12. Bölüm

645 39 1
                                    

Noel balosu bitmişti. Ocak ayında dersler tüm hızıyla devam ederken Cedric ile küçük bir kovalamaca oynuyorduk. Daha çok insanların onunla çıktığımı bilmesini istemiyordum. Biliyorsun konuşmayı pek severler.

Pazartesi sabahı Gryffindor masasında Neville ile kahvaltı ediyordum. Fransız tostumu yerken Neville:

"Diggory deminden beri sana bakıp duruyor."

"Ne olmuş yani?"

"Diana. Baloya onunla birlikte gittin. Bence herkes bir şeyleri biliyor gibi."

"Ne güzel..."

Malfoy'un puhu kuşu önüme yeni bir mektup bırakırken öfledim. Neville:

"Bu mektuplar kimden geliyor?"

"Büyük babamdan. Ama Neville kimse öğrenmese şimdilik sevinirim. Onunla aramız pek iyi değil sayılır."

"Tamam."

Zarfı açtığımda yeni mektubumu okumaya başladım:

"Diana,

Noel balosuna şampiyonlardan biri ile katılmana sevindim. Kendisi hakkında birkaç araştırma yaptım ve duyduklarım hoşuma gitti. Annenin yolundan gitmediğine sevindim.

Bu hafta sonu seni ve Cedric'i Üç Süpürgede ağırlamak isterim. Onunla tanışmak istiyorum. Ve mazeret kabul etmediğimi söylemek isterim. Bu konuda fazlasıyla ciddiyim.

Ejderha kanı olayını iyice araştırdım. Ve öğrendiğim kadarıyla çok nadir bir hayvandan elde edilmiş. Şimdi bu hayvanın kanı sadece üç aileye hediye edilmiş. Crouch, Rosier ve Black. Bu yüzden bu ailelerle görüşmeye başladım.

Bildiğin gibi Barty Crouch karanlık işlerle uğraşmayan birisi. Onu direk eledim. Rosier ise Karanlık Lord'un takipçilerinden biri. Ama duyduğum kadarıyla Azkabanda ve başka bir akrabası yok. Black ismini taşıyan sadece biri var. Kaçak Sirius Black. Ondan şüpheleniyorum.

Dikkatli ve tetikte ol.

Pierre Lestrange"

Neville:

"Kötü haber mi?"

"Sadece annemin ve babamın katili ile ilgili küçük bir gelişme var o kadar. Ben... tuvalete gitsem iyi olur."

Çantamı alıp koşarak Büyük salondan çıktım. Giriş kattaki tuvalete kendimi attığımda ağlamaya başladım. Fazlasıyla ağlarken gözlerim kurumaya başlamıştı.

Yanıma gelen Cedric:

"İyi misin?"

"H...hayır."

Beni sıkıca sararken ağlamaya devam ettim. O ise tek kelime etmedi. Ders zili çalınca gözlerimi silerken:

"Derse gitmen lazım."

"Boş dersim. İstersen hastane kanadına gidebiliriz."

"Hayır."

"Tamam biraz hava alman lazım. Bahçeye çıkalım."

Bahçeye çıktığımızda Cedric:

"Olanları anlatmak ister misin?"

"Büyük babam annemlerin katiliyle ilgili küçük bir ipucu yakaladı. Ve galiba katili bulmak konusunda yaklaşmış. O yüzden sadece sinirlerim bozuldu."

"Diana. Bende annemi kaybettim. Seni iyi anlıyorum. Hem baksana fazlaca yaklaşmışlar."

İkimiz bahçede otururken Cedric beni güldürmeye çalıştı. Sonunda toparlandığımızda Cedric:

Ölüm Meleği...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin