Dudağında hissettiği ıslaklık, gökyüzünün maviliği,güneşin içini ısıtan sıcaklığı hepsi bir olmuş Wang Yibo'nun kalbinin delicesine atması için güzelleştirmişti herşeyi.
Öpüşüyle kendinden geçmiş adam tam karşısında duruyorken, Xiao Zhan gülümseyen göz bebekleriyle ona aşkla bakmaya devam ediyordu.
Gözlerinin odağı irislerinden sürekli kayıyor, dudaklarına ulaşıyordu. Sürekli öpmekten, emilmekten kızarıp şişmiş dudakları öyle can alıcı görünüyordu ki Zhan tekrardan hissetmişti onlara olan açlığını.
''Teninde bıraktığım yaraları dudaklarımla iyileştirmek istiyorum sevgilim.''
Ensesindeki eli boynuna doğru götürmüş, belirgin köprücük kemiğinin üstünden sertçe okşamıştı orayı. Kırmızılık belirgin hale gelmeye devam ederken,yüzünü onun yüzüne yaklaşırtırmış nefesi yüzünü okşarken konuşmuştu kulağına doğru.
''Başkasının açtığı yaralara değil kendi açtığım yaralara merhem olmak istiyorum.''
Sıcak nefesi bütün sinirlerini harekete geçirirken, titreyen bacakları ayakta durmasını zorlaştırmış, aldığı derin nefesleri yüzünden kalbinin göğüs kafesini parçalayıp çıkacakmış gibi hissetmesine neden olmuştu.
Xiao Zhan dudakları arasına aldığı kulağına minik bir ısırık bırakmış, ardından burnunu boynunda sürterek ilerlemişti köprücük kemiğine doğru.
Dudakları her geçtiği yeri cayır cayır yakıyor, parmağının bıraktığı kırmızılığa et parçaları eşlik ediyordu. Üstüne bıraktığı minik sayılacak öpücük bile şehvetli ve arzı dolu çıkmış,farkında olmadan somurup beyaz tenini mora boyamıştı.
''Bırak onları dudaklarım mühürlesin tenine.''
Yibo titreyen dudaklarını aralamış, bir kaç dakikadır tuttuğu nefesi sesli bir şekilde havaya salmıştı. Sertçe yutkunmuş, belirgin adem elması aşağı-yukarı hareket etmişti.
''Eğer tenimde kendi mührünü bırakacaksan sevgilim ben buna her zaman varım.''
Wang Yibo boynundaki eli almış aşağıya doğru indirip parmaklarını onun parmaklarına karıştırmıştı. Uzun parmaklar arasına karışan parmaklar yok olma derecesinde kaybolurken, gözleri birleşmiş ellere kaymış, büyük eller arasında tamamen küçücük görünen el ikisininde gülümsemesine neden olmuştu.
''Her bir zerrem senin bırakacağın yaralar için yanıp tutuşuyor. At beni o cehennem ateşine bırak yaksın her hücremi.''
Uzun soluklarının arasında konuşmuş,ardından sert bir öpücük almıştı önündeki uzun adamdan.
Güneşin tenlerini yakan ısısı yavaş yavaş kaybolmaya başlamış, yerini gecenin ansızın gelen ayazına bırakmaya başlamıştı.
Kızaran burnunun ucuyla minik bir kedi gibi görünen Wang Yibo'ya karşı dayanamamış, öpmek için can atan dudakları bulmuştu önündeki topak burnu.
Xiao Zhan öpmekten öylesine çok hoşlanmıştı ki o burnu, her fırsatta tekrar tekrar öpmek için söylenip durmuştu kendi içinde. Mırıltılar arasında büyüyen gülümsemesiyle tavşan dişleri tamamen ortaya çıkmış bu güzellikle canları yakan adamı minik bir tavşana dönüştürmüştü. İkiside gördüğü manzara karşısında kahkahalar yatmaya başlamış, tüm evren eşlik etmişti onların şimdiki mutluluğuna.
''Gidelim mi artık sevgilim yoksa hasta olacaksın.''
Wang Yibo parmaklarını kenetlediği eli sımsıkı tutmuş,uzun yolda geriye dönüp yürümeye başlamışlardı gün batımına doğru.