Başa çıkılması,üstesinden gelinmesi en zor olan duygu değil belkide fakat yaşattığı yürek acısına denk olan başka hiçbir bir duygu da olduğunu sanmıyorum.Tarif edilemez bir işkence özlem kalbe..kavuşma isteğini bir türlü bastıramamak çaresiz,ümitsiz,sessiz çığlıklar arasındaki imkansız olduğunu bilmene rağmen bastırılamayan hasret,görüşme, konuşma isteği...
"İnsan hiç tanımadığı birini özler miydi ki?"
Bir kez olsun yüzünü görmediği,bir sefere mahsus tenine dokunmadığı,sesini duymadığı ve yalnızca ondan kalan eski olduğu çok belli olan,kenarları yıpranmış,solgun bir adet fotoğraf ve kendisine yazılan bir adet mektubu olan birini tanıma ihtiyacı duymadan koşulsuz sevmek acı verici olduğu kadar güzeldi de..peki bu adil miydi?
***
Bugün yine kendince her senenin en acı verici günü olarak adlandırdığı o gündü. Alışıldık düzenine karşın ne işe gitmek vardı planında ne de zaman ayırmak kendine..bugün onundu sadece.
Evden çıkmadan önce aynaya baktı, içindeki hüznü dışarıya da yansıyordu bugün..hoşuna gitmemişti sevmiyordu böyle görünmeyi insanlara acısını göstermek istemiyordu. Sahi ya? Nedendi bu çabası gösterse hislerini,anlatsa dertlerini güzel olmaz mıydı ki?Bunun için ilk önce kendisine duyulan en ufak bir acıma duygusunu gurur meselesine çevirmeyi bırakması gerekiyordu sanırım.Mutlu gözükmeye özen göstererek askılıktaki montunu alıp önünü kapattıktan sonra dışarı çıkmıştı.
Ayakları geri geri gidiyordu resmen. Hem bir an önce gitmek istiyor hem de gidip acı çekmek istemiyordu ama gitme isteği ağır basıyordu ki hızlanmaya başlamıştı..
Yürürken etrafına,insanlara bakınmayı ne düşündüklerini tahmin etmeye çalışmayı.."acaba ne acılar barındırıyorlar kalplerinde gün yüzüne çıkmasın diye"tarzı şeyler düşünmekten alı koyamıyordu kendini..hoşuna gidiyordu.
Herkes bir koşuşturma içersinde, zaman hızlı akıyor. Kimse başını kaldırıp fark etmiyor çoğu şeyi. Kendimizi bazı şeylere o kadar kaptırıyoruz ki dönüp de kendimize bakmak aklımıza bile gelmiyor diye düşündü..Yaklaşıyordu yavaş yavaş her zaman yalnızca bugün uğradığı çiçekçiyi görmesiyle anlamıştı bunu. Gülümseyerek yanına gitti hızlıca.
Aynı şekilde ama daha samimi görünen bir gülüşle karşılık verdi ona kadın. Zaten bildiği için direkt kırmızı karanfilden uzatmıştı ona..
Çiçeği eline alıp zaten az kalan yolunu yürümeye devam etmişti hızlıca.Kırmızı karanfil "Mezar ziyaretlerinde" özellikle çokça kullanılan bir çiçek türüydü o yüzden her seferinde bu çiçeği alırdı. Bu çiçeğin anlamı,"Merhum kişiye karşı duyulan sevgi ve özlemdi..."
Gelmişti sonunda. Mezarlığa. Mezarın başında duruyordu babasının mezarının. Yavaşça mezarın yanındaki taş duvara oturdu,gülümsemesi hâlâ düşmemişti yüzünden,bir yandan soğuk mermeri eliyle okşuyor diğer yandan mezara göz gezdiriyordu. Ağlamamalıydı. Çünkü babası böyle istemişti. Eğer kendisinden istediği tek bir şeyi bile yapamazsa kendini asla affedemeyebilirdi. Fakat dayanmak fazla zordu..nereye kadar ve ne kadar tutabilirdi kendini? yavaşça karanfili mezarın üstünde bıraktı ve konuşmaya başladı
-"Baba,ben geldim. Bugün tekim annemle gelmek istemedim onun yanında seninle konuşmak sanırım utandırıyor beni..." hafifçe gülüp devam etti konuşmasına..
-"Keşke biraz daha dayanabilseydin sen beni ben seni bir kez olsun görseydik birbirimizi...
en azından bir tane anım olsaydı seninle...sarılabilseydim sana duyabilseydim kahkahanı...özlem o kadar karışık bir duygu ki baba, hoş mu berbat mı bilmiyorum çok zor bunun cevabı...bir yandan özlem bağı gösteriyor,sevgiyi o büyük hiç bir zaman azalmayacak aksine günden güne artacak olan sevgiyi. Diğer yandan bu sevginin boyutu yüzünden oluşan hasretle çekilen acı ve çok tehlikeli oluşu...insanı yaşamdan uzaklaştırabileceği gibi gözü kara da yapar. Çok tehlikeli bir duygu olduğu kadar güçlü bir duygu ki bir kez olsun seni görmesem bile seni çok özlüyorum..."Cebinden yanında getirdiği babasının kendisine ölmeden önce yazdığı mektubu çıkarıp açtı,satırlarda göz gezdirmeye başladı. Bir süre orda oturup yalnızca elindeki kağıda baktı.
Gözlerinin dolduğunu hissetmesiyle hızlıca yerinden kalkıp gitmeden önce son bir bakış attı babasının mezarına doğru,ağzını aralayıp durdu bir süre sesinin hüzünlü çıkmasını dahi istemiyordu...kendini düzeltmeye çalışarak konuştu:
-"18 yaşıma girdim bugün. 18 yıl oldu sen gideli ben geldim sen gittin. Uzun bir zaman uğursuz olduğumu düşündüm ama sonra fark ettim ben aslında yeni bir sen gibiydim..
Biz çok benziyormuşuz baba,annem hep öyle anlatıyor gözlerimiz de aynıymış resmen..gözlerimi çok severim o yüzden..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özlemin Tarifi
Short StoryGözlerimiz de aynıymış resmen, gözlerimi çok severim o yüzden