Yağmur damlaları adımlarıma eşlik ederken hızlandım. Burnumu çektiğim de soğuk hava genzimi yakarak ciğerlerime sızdı. Ceketimin kolunu parmak uçlarıma çekip başıma bastırdım. Başımdan akan talihsiz sıvı elime bulaşınca yüzümü buruşturdum ve çalkalanan midemi bastırmak için soğuğa rağmen derin nefesler aldım. Şuan yaşadıklarım bana çok tersti. Ben yağmurlu havalarda çamaşır toplamak için balkona koşan ya da yorganımı alıp televizyon karşısında pinekleyen kızdım. Yağmurlu hava da peşinde ki adamlardan kaçan değil. Kapüşonumu birilerinden gizlenmek için değil de sabah daha sokak lambalara sönmeden hasta olmadan okula gitmek için otobüs beklerken takardım. Hep giydiğim beyaz tişörtte öğlen alelacele yediğim yemeğin ya da nerden bulaştığını bilmediğin tükenmez kalemin izi olurdu; kanın değil.
Gözlerim yanmaya başladı. Ayak tabanlarım sızlarken soluklanmak için perdesinden yürüdüğüm apartman duvarından destek aldım. Elimde ki kandan kurtulmak için avuçlarımı sertçe pantolonuma sildim ama bu elimdeki çizikleri daha da acıtmaktan başka bir şeye yaramadı. Kan, karanlıkta siyah gözüküyordu. Bilinçli olarak elime baktıkça yaralarım kendini daha çok belli ediyordu ve canımın acısı artıyordu. O yüzden bakışlarımı ellerimden çektim. Rüzgâr saçlarımı dağıtırken dizlerimde ki yaralar kendini hatırlatmak istercesine yeniden sızladı. Aylardır yaptığım gibi gözlerimi kapatıp yaşadığım şeylerin gerçekliğini kavramaya çalıştım. Hala bir şeyler gerçek gelmiyordu hayatımda. Benim buraya ait olmadığım gibi. Yaralar ve morluklarla dolu bacaklarım daha fazla bedenimi taşıyamadı. Sırtım duvarda kaydı ve yaşadıklarımın ağırlığını altında ezilirken yere yığıldım.
20 yıllık hayatımda hiçbir zaman yaşadıklarım bu kadar ağır gelmemişti bana. Eğer insanların koyduğu kategorilerinden birine sokacak olsaydım kendimi bu kesinlikle 'güçlü' olurdu. Güçlü olmak tamamen yenilmemek, her şeye kafa tutmak, asla başını yere eğmemek değildi benim literatürümde. Yaşadığım bir şeyde hemen pes etmezdim mesela şuan ki gibi. Ya da en ufak bir şey de bile bir adamın göğsüne sığınmak bana göre değildi. Düşüncelerimden sıyrılmak ve bulunduğum mevcut durumda kalabilmek için hızla kafamı salladım. Kapüşonumu indirip saçlarımı geriye doğru attım. Nerede olduğumu kavrayabilmek için buğulanmış gözlerimi ellerimin tersiyle ovuşturdum. Bu sokaktan daha önce bir kez bile geçmediğime emindim; yani en azından buraya sıkışıp kaldığımdan beri. Başımı arkamda ki duvara koydum ve peşimde olan adamlardan kesin olarak kurtulduğumu anladığımda derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattığımda bu anı bekler gibi gözyaşlarım art arda düşmeye başladı.
Kendi acınası halime güldüğümde etrafımda kimse olmadığı için şükrettim. Çünkü bende sokakta engellenemez bir şekilde ağlarken bir de kahkaha atan birini görsem çok iyi şeyler düşünmezdim. Tam şuan benim göründüğüm gibi.. Sakin sessiz, kimsenin dikkatini çekmeden yaşadığım hayatımdan sonra bu şekilde yaşam sürerken dikkat çekmek isteyeceğim şeylerin arasında yoktu bile. Gözlerimi açtığımda yavaşça etrafta göz gezdirdim. Evim yoktu. Bir süredir evim dediğim adama nasıl ulaşabileceğimi bilmiyordum. Yalnızlık hissi kandan daha çabuk yayıldı vücuduma. Eski hayatıma dönmek istiyordum ama bu şekilde değil, en azından işler bu kadar sarpa sarmışken değil. Ellerimi işime yarayacak bir şeyler bulma umuduyla üstüme rastgele geçirdiğim ceketin cebine attım. Ellerimi şaşırmayarak boş olarak geri çıkardığımda ne yapacağımı ciddi anlamda düşünmeye başladım. Şu ana kadar her şey anlık gelişmişti ve ben kendi kişiliğimin tam aksine düşünmeden hareket etmiştim. Ya da yanımda benim yerime de düşünen biri olduğuna alışmıştım. Kendimi buna inandırmak istemediğim için; sadece düşünmeyi reddettiğimi öne sürüp durdu zihnim.
Parmak izlerimi kazıdığım duvardan destek alarak ayaklandım. Kendi hayatımı yaşarken kaybolmak çok sık başıma gelmezdi. Otobüste uyuya kaldığımda ya da aradığım kitabı bulmak için bütün kitapçıları dolaştığım zamanlar yolumu kaybederdim. O zamanlar elim direkt telefonuma giderdi. En yakın arkadaşımın gülüşünü işitirdim önce. Sonra bana telkinde bulunurdu. Telefonu kapatmadan önce de "Düz yürü bir Allah'ın kulu çıkar karşına. Sorarsın." derdi. Kulağımda onun sesi yankılandığında yüzüme ufak bir gülümseme oturdu. Dakika başı değişen ruh halime ben bile ayak uyduramazken ayaklarımı yürümek için zorladım. Kafamın içinde ki sorulara tek tek cevaplar ararken gökyüzü kendini hatırlatmak ister gibi gürledi. Yağmur hızlanırken kapüşonumu kafama geçirmedim. Islanmak hatta yağmurla beraber eriyip yok olmak istiyordum. Ya da kimsenin beni görmediği, bana ulaşamayacağı bir yer de eski hayatıma geri dönmeyi beklemek.
Dakikalardır boş sokaklarda yürürken adımlarım yavaşlamıştı. Eve dönme umudumun azaldığı gibi şimdi de birini bulma umudum kibrit alevi gibi yavaş yavaş sönüyordu. Kendi yalnızlığımda boğulurken yaşadıklarımın altından kalkmak için hayatım boyunca savaş vermiştim. Tek başımaydım, kimsenin elimi tutmayacağını bildiğim gibi kimseye sırtımı dayayacak kadar güvenmezdim. Şimdi çok farklıydı. Elimi tutacak birine ihtiyacım vardı. Hayatım boyunca sessizce içimde yatan muhtaçlık hissi kendini şimdi gösteriyordu. Bana yabancı gelen bu his beni sanki günlerce susuz kalmışım gibi halsiz bırakıyordu. Bir sokağın daha sonuna geldiğimde pes etmiştim. Dolu gözlerle sokak lambasının aydınlattığı sokağa baktım. Ama yine aynısını oldu; tam dibi gördüm dediğim anda tekrar bir ışık yandı. Beklemediğim bir anda sokakta adım yankılandığında kalbim sızladı.
"Derin!"
Sesi tanıyordum. Sesi tüm hücrelerim tanıyordu. Olduğum yerde usulca arkama döndüm. Sokak lambasının tam altındaydı. Tanıdık birini görmüş olmanın hissi tüm vücudumu sararken derin bir nefes aldım. Yalnız değildim. Hayatım boyunca da asla yalnız olmadığımı yeni fark ediyordum. Sokak lambasının altında okyanus mavisi gözleriyle bana bakan adam her zaman hayatımdaydı. Bulaşık yıkarken ağladığımda, sınavlarım için stres yaptığımda, elimi kestiğimde, sevdiğim insanları birer birer kaybettiğimde...
Hep o vardı.
Ona adım atacak gücüm yoktu. O yüzden asla durmayan gözyaşlarımla beraber kollarımı açtım. Bu hareket aramızda gizli bir sözleşme gibiydi. Bacaklarım titrerken gözlerimi kapattım. Yağmurun eşlik ettiği adımlarını duyabiliyordum. Gözlerimi açtım. Tam karşımda kızarmış gözleri ile bana bakan adamı görünce gülümsedim. Bu kadardı işte. Tüm korkum, endişem kül olup uçmuştu. Kolu belime gittiğinde kendimi tamamen saldım. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda sanki beni bırakıp gidecekmiş gibi tişörtünü sıkıca kavradım. Bedenini hissetmek, orada olduğunu hissetmek istedim. "Geçti." diye fısıldadı saçlarımın arasına. "Geçti. Ben buradayım." Bir elim ensesine giderken gücüm yettiğince daha çok çektim kendime. Belimde ki kolu beni iyice kendine yasladığında kokusu doldu ciğerlerime. Eğer bana birinin kokusu seni sakinleştirecek deselerdi o an tepkim sadece "Saçma." demek olurdu. Dünya da güvenilir, sığınabileceğim tek yer orasıymış gibi hissettiren kokusunu duymadan önce inanmazdım böyle bir şey olduğuna. Beni kendinden uzaklaştırdı ama aramıza mesafe koymadı. Bir eli hala belimdeyken diğer eli başıma gitti. Usulca saçlarımı geriye ittirdi parmaklarıyla. Yarayı görünce yüzünü buruşturdu. Gerildiğini tutunduğum kolundan anladım ama normalde bizi tehlikeye sürükleyeceğini bildiğim gerginliğini hissetmek bile beni güvende hissettiriyordu. Gözleri tekrar gözlerime değdi. Okyanus mavisi gözlerine bakarken yüzüme daha büyük bir gülümseme oturdu. Bakışları gülümsememe kayarken "Canın çok yanıyor mu?" diye sordu.
Sorusu ile asla kurumayan gözlerim yeniden doldu. Dolan gözlerimi görünce gözlerinde ki endişe beni yine alt üst etti. Bir adamın bakışına yenilmek benim için yeni bir histi. Birine bu derece de değer vermek bana göre bir şey değildi. Çevremde ki insanları severdim. Ama davranışlarımı tanımlamam gerekirse söyleyebileceğim tek kelime "ayna" olurdu. Karşımda ki insan bana nasıl davranıyor ise bende ona o şekilde karşılık verirdim. Birini karşılıksız ve beklentisiz sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu hep okuduğum kitaplarda görürdüm. Bunu hissetmek çok farklı bir şeydi. 20 yıllık hayatımda bunu ilk kez hissettiğimde kalbim ne tepki vereceğini bilmiyordu. Ve benliğim içten içe bunu sevse de buna alışabilmekten çok korkuyordu. "Ağlama." diyerek beni tekrardan kendine çekip sarıldığında korktuğu şeyin başına geldiğini kabullenmişti de zaten.
Saçlarımda eli dolaşan adam benim tüm hayatımda var olmuştu. Okuduğum her kelimede, çevirdiğim her sayfada, ezberlediğim her cümle de... Adını gözlerinden alan adam hayallerimde dolaşan adamla aynıydı. Ama bana onun yanında nasıl bir kız görmek istersin diye sorsalardı eğer; asla kendim gibi birini tarif etmezdim. Şimdi buradaydım, o adamın yanında. Daha yarım saat öncesine kadar delicesine korkarken, onu görünce tüm korkum toz bulutu gibi yok olup gitmişti. Şimdi buradaydım, o adamın yanında. Yalnızlık beni pençesine alıp yavaş yavaş bitirirken, o adamla beraber yeniden var olmuştum. Şimdi buradaydım, o adamın yanında. Yağmurlu havalarda ıslanmamak için koşarak uzaklaşırken şimdi burada yağmurun altında onunla ıslanıp, bana sarılması için kollarımı açıyordum.
Şimdi buradaydım, o adamın yanında. Yatmadan önce bitmesin diye yavaş yavaş okuduğum kitabın sayfalarında tanıdığım adamın kollarında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH OKYANUS
Teen FictionOkyanus mavisi gözleri yüzümde dolaşırken elime uzandı. Parmaklarını avucumun içinde dolaştırdı. Ve elindeki silahı tereddüt etmeden avucumun içine koydu. Soğuk metali hissettiğimde gözlerim yüzüne kaydı. Dudakları sakin bir tebessüme ev sahipliği...