Ben diğer büyüyen çocuklar gibi değildim. Anaokulunda o pasaklı çocuklarla konuşmayı sevmiyordum. Ve onların saçma oyunlarına asla katılmıyordum. Benim kendi oyunlarım vardı... Ne güzel oyunlardı onlar. Mesela bir keresinde küçük bir kız boyama kalemlerimi ödünç almak istemişti. Ona, eğer öğretmenimize defolup gitmesini söylerse kalemlerimi verebileceğimi söyledim. Bunu yaptığı için eve gönderilmişti. Eğlenceli bir oyun, değil mi?
Öğretmenlerin, diğer çocukların benden uzak durduğunu ve benim de hiçbir şekilde hislerimi belli etmediğimi fark etmeleri uzun sürmedi. Benim hakkımda fısıldaşırlarken onları duymadığımı düşünüyorlardı ama duyuyordum. Duyma yetilerim mükemmeldir. "Küçük canavar" dedi Bayan Gatherie. "Sosyopat" dedi sessizce Bay DePascal. Genç yaşıma rağmen geniş bir kelime haznem vardı. Daha önce sosyopat diye bir kelime duymamıştım ve merak ettim. O gece eve gittiğimde bu kelimeyi annemin ansiklopedisinde araştırdım. Sosyopat; diğer insanlara karşı empati yoksunluğu olarak tanımlanan bir kişilik bozukluğuydu. Size katılmak durumundayım Bay DePascal.
İlk ve ortaokul çabucak geçmişti. Öğretmenlerimi ve ailemi kandırmak için sahte duygu ve coşku hareketleri sergilemeyi öğrenmiştim. Yine de yaşıtlarımı kandıramıyordum. Ne kadar inandırıcı oynasam da yaşıtlarım içgüdüsel olarak bende bir farklılık olduğunu anlıyor gibiydi ve benden uzak duruyorlardı. Nadiren içlerinden biri benimle arkadaş olmaya çalışıyordu. İşte ben o zaman tam anlamıyla eğlenebiliyordum. Fakat etrafımdakilere karşı davranışlarıma rağmen onların hiçbirinden nefret etmiyordum. Hiç kimse beni kızdırmayı başaramamıştı, ta ki liseye kadar. O kişi Travis Murphy'di.
Murphy ailesi onuncu sınıf başlamadan önce mahalleme taşınmıştı. İki çocukları vardı, biri Travis'di, diğeri ise onun ablası Marion. Ailemin onları çağıracağı kaçınılmaz zamanı dört gözle bekliyordum. Ne Travis ne de Marion benimle tanışmamıştı ve böylece sosyopatça eğilimlerimi bilmelerine imkan yoktu. Beni biraz eğlendirebilirlerdi. Ama bu sefer gafil avlanan bendim. Marion, beni henüz tanımayanların gösterdiği ilgi ve kibarlığı göstermeye başlamıştı. Bir süre sonra, nasıl olduysa, onun beni yakışıklığı bulduğunu, hatta ve hatta bana karşı bir şeyler hissetmeye başladığını düşündüm. Daha önce hiçbir kız bunu yapmamıştı. Bu benim için başlı başına yeni bir deneyimdi. Büyülendim, onu bir müddet daha oyunlarımdan korumaya ve etrafımda tutmaya karar verdim. Söylediklerini sahte gülüşlerle ve uydurma bir ilgiyle dinlemeye devam ettim. Travis ise tamamen başka bir hikayeydi. Bana diğer herkesten daha az ilgiliydi. Oyunlarımı onunla oynayamazdım. O tamamen umursamazdı. Bu beni hayatımda ilk defa kızdırmıştı. Onca yılın sonunda özel olduğumu fark etmiştim. Etrafımda gezinen o böceklerden daha önemliydim. Yoksa neden benim bir canavar olduğumu bile bile bana yakınlaşsınlardı ki? Bu böceklerden biri beni görmezden gelmeye cüret etmişti... Hayatımda ilk defa ilk adımı ben atmıştım. Travis'le ufak ufak konuşmaya çalıştım, onun hayatına ilgiliymiş gibi davrandım ve onun benimle ilgilenmesi için elimden gelen her şeyi yaptım. Fakat hiçbir şey değişmedi.
Başta ilgisiz olmasına çok sinirleniyordum ama yıllar içinde anladım ki o da benim gibiydi; bir sosyopat. Tamamen insanları önemsemekten yoksun. Bu, benim hayal kırıklığımı düşüreceğine arttırmıştı. Ben özeldim, benzersizdim! Ama şimdi benim gibi biri daha vardı. Eğer benzersiz değilsem hala özel olabilir miydim? Ya da sıradan mıydım? Yani o böcekler gibi. Hayır! Sıradan olmayı reddediyordum. Birimiz ölmeliydi. O günden itibaren yapmaya çalıştığım şey buydu. Travis'i sıradan biri yapmak. Onu öldürmek.
Ne kadar tutkuyla dolmuş olsam da bekledim. Lise bitti ve üniversite başladı. Marion'la sevişerek kendimi ifade etmenin yeni yollarını öğrendim. Acının değerini ve onu bunun için nasıl yalvartacağımı anladım. Başta çok büyüleyiciydi ama her şey gibi önünde sonunda heyecanı kaçtı. Benim önceliğim ise Marion'dan Travis'e kaydı. Onu öldürmeye tamamen tedbirli ve hazırdım. Eğer diğer böcekler onu benim öldürdüğümü öğrenirse kaçmama izin vereceklerini düşünecek kadar saf değildim ve ne pahasına olursa olsun hapse girmek istemiyordum. Sıkıntıdan başka hiçbir şeyden korkmuyordum ve hapis bundan ibaretti. Ani hareket etmemeliydim. Her ayrıntıyı hesaplamalıydım. Sabırla doğru zamanı beklediğim sürece çok daha fazla eğlenebileceğimi fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korku Hikayeleri & Creepypasta (Cem'den Dinle)
Horror"Işıkları açtığında dehşete düştü. Okuyabildiği sadece üç kelimeydi: Lütfen bize gel." Biraz korkmak istiyorsan doğru yerdesin. Karanlıkta, belki bir ateş başında anlatılacak birbirinden ürkütücü korku hikayeleri hazırladım sana. Gece rahat uyuyamay...