Jisoo
Namjoon kanlar içinde yere yığıldı. Kurşun karınını delmişti. Hannah çığlık atıp, koşarak Namjoon'un yanına gidiyordu. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Taehyung yanımda duruyordu ve Namjoon'u kaşlarını çatmış halde izliyordu. Hannah kanlı oğluna sarılıp ağlıyorken, Seok-Jin ambulans çağırmıştı. Jimin ise basınla ilgileniyordu.
Bir kaç saat sonra... Soğuk hastahane koridorunda oturacaklardan birine oturmuştum. Hannah elimi tutuyordu ve ağlıyordu. Rose ile beraber onu sakinleştirmeye çalışsak da, pek mümkün gibi görünmüyordu.
Taehyung'a baktım. Yoongi ve Hoseok ile konuşuyordu. Yanlarında Jennie de vardı ve ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
Gözlerim diğer tarafa kaydı. Jimin telefonuyla ilgileniyor, belli ki, durmadan arayan ve Korenin en soylu ailesinin oğlunun ne durumda olduğunu bilmek isteyenler çoktu. "Sahte endişeler.." diye düşündüm. "Sırf Kim ailesine yaranabilmek için kurulan sahte cümleler.." Ben de çok yaşamıştım, ama ilk darbemde benim için endişelendiklerini söyleyen o telefondakiler de başka bir darbe vurmuştu.
Seok-Jin ortalıkta görünmüyordu. Herhalde Joy ile ilgileniyordu ve bu doğru olandı. Tabii, bir de Chungha'nı bebeğine ulaştıracaktı. Ayrıca Namjoon'un biyolojik annesini yaptığı suçlardan dolayı hapse de tıkması gerekiyordu, yani kısacası ortalıkta olmaması gayet normaldi.
İç çektim. Gece çok geç saatlerdi. Namjoon hâlâ ameliyattaydı.
Aniden önümde bir gölge hissettiğimde başımı kaldırdım. Taehyung'un annesi Tae-eul önümde duruyordu. "İstersen, gidebilirsin. Sonuçta çocuklar seni bekliyordur. Rose sen de." Rose'ye baktı. "Gidin ve çocuklarınızla ilgilenin. Ben Hannah'la ilgilenirim." İtiraz etmemize rağmen izin vermedi.
Ayağa kalktım. Eteğimi düzeltip adım atacakken kolumda hissettiğim elin sahibine, Tae-eul'a baktım. "Zor biliyorum..." Kadın cümleleri bir araya zor getiriyordu. Onun gibi otoriter bir kadını asla mahcup göremezdiniz, ama şu an öyleydi. "...ama pişmanım. Özür dilerim." Tae-eul bana güvenmemiş olabilirdi, ama düşündüm, ben onun yerinde olsaydım, ne yapardım? Gerçekten zor bir soruydu ve cevaplayacak kadar cesur muydum, bilmiyordum. Bir tarafta canından olan oğlu, diğer tarafta oğlunun çok sevdiği, ama oğluna ihanet ettiği söylenen kadın.. Galiba sadece bu sorunun cevabını bulduğumda, Tae-eul'u gerçek anlamda affedebilirdim.
Kafamı aşağı yukarı salladım. Kadın elini çekmiş, Hannah'ın yanına oturmuştu. Jimin'in annesi de, yani benim gerçek babamın en son eşi, Hannah'ın yanına geçip, oturdu.
Gözlerimi onlardan çektiğimde beni izleyen Taehyung'la karşılaşmıştım. Çantamı aldım. Gerçekten soğuktu. Gece tüm ihtişamıyla buradaydı, bu hastahanede, bu koridorda.
Rose'ye baktım. Jimin'in yanına gitmişti.
Ben de adım atmaya koyuldum. Asansöre doğru yaklaştığımda kulağımda hissettiğim nefesle irkilmiştim. "Nereye gidiyorsun?" Taehyung'un arkamdan kulağıma eğildiğini gördüğümde göz devirdim.
Bir kaç adımda ondan uzaklaştım. "Evime." Gözlerimi asansöre diktim. Aniden omuzlarımda hissettiğim baskıyla gözlerim omuzlarıma kaydı. Taehyung'un ceketi? Ona baktım.
"Üşüyordun."
Kafamı aşağı yukarı salladım. "Teşekkür ederim."
"Teşekkür etmene gerek yok. Daha fazlasını hakettiğine eminim."
Asansör açıldığında geçtim, o da benimle geçmişti. "Herhalde, arabaya kadar beni götüreceksin?"
"Acıktım." Elleri ceplerindeydi, dik duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vsoo | Invitation (Davet)
FanfictionJisoo kafasını geriye, koltuğa yasladı. Taehyung'ın onun ismini sırtına dövme yaptırdığı günü hatırlıyordu. Hatta o gün fazlasıyla şaşırmıştı. Bu şarkıyı sevdiğini ve beraber şarkıları olmasını istediğini söylediğinde Taehyung bunu kabul etmiş, erte...