32. Bölüm

14.5K 488 50
                                    

Medyada Azad

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Medyada Azad.

Kader, aylar sonra onları tekrar sabah kahvaltısında bir araya getirmişti. Elbette hiçbir şey eskisi gibi değildi ve olmayacaktı. Kurbanlık koyunlar, kurtların sofrasında oturuyordu. Pervin, yeğeni Rojin ile gelin adayları olan Şirin'in sofra düzenlerini dikkatle takip ediyordu. İstemediği bir şey olursa, onları ikaz etmeyi ihmal etmiyordu. Onca vaktin ardından, herhalde bir tek Pervin ve onun konak kuralları değişmemişti. Önlerine sunulan sıcak çorba ile herkesin duyabileceği şekilde besmele çeken Kevser Hanım, aile bireylerine tek tek bakarak konuşmaya başladı.

"Rabbime binlerce kez şükürler olsun ki tekrar hep beraber bu masanın etrafında bir araya gelebildik. Kara bulutlar üzerimize öyle bir çöktü ki içerisinden çıkamadık bir türlü. Lakin derdi veren Rab, dermanı da beraberinde getirdi. Dicle kızımın başına gelen talihsiz kaza..." Gelinine baktı, tebessümünde sakladığı hüzün ile, "...bizleri derin bir kedere sürükledi. Onun sağlığına kavuşması için dua ederken, bir de Azadım ne söylesin bana? Anne, ben baba oluyorum, dedi! Sonunda canımın canı olacak diye o kadar sevindim ki, bunu sizlere anlatmaya çalışsam sözler yetersiz kalacak. Allah senden razı olsun güzel kızım, güçlü kalıp hem kendine hem de torunuma sahip çıktın." Gülen yüzler genç kadına yöneldi, Buke ve Azad hariç. Onların suretinde hiçbir ifade bulunmuyordu. Buke'nin aklı çok karışıktı. Daha birkaç ay evvel eltisiyle helalleşmişti; Dicle bu toprakları terk edip gidecekti. Herkese anlatılan masala inanamıyordu; Dicle kaza yapmamıştı, bilakis bir suikastin kurbanıydı! Boran ise önünde duran beyran çorbasına vermişti tüm dikkatini. Kevser yengesinin sözlerinden sonra cüret ederek başını kaldırıp sevdiğine baktı. Azad Ağa, genç adamın karısına baktığını görünce hiddetlenmişti. Öfkesini kimselere belli etmeden, masanın üzerinde duran narin elleri aslan pençesi misali kaptığı gibi sıktı. Bu hamlesi sevgi gösterisi gibi görünse de, adeta eziyet ediyordu genç kadına.

"Felaketler bununla da kalmadı, Midyat'ta saldırıya uğradık, ihanete maruz kaldık. Ama ne dedik, her şerde vardır bir hayır. Böylelikle düşmanımızı da dostumuzu da gördük, bildik." Zülfikar ve Karslan aşiretine mensup olanlar ayaklanınca, Zaloğullar can sağlıklarının tehlikede olduğunu görüp tekrar Cizre'ye döndüler. Artık Midyat onların himayesinde değildi. Kevser Hanım'ın sıradaki ve son hedef noktası damadı Boran'dı.

"Bizler Boran'ı yurtdışında sanarken, meğer adını, kimliğini bilmediğimiz eşkıyalar tarafından esir tutulmuş. Ah evladım, Rabbim seni koruyup kızıma, bizlere bağışladığı için ona binlerce kez hamdolsun." Demek ki Boran, Azad'ın istediği gibi suçu Zülfikar'a atmamıştı. Bu durum zalimoğlu'nun hiç mi hiç hoşuna gitmedi. Zeynep, korku dolu bakışlarla kocasının elinden tuttu. "Senin var olmadığın bir dünyayı hayal dahi etmek istemiyorum." Genç kadının sesi titrerken, Dicle'nin yüreği titriyordu. "Boransız dünya," diye iç geçirdi. Tüm bedeni buz kesilmişti, vücudundaki kan akışı durmuştu sanki. Gözleri masaya, ardından karnına, sonra elini tutan Azrail'ine, ve son olarak tek gerçeği olan Boran'a baktı. Azad'ın evladını karnında taşırken, yüreğinde taşıdığı sevdanın yükü ağır olmaya başladı. Birini seçmek, diğerini bırakmak zorundaydı.

Eɴɪşᴛᴇᴍɪɴ KᴜᴍᴀsıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin