Bölüm 3 (Çilingir sofrası)

153 4 0
                                    

 Gözlerine inanamamıştı. Hayatı boyunca görüp görebileceği en güzel ve en çekici kadınlardan biriydi. Koyu mavi gözü, buğday teniyle sevişiyor gibiydi. Dalgalı, siyah saçları, omuzlarından aşağı dökülüyordu. Omuzlarının altından başlayan dar ve tüm vücudunu belli eden kıyafeti, kalçalarının hemen altında bitiveriyordu. Elindeki minik çantası, ağzındaki sakızı; ve sol elinde naifçe tuttuğu slim sigarasıyla, tarihin en eski zamanlarından günümüze gelen bir geleneği yaşatıyordu... Orospu olmak için fazla güzeldi. Ancak onda, kadınsılığın getirdiği naif duygular veyahut kadınlığı güzel kılacak bir saflık sezememişti. Şu an için tek arzuladığı, onunla birlikte olmaktı. Hızlı ve çarpraz adımlarla, düşmemek adına baleye yeni başlamış küçük kızlar gibi ilerliyordu. Arkasından gelen ve hızla sol kolunu kavrayan bir el tutuverdi onu. “Nereye?” diye sordu. Ancak bir cevap alamadı. Bir daha sordu, yine cevapsız kaldı. Arkaya döndüğünde Mehmet’in içkiyle karışık meraklı yüzüne baktı. “Sen git, yarın görüşürüz.” deyiverdi sadece. “Emin misin?” dedi Mehmet, “Saat geç oldu.” Azami ses hızında; “İyiyim ben, git hadi”…
 Arabasına bindikten sonra 10 saniye kadar dikizlerden onu izleyen Mehmet, karısını ve “çocuğunu” daha ilk günden boşlamamak adına bastı gaza… Mehmet’in gitmesiyle özgürleşmişti. Kadına ilerledi. Ancak ilerden gömlek-kazak-ceket üçlemesini, kel kafasıyla ve ağzının en sol köşesinde sanki hatıraları saklarmışcasına bıraktığı sigarasıyla kadına yaklaşan orta yaşlı bir adamın, elini istenilmeyen bölgede gezdirerek kadına ziyadesiyle yaklaşması, onu korkutmuştu. Adımlarını hızlandırdı, ondan önce orda olmalı ve kadınla birlikte olmalıydı. Adamın haddinden fazla yaklaşmasıyla kendine hakim olamadı ve koşmaya başladı. Ancak içkinin en büyük getirisi veyahut götürüsü sayılabilecek bir özelliğiyle karşılaşmıştı! Ayakları birbirine dolanmış ve yere kapaklanmıştı. Güm! 
 İstiklal caddesinin 3/1 ‘i ona bakıyordu sanki. Elmacık kemiklerinden yanaklarına sızan kan, kendinden iğrendirmişti. Kafasını biraz daha yukarı kaldırdığında genç orospunun ona olan merhametli bakışlarını görmüştü. Elini uzatmış ve ona; “İyi misin, yardıma ihtiyacın var mı?” diye sormuştu. Belki de asıl orospu; bedenini kullanmak zorunda bir hale getirilmiş olan bu ultra “bedensel” işçiler değil, onları bu noktaya sürükleyen tüm olaylar ve olgulardı. Hatta orospunun daniskasıydı. Orospu çocukları! 
 Elinden tutarak ayağa kalktı fahişenin. Üzerini sildi. En az akan kanı kadar sıcak başka bir olgu daha vardı yüzünde. Fahişenin eliydi yüzündeki. “Yaralanmışsın sen.” dedi oldukça kadınsı tonda. O an delilercesine arzulamıştı onu. Dudaklarına yapışmak istedi. Ancak dolan gözleri ve en az gözleri kadar dolu, yaş misali insan, istiklal caddesi denen bir göz “sokakcığın” içerisinde yürüyordu. “Seni” dedi erkeksi bir tonda, “Seni istiyorum. Bu gece benim olur musun?”… “Günahını ödemen şartıyla” dedi fahişe. “Hangi kul günahlarının bedelinden sıyrılabilir ki?” dedi, gülümsedi her ikisi de. Otel odalarına çıkarken yaşlı adamın küfürleri çınlatıyordu kulaklarını… 

Ruh AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin