Juyeon yatağında gerine gerine dönüp sonunda yere yapıştığında saat sabahın dördüne geliyordu. Gerinip yatağından atladı- pardon, yerden kalktı. Gerçi o yerde olduğunun hâlâ farkında değildi bu yüzden kalkarken tekrar yere yapışmıştı, bu sefer de yüzüstü.
Uyku sersemliğini üstünden atamadığı için duvarlara kafa ata ata bulmuştu banyoyu. Evet, kendisine ait ufak bir evi vardı okuduğu üniversitenin yakınlarında. Yirmi üç yaşındaydı Juyeon ve gerçekten yakışıklıydı, havalıydı, aklınıza gelecek her harika sözcüğün somutlaşmış hâli gibiydi.
Ama bir gülün her zaman dikeni vardır.
Juyeon kusursuz gibi görünse de değildi, onun kusuru da fazla umursamaz olmasıydı. Bu umursamazlık insanların aklında ilk başta yanlış şeyler oluşturabilir. Juyeon'daki umursamamazlık insanların duygularıyla oynamak, onları kırmak gibisinden değildi.
Mesela üstüne kahve döküldüğünde, eli kesilip kanadığında, biri kendinden yardım istediğinde, evi dağıldığında bunları kafasına takmazdı. İşte bu anlamda umursamaz biriydi bu yakışıklı genç adam.
İşte, gözlerini açmaya üşendiği için banyo aynasına ve ardından lavabo musluğuna kafasını sertçe geçiren bu genç adamın hayatı tam olarak o gün değişecekti.
Çünkü sonunda gözlerini açtığında, kendisine parlak gözlerle bakan minicik bir insan fark etmişti.
Hem de tam omzunun üstünde.
"HASİKTİR! HAY AMINA KOYA- ANNEE!"
Panikle sağ omzunun üstüne eliyle vurdu. Omzunun üstündeki insan(?) bir anda havalanıp Juyeon'un ani hareketlerinden kurtulmuştu neyse ki. Ardından ayna ile Juyeon arasına süzülmüş, kendisine korkuyla bakan genç adama karşılık dudaklarını büzmüştü.
"Avucun kadar bir şeyim zaten, neden öyle vuruyorsun?!"
(YN: Bilmeyenler için diyorum, Juyeon'un elleri gerçekten kocaman. Bu yüzden avucu kadar kısmını siz kendi eliniz kadar ölçün-)"Se-sen de nesin böyle?!"
Juyeon'un bağırarak sorduğu soruya karşılık küçük olan, dinlenmediğini anlamış ve dudak büzmeyi kesip sevimlice gülümsemişti. Gülümsemesi kör edici bir güzellikteydi.
"Ben Eric~ Ergenliğe girdiğinden beri, yani yaklaşık on yıldır seninleyim ama beni hiç fark etmedin."
"Onu mu soruyorum? Nesin sen be?"
"Sen salak mısın yoksa öyle mi davranıyorsun, Juyeon-ssi? Kör müsün?" Eric, havada birkaç kez süzüldükten sonra tekrar ellerini beline yerleştirip kaşlarını çattı.
"Başına o kadar çok bela açıyorsun ki umursamazlığın yüzünden, sana yardımcı olmak için geldim. Görmüyor musun, ben bir periyim!"
Ve Juyeon daha fazla dayanamayıp yere yığıldı.
~~
Gözlerini açtığında saat çoktan sabahın sekizi olmuştu. Tekrar yana döndü yatağında, yüzüstü yere çakıldığında acıyla tıslamıştı.
"Sikeyim, okula geç kalacağım..."
"Tam on yıldır, her gün ya yüzüstü ya sırtüstü yataktan düşerek uyanıyorsun. Hâlâ nasıl kırılmıyor kemiklerin? Kalk hadi, geç kalacaksın okula!"
Juyeon, garip bir şekilde kendisine tanıdık gelen ince sesle yerden kalkmış, etrafına bakınmıştı. Gerçi bakınmasına çok gerek kalmamıştı çünkü hemen burnunun dibinde minicik bir beden duruyordu kaşları çatılı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iyilik perisi // juric ✔️
Fanfiction[bxb] Juyeon fazlasıyla umursamaz genç bir adamdı, Eric ise her şeye burnunu sokmayı seven bir iyilik perisi. ఌ düz yazı, kısa hikaye, one shot