i know it's been a while since our eyes last met
too many words were left unsaid
your head was poking out of the driver's seat
eyes full of tears, i couldn't leave
no matter what i do i still feel you coming back to me
when i know that you never will
so before i say goodbye, would you do one last thing for me?
be happy
and take, take her to the moon for me
take her like you promised me
say you love her every time
like how you told me the last time
someday i know we'll meet again
in heaven by the rainbow's end
and i only wish you happiness
until we meet again
wish i could stick around and fight back your tears
yell you, "my love, i'm still here"
someday we'll understand why i had to leave
but for now i need you to set me free
no matter where you are
you'll always have my heart
no matter where you are
i'll love you from afar•
bitmemesi gereken şeylerin varlığına inanıyordu jeon jungkook. çok sevdiği bir şarkı bitmemeli ardı ardına çalmalıydı kulaklarında mesela, çok sevdiği anlar gelip geçmemeli hatta imkan varsa tekrar tekrar yaşanmalıydı, çok sevdiği insanlar kendisinden uzaklaşmamalıydı...
ama ne yazıkki, jungkook bunların her birini kaybetti, birinden sonra kalbindeki yara kabuk bağlamaya başlamışken hemen ardından diğeri geliyor ve o, daha tamamlanmamış kabuğu acımasızca söküp atıyordu. yara asla kapanmadı, yıllarca, kanadıkça kanadı...
jungkook, sabahın erken saatlerinde, kulaklarına dolan yüksek sesli şarkıyla gözlerini açtı. birkaç dakika kaşları çatık uyku mahmurluğunu üstünden atmaya çalışırken hareket etmemişti yerinden, sonrasında ise isteyerek etmedi çünkü konumundan oldukça memnundu; park jimin'in çıplak göğsündeydi başı ve onun o güzel kokusu her tarafını sarmıştı.
tekrardan üstüne çöken mayışmışlıkla gözlerini yummuştu ki, uyanmasına neden olan şarkı kulağının dibinden yeniden çalmaya başladı. bu sefer kafasını kaldırmış ve jimin'e dönmüştü. oyundan bir sinirle konuştu: "bu güzel sabaha böyle uyanmak zorunda mıydım ben?""özür dilerim, jungkook. ama şarkıyı çok beğendim," derken gözlerini bir saniye bile telefonundan ayırmamıştı jimin. neydi onun bu kadar ilgisini çeken? jungkook izlediği şeyi görmek için, büyüğü gibi sırtını yatak başlığına yasladı ve kafasını jimin'in omzuna koydu. jimin'in pür dikkat izlediği şeyin, daha önce görmediği dört kızdan oluşan bir grup ve onların oldukça renkli müzik videosu olduğunu gördü.
"yeni mi çıkmış bunlar?" diye sorduğunda jungkook, karşılık olarak sadece bir mırıldanma almıştı jimin'den. "dişli görünüyorlar, sevdim."
video bittiğinde jungkook olduğu yerden kıpırdandı ve gerinmeye başladı. jimin ise hala aynı pozisyonda telefonuna bakıyordu. videoyu tekrar başlatmaya hazırlanırken jungkook'un bilerek şirinleştirdiği sesi doldu kulaklarına.
"birlikte duş alalım mı jimin-sshi?"
aslında önceden olsa bu teklife asla karşı koymaz, hatta teklifi eden o bile olabilirdi ama şu an, içinde bu fikre karşı tamamiyle bir içtensizlik dolmuştu jimin'in. aklındaki tek şey az önce izlediği müzik videosu ve videodaki oldukça ilgisini çeken kızdı.
duygular değişebilirdi belki ama bu kadar hızlı olmamalıydı. jimin, büyük bir hata yaptığını, sonrasında çok pişman olacağını bilmeden duygularının değişmesine izin vermişti. önceden değişmeyeceğine söz verdiği, onun içinde sanki her dakika daha da artıyormuş gibi olan duyguları yitirmeye başlamıştı. jimin büyük bir kumar oynuyordu şimdi ve bu en çok jungkook'u etkileyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
take me to the moon
Fanfiction[jeon jungkook & park jimin] ❧ park jimin, jeon jungkook'u aya götüreceğine söz vermişti.