7

884 57 40
                                    

Koyu renk yüksek bel momjeanimi biraz yukarı çekip sarı crop yarım kollu,göğüslerimin üst kısmını hafifçe sergileyen bluzumun kapatamadığı göbeğimi kapatmaya çalıştım. Bir yandan da sarı converse giydiğim ayaklarımı deli gibi sallıyordum. Bugün çekim olmayacaktı. O yüzden patron bize erken çıkma izni vermişti.

Bütün günün yorgunluğu üstümde olmasına rağmen biraz dolaşıp keyfime bakmak istiyordum. Bugünlerde Namjoon ve tayfasıyla uğraşma kararı aldığımdan beri oturup bu konuyu etraflıca düşünememiştim. Düşünmemiş olmak beni geriyordu. Mantıksız şeyler yapmaktan hiç hoşlanmazdım.

Canım arkadaşımı beklerken iç çektim. Bu kızın evde bekletmesi yetmiyormuş gibi beni iş yerinde de bekletmesine bir türlü anlam veremiyordum. Süslenmek için bir dakikayı bile altından görmesi beni her zaman şaşırtıyordu. Garip bir canlıydı. İş yerinin tuvaletinde bütün makyajını baştan yaptığına adım gibi emindim.

Oysa güzel bir yüzü vardı. Benim için bütün Koreliler aynı sayılırdı ama o farklı geliyordu. Hoş bir cazibeye sahip genç bir hanımdı. Güldüğünde gözlerinin kısılması ve dudağında beliren minicik gamzesiyle oldukça tatlıydı. Bu sıralar çok kitap okuduğum için insanları kafamda betimlemeye mi başlıyordum yoksa bana mı öyle geliyordu? Öyle olmasa iyi olurdu çünkü daha önce de böyle birşey yaşamıştım ve altı ay boyunca kafamda şiirsel cümleler dönüp durmuştu.

İşimin en kötü yanı daha çok kitap okuyarak kitaplar hakkında insanları bilgilendirme zorunluluğu hissetmemdi. Gerçekten yorgun hissetmeme rağmen her gün bir kitap bitirip kendimi yenilenmiş görüyordum. Bana da faydası olmuyor değildi,daha çok bilgi,daha çok fikir beynime hücum ediyordu. Ama bazen bu kadar şeyle ne yapacağımı bilmiyordum. Beni tanımayan insanlar kaçık olarak tanımlayabilirdi. Kendimi tanıyan biri olmama rağmen bazen ben de beni kaçık olarak tanımlayabilirdim.

Kaçıktım belki ama asla fevri Ya da mantıksız biri değildim. O nedenle kendimle çoğu zaman gurur duyardım. Geçen gün hariç tabii. Hiç tanımadığım biri beni kurtardığı ve alkolün etkisiyle çekici geldiği için onunla yatmış ve yıllardır sahip olduğum bekaretimi kaybetmiştim. Sonrasında yaşanılanlar olmasa üzgün olmam için bir sebep olmazdı. İlk öpücük ilk birliktelik budalası kızlardan değildim. Ama o yaşanılanlar beni garip bir ruh haline girmeye itmişti.

Şu an üzgün olmam gerektiğinin bilincindeydim ama üzülmek ve bu konuda düşünerek zaman harcamak için vaktim yoktu. Bütün bunlar bitip intikamımı aldığımda rahat bir nefes alacak ve etraflıca düşünüp üzülecek, belki de depresyona girecektim. Sonrasında da birşeyler yazmayı kafamın bir köşesine not ettim. Bence iyi bir kitap yazmanın vakti gelmiş de geçiyordu bile.

Küçüklükten beri en büyük hedefim dostoyevski gibi müthiş bir yazar olmaktı. Tabii abartmaya gerek yoktu, Dickens olsam da bana yeterdi. O da çok iyi bir yazardı sonuçta. Beni düşüncelerimden çekip ayıran şey arkadaşımın süper mini eteğiyle karşıma dikilmesi oldu. Onu görünce yüzümün buruşmasına engel olamadım. Vücudunu böyle herkese sergilediğinde üzülüyordum. Çünkü görülmeye değer bir güzellikti ama değmeyecek insanlar da görecekti.

"Biraz daha kısa giyseydin muhtemelen popon gözükürdü." Dedim suratımı asarak. Güldü. Gülmesi içimi çekmeme neden oldu. Bazılarımız ilgi çekmeyi severdi ve o da tam böyle biriydi işte.
"Sen de biraz daha kapalı giyinseydin rahibe olabilirdin." Abartmayı sevdiğini daha önce söylemiş miydim? Mütemadiyen abartırdı. Her şeyi. Her konuyu. Onu kolundan çekiştirip kitabevinden dışarı çıkarttım. Sesini çıkarmadan onu yönlendirmeme izin vermesi beni her zamanki gibi şaşırtsa da çenemi kapalı tuttum. Çünkü bu uyumluluğunun başına bela açacağını söylediğim her zaman kavga ediyorduk ve ben bugün hiç kavga havamda değildim.

Han nehrinin yolunu tutarken biraz üşüdüm. Havadan dolayı değil de birazdan konuşacağımız şeyler yüzündendi. Geldiğimizde her zamanki bankımıza oturup havayı içime çektim. Burayı oldukça severdim. Daha çok gelmek istememe rağmen çok az geldiğimi farkedince kendime geleceğime dair söz verdim.
"Neden donuna kadar almadığını açıkla." Neyden bahsettiğini anlamak için çok Zeki olmaya gerek yoktu. Ama konuşmak için bu kadar acele etmesi beni huzursuz etti.

"Donuna kadar alacağım kesin değil. Ayrıca parasını istemiyorum. Üzüntümün kefaretini ödemesini istiyorum." Omuz silkerek arkasına yaslandı.
"Bir geceyi bu kadar abarttığına inanamıyorum." Abartmıyordum. Sonuna kadar haklı olduğumu anlayamayacağını bildiğimden gözlerimi devirdim.
"O bir gecede benden iki şey aldı. Bir,bekaretim-ki bu konuya çok takılmazdım,- iki, insanlara olan güvenim." Başını iki yana sallayarak bana umutsuzca baktı.

"Düşünsene, sen ondan intikam alırken birbirinize aşık oluyormuşsunuz falan." Güçlü kahkaham oturduğumuz yerde yankılandı. Bu sıralar çok pembe dizi izliyor olmalıydı. Ya da kafayı yemişti.
"Evet sonra da 95 çocuk yaparız evlenip." Başıyla onaylayıp kıkırdadı.
"İstediğin kadar dalga geç. Hislerimde yanılmam." Bu sefer yanılacağına adım kadar emin olsam da sesimi çıkarmadım. Anlamayacağı birşeyi anlatmaya çalışırken çok zaman kaybederdim. Ama benim kaybedecek bir saniyem bile yoktu. O gecenin öcünü almak zorundaydım. Ve alacaktım da. Yalnızca biraz zaman ve arkadaşımla yapamayacağımı anladığım planımı düşünmem gerekiyordu.

Bir Gece|Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin