keyifli okumalar dilerim. 🌊🦑
paragraf arası yorumdan ve
kitabı oylamaktan çekinmeyin lütfen.kasiyerin bana uzattığı poşetleri kavradım. iyi günler dileyip marketten ayrıldım. bugün haftasonuydu. yoongi pankek yapacağını söyleyip beni kahvaltıya çağırmıştı. ben de beraber yaparsak daha eğlenceli olacağını söylemiştim. kabul etmişti. jungkook'un birkaç arkadaşıyla dışarıda kahvaltı yiyeceğini öğrendiğimde, ona ve arkadaşlarına marketten bir şeyler almanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüştüm. jungkook, yoongi'nin oldukça değer verdiği birisiydi. biz jungkook ile iyi geçindikçe, mutlu olduğu gözlerinden belli oluyordu. ben de zaten jungkook'u küçük kardeşim gibi görmeye başlamıştım.
evi, görüş alanıma girdiğinde adımlarımı hızlandırdım. kapının önüne vardığımda zile bastım. kısa bir süre sonra kapı aralanmış, yoongi'nin güzel yüzüyle karşı karşıya gelmiştim. yüzüme genişçe bir gülümseme yaydım. "hoş geldin." içeriye geçmem için kapıyı tam olarak açıp birkaç adım geri gitti. "hoş buldum."
hızlı adımlarla sevinçle kapıya doğru gelen jungkook'u görmemek imkansızdı. onu tebessümümle selamlarken içeri geçip kapıyı kapadım. "hoseok hyung!" tavşan dişlerini göstererek gülümsüyordu. elimdeki poşetleri ona uzattım. "arkadaşlarınla yersin." gözlerini büyüttü kaşları yukarıya doğru kalkarken. göz ucuyla poşetin içine baktı. "uwaa! harikasın! çok teşekkürler!" jungkook bazen genç bir adam bedenine girmiş altı yaşındaki bir çocuk olabilir diye düşünüyordum. yoongi yüzündeki gülümsemeyle önce bana, sonra jungkook'a baktı. "ben çıkıyorum, geç kalacağım yoksa." jungkook bize el salladı ve oyalanmadan evden çıktı.
ellerimi yoongi'nin beline sarıp dudaklarına doğru eğildim ve ufak bir öpücük kondurdum. "nasılsın bakalım." derin bir nefes verdi ve başını göğsüme yasladı. "işte şimdi daha iyiyim."
güldüm söylediğine. "daha önce değil miydin yoksa?" başını hafifçe yukarı kaldırıp benimle göz teması kurdu. "biraz stresliyim sadece. biraz da uykusuz." ellerimi yumruk hâline getirip gözlerini doğru götürdü, ovuşturdu onları. bu hâliyle iç çekmeden edemedim. "neden ki sevgilim?" sarıldı bana sıkıca. ben de aynısını yaptım. yavaşça sırtını sıvazladım. boynuna minik bir buse bırakıp kokusunu içime çektim. "tiyatro ile falan ilgili. her zamanki şeyler."
kollarımı ondan ayırmasam bile birazcıkta olsa uzaklaştım ondan. "ama her şey tıkırında. stres edecek bir şey yok ki." tiyatro kulübünün geçmişi hakkındakı gerçeği bilen kişi ben olduğum için, strese girmedi gereken kişi de bendim bana kalırsa.
"yoongi." ona da söylemeli miyim?
"hm?" tamamen her şeyi söylememem gerekirdi belki de. bu yoongi'nin hevesini altüst edebilir ve tiyatrodan vazgeçirebilirdi onu. belki de ortada böyle bir şey varken tiyatroyu yapmamak zaten en doğrusu olacaktı. ama, kulüp üyeleriyle hep beraber vakit geçirmek o kadar eğlenceliydi ki.. kulübün dağılması bunların da dona ereceği anlamına gelirdi. ama söylemezsem de bu çok büyük bir risk almak olurdu.
"pankek- hadi pankekleri pişirelim."
🤍
"yumurta, şeker, un, süt, kabartma tozu, vanilya." telefondan açtığım siteden malzemeleri okurken yoongi ise malzemeleri tezgaha çıkarıyordu. "tarifi bildiğimi söyledim ya.. okumana gerek yok." yerini zaten bildiğim büyük kaseyi çıkarıp tezgaha koyarken güldüm dediğine. "işimi garantiye alıyorum."
yumurtaların birisini kırdıktan sonra bir diğerini bana uzattı. "pekâlâ, bunu sen istedin sevgilim. bunu da sen kır." uzattığı yumurtayı aldım. kaseye vurup yumurtayı kırdım. kasenin içine düşen minik kabuk parçasını gördüğünde gülmeye başladı. "beni zayıf noktamdan vurdun."
yumurta ve şekeri çırptıktan sonra unu çıkardı ve su bardağına doldurmaya başladı. şu sevgilinin burnuna un sürme klişesini yapmayacaktım kesinlikle. bu işi temiz bir şekilde halledecektik.
pankek hamurunu hazırladığımızda tavayı ocağa koyup kısık ateşe aldı yoongi. pankekleri küçük dairelet şeklinde koyup pişmelerini beklemeye başladı. "bu biraz uzun sürebilir." dedi bakışlarını tavadan ayırıp bana doğru baktığı sırada. omuz silktim. "önemli değil. beklemenin sıkıcı olmayacağı kesin. birlikteyiz sonuçta." dudaklarına ufak bir tebessüm yerleştirdi. "seni seviyorum." dedi. onun aksine kocaman bir şekilde gülümsedim.
ona doğru yaklaşıp dudaklarımızı buluşturdum birbiriyle. nazikçe öperken o da bana karşılık vermeye başlamıştı. kollarını boynuma doğru doladı. tanrı'm, sanki aklım çıkıyordu! min yoongi insan olabilmek için fazla mükemmeldi. evet, evet. o bir melek, hatta belki de tanrı'nın ta kendisiydi!
belini kavrayıp onu kaldırdıktan sonra tezgaha oturttum öpmeye devam ederken. bir eli boynumda dururken diğer eli saçlarıma doğru çıkmıştı.
elimi üzerindeki kazaktan geçirip çıplak belini tuttuğum sırada burnuma yanık kokusu gelmişti. o da bunu fark etmiş olacak ki hafifçe geri çekildi. başını yanına doğru çevirdiğinde gözleri büyüdü. ben de baktığımda yanmış pankekleri görmem hiçte uzun sürmemişti.
🧡
"kahvaltımızdan da olduk, iyi mi?" bunu derken az önce gittiğimiz marketten satın almış olduğumuz hazır yiyecekleri yiyor olmasına gülmüştüm. "şu an yaptığın ne peki?" bu sefer o da güldü. "yani, beraber yaptığımız pankekler kadar güzel değiller. ayrıca bunlar kahvaltıda yenilecek şeyler bile değiller.""ikinci dediğin aslında doğru. ama ilk dediğini asla bilemeyeceğiz sanırım. bir tane bile yiyemedik sonuçta. hayatımızın sonuna kadar sır olarak falan kalacak." ağzındaki lokmasını bitirdikten sonra dediğimi cevapladı. "düşününce, hiç bilemeyecek olmamız biraz üzücü. ama eminim güzel olmuştur. biz yaptık, hatırlatayım."
ona karşı beslediğim şey sadece sevgi değildi.
ben kesinlikle ona aşık olmuştum.okuduğunuz için teşekkürler.
geç gelen bölüm için özür dilerim.
final bölümüyle çalışırken bu bölüm aklımdan çıktı.+ olarak bir özel bölüm ile hikayenin
tam olarak 15 bölüm olmasını planlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
theatre club ★ sope
Фанфик〔 ☁︎ 〕 min yoongi, tüm tutkusuyla açmış olduğu bu tiyatro kulübünün elinden kayıp gitmesine izin vermeyecekti. 彡 angst.