözleşme imzalatmıştı. Diğer masraflarım için ise çalışıyordum. Kafebar gibi bir yerde sahne alıyorum ve bu bana çok iyi geliyor.
Müzik benim kurtuluşum oldu, müzik hayatım oldu, müzik her şeyim oldu. Bir de ailem var tabii. Ailem... Anne, baba veya teyze bunlar değil, benim ailem kardeşlerim. Belki öz değiller, belki kan bağımız yok ama onlar benim her daim kardeşim oldular. Biz altı kişilik bir aileyiz. Deniz, defne, mert, bora, yankı ve ben.
Kanser olduğumu öğrendikten sonra beril abla beni odama getirmişti. Çok ağlıyordum, o kadar çok ağlıyordum ki yanıma birinin yaklaştığını bile anlamamıştım. Omzumda bir el hissedince irkildim, kafamı çevirip bakınca şok olmuştum. Çünkü gelen kişi yankı'ydı, şu hiç kimseyle konuşmayan, hiç bir çocukla oynamayan, temastan hiç hoşlanmayan oda arkadaşım. Sevil hanım cinsiyetçi biri değildir ve kalbi çok temiz bir insandır. Bizim yetimhanemizde odalar küçüktür ve iki kişiliktir. Çocuklar odalar rastgele dağıtılırlar ve kimileri kız kıza kimileri erkek erkeğe kimileri de kız erkek karışık kalırlar. Kızların ve erkeklerin ayrı duşları, giyinme odaları vardır ve bir de herkesin olabileceği ortak bir salon. Ben yankıyla aynı odadaydım fakat yakı çok içe kapanık, kimseyle konuşmayan bir insandı. O gün yanıma gelip üstüne bir de omzuma dokununca şaşırmıştım haliyle.
O günü hiç unutmuyorum ve unutacağımı sanmıyorum. O gün sadece sarılacak birine ihtiyacım vardı ve ben de yankıya sarılıp ağlamıştım, hem de dakikalarca. Ona sarıldığımda bana kızar ve beni ittirir sanmıştım ama beklediğim gibi olmadı ne kızdı, ne de ittirdi.
Yankı'yla armızda çok farklı bir bağ var. Küçüklüğümden beri her doğrumda, her yanlışımda ve her yanılmamda yanımda olup, bana doğruyu, yanlışı gösterdi. Ağladığımda onunlaydım, güldüğümde onunlaydım. Diğerlerinden farkı vardı işte, ama bu davranışlarımda değil kalbimdeydi. Yani ben onun farklı olduğunu kalbimle hissediyordum, diğerlerinden kayırarak değil.
Düşüncelere fazla dalmışken izlediğim filmin çok ilerlediğini gördüm. Kapının yakınlarından gelen bir ses duyduğumda kafamı kadırıp kapıya baktım. Yankı, kapının eşiğine yaslanmış bana bakıyordu. Gülümsedim ve elimle 'gel' hareketi yaptım. Kapıyı kapattı ve yanıma gelip uzandı. Biz kardeşler olarak aynı evde yaşıyoruz ve yankı'yla ben küçüklüğümüzden beri aynı odada kaldığımız için birbirimizden ayrılamadık. Bu evde de aynı odada kalmaya başladık, tek sorun yatağımızın iki kişilik olması ve ayrı ayrı iki tane yatağımız olmaması. Bu eve yeni taşındık, benim akrabalarım vicdan azabı çekmiş olmalılar ki geçen ay hesabıma yüklü miktarda para yatırmışlar. Bu evi ve bazı eşyaları almak için o paradan kullandık fakat hepsini kullanmak istemedik. Bu yüzden yatakları ve birkaç eşyayı bora'nın bir yakınından aldık, söylediğine göre adam bu tür eşyalar satan ve bora'yla çok yakın olan bir adammış. Fakat adam elinde altı tane tek kişilik yatak olmadığını, sadece dört tane olduğunu söyleyince bizimkiler de böyle bir yönteme başvurmuşlar.
Yankı yüzünü izlediğimi fark edince sorar gibi baktı, omuz silktim ve başımı omzuna yaslayıp filmi izlemeye başladım. Gözlerim kapanmaya başlıyordu ve bende diretmedim. Gözlerimi kapattım ama uyku beni kollarının arasına almadı. Gözlerim kapalı dururken yankı'nın derinden gelen, ve sanki kalbime baskı yapıyorlarmış gibi hissettiren fısıltılı sesini duydum,
" seni seviyorum, mavi demirkaya. Çok seviyorum."
Biraz geç geldii :( ama son zamanlarda yazmaya vaktim olmuyor.
Ama yakında çok daha sık yazmaya çalışcağım. Umarım güzel olur.
Günaydın, iyi günler, iyi geceler 🌇🏙️🌃
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ŞEHRİN ENKAZININ ALTINDA / Askıda
Novela Juvenil"Bazen bir şehir yıkılıyor ve ben o şehrin enkazının altında kalıyorum. Tek başıma, savaşarak çıkıyorum enkazın altından. Ama ne var biliyor musun? O enkazın altından çıktığımda eskiden yanımda olan insanlar bir daha asla hayatımda olmuyorlar, " bu...