16. AVUÇLARIN ARASINDA KISILMIŞ DİKENLER

24.2K 910 170
                                    

Yağmurlu bir sabaha uyandığımda, yatakta yan dönüp örtüye biraz daha sıkıca sarındım ve uyumaya devam etmek istedim. Günün kasveti daha yataktan bile kalkmamışken üzerime çökerken, yine de kendimi önceki iki güne göre biraz daha iyi hissediyor olduğumun farkına vararak gözlerimi yeniden araladım.

En azından önceki iki günün aksine yatakta dönerken canım yanmamıştı. Yatakta diklenip üzerimdeki örtüyü kenara attığımda, yağmurlu olmasına rağmen bugünün güzel olacağına inanmayı istedim.

Kâbus dolu anlar yaşadığım o gecenin ardından iki gün geçmişti ve bu iki gün boyunca, polise ifade verdiğim zaman ve gecenin geç saatlerinde kaldığım odaya gelip yaralarıma krem sürmesi dışında Can'ı hiç görmemiştim. Sabahları kalktığımda zaten evde olmaması bir yana, eve geç saatlerde geldiği için ben çoktan yatmış oluyordum.

Böylesinin daha iyi olduğunun farkında olmamın yanında, Can'ın tüm düzenini bozduğumu düşündüğüm için bir an önce onun hayatından çıkıp gitmeyi istiyordum.

Yavaşça yataktan kalkıp banyodaki işlerimi hallettiğimde, Can'ın evde olmadığını artık bildiğim için üzerimdeki geceliği değiştirmeye yeltenmeden odadan çıktım. Adımlarım mutfağa doğru ilerlerken, artık neredeyse tamamen iyileşmiş olduğumu düşünüyordum.

Mutfağa girdiğimde, direkt bir bardak su aldım ve içmek için dudaklarıma götürdüm. Fakat arkamı dönüp de kahvaltısını ederken varlığım karşısında duraksayıp beni izlemeye başlayan adamı fark ettiğimde, değil suyu içmek, elimdeki bardağı bile bir an tutamayacağımı sandım. Bardağı zorlukla mutfak tezgâhına bıraktığımda, mutfakta güçlü bir ses yankılanmıştı.

Zorlukla yutkunup bedenimi tamamen Can'a çevirdiğimde, normal davranmaya çalışarak, "Günaydın," dedim. "Evde olmanı beklemiyordum." Söylediğim şeye sonradan pişman olsam da, sözümü geri alamazdım.

Üzerimdeki bakışları bir an dönüp kendime bakmamı sağladığında, üzerimdeki geceliğin varlığını henüz hatırlamıştım. Ya da yokluğunu...

Kaşlarım çatılırken, kendi üzerimdeki bakışlarımı yeniden Can'a çevirdim. Oysa çayının son yudumunu içip bana doğru ilerlemek üzere ayağa kalkmıştı.

Nefes alışverişlerim kontrolüm dışında hızlanırken, bedenimi iyice mutfak tezgâhına yasladım, zira bedeni artık milimlik uzağımdaydı.

Ellerini iki yanımdan mutfak tezgâhına yasladığında, nefesini tahrik edici bir şekilde fazlasıyla yakınımda hissediyordum. Nefesi boynumda bir yerlere çarparken, saniyeler önce bilinçsiz bir şekilde kurduğum cümleye karşılık, "Niye?" diye sordu. "Burası benim evim değil mi?"

Bakışlarımı onun üzerinden kaçırırken, "Senin evin," diye onayladım. "Fakat sanki buradaki varlığım yüzünden buraya bile katlanamıyor gibi, erken çıkıp geç geliyorsun." Söylediğim şeyin ardından yeniden pişman olurken, bugün fazlasıyla saçmaladığımı düşünüyordum.

Mutfak tezgâhındaki elleri sıkılaşırken, "Haklısın," diye mırıldandı. "Varlığına katlanamıyorum ve bunu hiçbir gerçek değiştiremiyor. Hayatıma hiç girmemeliydin."

Sözleri karşısında verdiğim tek tepki Can'ın gözlerinin içine bakmak olurken, "Az kaldı," diye mırıldandım. "Kurtulacaksın benden."

Başını iki yana salladığı sırada, kollarının kıskacından kurtulmak istiyordum fakat buna izin vermeyeceği, bana tuhaf bir ifadeyle bakan o gözlerindeki kararlılıktan belliydi.

Hiç beklemediğim bir anda, dudaklarını boynumda hissettiğimde, "Sorun da bu," diye mırıldandı. "Katlanamadığım hiçbir varlığa tahammül edemeyen ben, senden kurtulmak istemiyorum."

KOZ VE KÖZ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin