23. KAVUŞMA ÂNINDAKİ VEDALAR

24.7K 920 101
                                    

Bir şeyleri unutabilmek için zihnimde sonsuza dek birlikte yaşayabileceğimi sandığım karanlık, beni kendine gönülsüz bir esaretle mahkûm ettiğinde, karanlıktan aslında ne denli nefret ettiğimin farkına varmıştım.

O karanlık, beni yalnızca kendine tutsak etmemiş, olası aydınlığımın ihtimalini de yerle bir etmişti, zira eğer o karanlık zihnime çökmeseydi, bugün bu şehri terk edecektim.

Eğer o adam beni yaralamasaydı, karanlığım aydınlıkla boyanacaktı.

Öfke, şimdi damarlarımdan içeri sızan serumdan çok daha hızlı bir şekilde tüm damarlarıma dalga dalga yayıldığında, gözlerimi yavaşça araladım. Hastane odasının beyaz ışıkları gözlerimi acıttığında ise, arzuladığım aydınlığın bundan tamamen farklı olduğunu düşündüm.

Nasıl kimisi için ölüm, mutluluğa giden bir yolsa, benim için de aydınlığa kavuşmak, mutlu olmak demekti.

Bu şehirden gidebilseydim eğer, bir umut, en azından küçük bir umut, mutlu olacaktım.

Gidemedim.

Sanki varlığını tüm ruhumla hissettiğim fakat gerçekte olmayan bir pranga taktı bu şehir boynuma. Ne kadar gitmek istesem de, bir şekilde soluğu yine onun kollarında alıyorum.

Hapsedildiğim ve ancak iş işten geçmişken kaçmayı başarabildiğim bir başka şehrin tüm yaralarını bu şehir saracak sanmıştım fakat bu şehir beni daha da yaraladı. Şimdi bu şehri de terk etmek istiyorum fakat neden bilmiyorum, bu şehri terk edemiyorum.

Ruhumun karanlık bir hücreye acımasızca hapsedildiği o şehir, Can Kozalı. Beni defalarca kez darmadağın eden, ruhuma dokunmasına yeniden asla izin vermeyeceğim adam.

Artık varlığım, varlığı karşısında asla bir mumun zayıf alevi gibi titremeyecek.

Çoğu kez varlığımı yoklukla sınayan varlığını, varlığımdan ve tüm ruhumdan uzak tutacağım. Gözlerine baktığımda anladım, bana inanmadığında, o hiçbir zaman beni mutlu edecek o şehir olamayacak.

Bir şehir, kendi açtığı yaraları iyileştiremez; o da iyileştiremeyecek.

Beyaz ışık, gözlerimi iyice acıtmaya başladığında, düşüncelerimden zorlukla sıyrılabildim. Artık düşünmeyecektim. Yapmak istediğim tek bir şey vardı: Şimdi sızlayan yaramı açan o adama, yaptığı şeyin bedelini ödetmek.

Adalet, basit olarak gördüğü fakat onca kadının hayatını yerle bir eden suçun bedelini ona ödetmemiş olabilirdi fakat şimdi, hak ettiği bedeli ödeyecekti. Zaten onun gibi insanların bir bedel ödeyebilmesi için, karşı tarafın ölümcül bir hasar almasını bekliyordu adalet.

Bunu hiçbir zaman anlamlandıramamıştım; o insanların acımasızca zarar verdiği insanlar gibi bir hastane odasındayım, acı çekiyorum ve yine anlamlandıramıyorum.

Bedenime yayılan ikinci bir öfke dalgasına hazırlıksız yakalandığımda, hissettiğim acıya rağmen daha fazla bu şekilde yatamayacağımı hissettim. Susmak, hiçbir şey yapmamak çok daha acı vericiydi benim için.

Basit, demişti. Beni bıçaklayan adam aynen böyle söylemişti. Basit bir taciz suçu, demişti. Hayır, bunu kaldıramıyordum. Basit falan değildi. Tacizdi, basit değildi.

Karşımda olsa yüzüne yüzüne bağırır, onu parçalarken içimde biriken bu taşkın öfkeyi haykırırdım. Basit değil, derdim içim söküle söküle. Ben bunu yaşadım, ben bunun daha ağırını da yaşadım, tamam mı? Senin basit dediğin şey, ölümle eş değer.

Ama biliyorum, anlamazdı.

Kafamın içi karmakarışıkken, içeri bir hemşire girdi, gerekli tüm kontrollerimi yapıp bana birkaç soru sordu ve yatağın ucundaki masanın üzerinde duran hasta dosyasına bir şeyler yazdıktan sonra odadan ayrıldı fakat zihnim yine de dağılmadı.

KOZ VE KÖZ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin