15

24 6 30
                                    

Tekrar ben geldim :)
Sizi bomba gibi bir bölüme bırakıyorum.
İyi okumalar.

_______________________________________


   Musab güneş doğmadan kalkmıştı yine. Uyku ona bu aralar uğramıyordu. Kerim ise hala uyuyordu. Musab yatağından kalktı ve bir kahve yaptı, sonra kahvesini alıp güneşin doğuşunu izlemek için pencerenin önüne geçti. İnsanlardan ne kadar nefret ettiğini düşündü, çok azı dışında hepsi iğrençti ona göre. İşe gitmeden önce kahvaltı yaparlardı Kerim ile ama bu aralar canı hiç bir şey istemiyordu. Bu gün erken çıkıp deniz kenarına gidebilirdi.

Bunu aklının bir kenarında sindirdi ve ona iyi geleceğini düşündü. Evet gerçekten iyi geliyordu insana deniz sesi. Sadece deniz sesi değil, ağaç hışırtısı, yağmur sesi, ve bir sürü ses. Çünkü onların hepsi insanın ruhuna iyi gelen şeyleri fısıldıyordu.
Çünkü onların hepsi inanıyordu. Çünkü onların hepsi insanlara ağlıyordu.
Musab eline aldığı kahvesi ile güneşin tadını çıkartırken Kerim uyandı. Normalde erken kalkmazdı ama Musab'ı ayakta görünce uykusu kaçmıştı. Musab kardeşine baktı ve konuştu,
"İster misin ? Seninle deniz kenarında kahvaltı yapalım?"
Kerim uykulu uykulu Musab'a baktı. Koltukta  oturuyordu, bir gözünü kırpmış ve diğer gözü ile Musab'a bakıyordu.
"Peynir ve simit olacak mı ?" Dedi Kerim.
Musab ise güldü -dediğim gibi sadece Kerim'e gülerdi- ve evet anlamında başını salladı.

Kerim hemen yerinden kalktı ve çay demlemeye gitti. Hala uykulu olacakki mutfağa girerken kapıya çarptı. Ve bu Musab'ın daha çok gülmesini sağladı. İçeride çayları termosa boşaltırken Musab'a ile konuşuyordu. Tamamen hazır olduktan sonra ikiside aşağıya inip arabaya bindiler, deniz kenarı iyi gelecekti onlara. En azından öyle inanıyorlardı.

Yol üstünde bir fırında durdu ikiside, Musab indi ve sıcak simit almaya gitti. Genelde Kerim'i göndermezdi, çünkü Kerim asla eve getiremezdi aldığı şeyleri. Yarısı ya da tamamı yenmiş olurdu. O yüzden Kerim arabada beklemeye başladı Musab'ı. Kerim ne zaman Musab'ı düşünse aklına ilk Gamze gelirdi. Çünkü Gamze Kerime de iyi bir ders vermiş, Musab gibi onu da kızlara karşı temkinli olmaya itmişti. Ama Kerim asla Musab gibi ön yargılı değildi. Musab fırından çıktı ve direksiyona geçti.

Arabayı sürerken şehirden oldukça uzaklaştıklarını farketti. Daha çok ağaçlar vardı etrafta. Deniz kenarına geldiklerinde oturaklarını ve masalarını kurdular. Kahvaltı yaparken Musab sadece gidip denize yakın olmak istiyordu. Yemeğini hızlıca yedi ve yerinden kalktı. Hava rüzgarlıydı, bu yüzden Musab önünü kapattı. Kerimde ağzındaki son lokmayı çiğneyip Musab'ı izlemeye koyuldu. Musab denize yaklaştığı gibi dev bir dalga kayalara çarptı ve Musab'ı ıslattı. Kerim şaşkınlıkla güldü ve ekledi.
"Ne yaptın da bu kadar sinirlendirdin denizi lan ? " dedi tebessümünü sürdürürken. Haklıydı. Çünkü bu deniz hem Musab'ın, hemde Saye'nin her acısına şahit olmuş, uçurumun dibindeki denizdi. Gerçekten kızıyordu Musab'a. Musab pek ciddiye almasada garipsemişti. Ve istemsizce geri çekilip yerine oturdu. Ama gözleri hala denizdeydi. İşe geç kalmamalıydılar. Kerim masayı toplarken Musab ise Kerim'in toparladıklarını arabaya yerleştiriyordu.
Musab tekrar arabaya yerleştiğinde gözü tekrar denize kaydı. Bilimsel olarak suyun hafızası ve duyguları vardır. Kanıtlanmış bir bilgidir bu. O yüzden Musab farklı bir enerji hissediyordu denizden.

Evin yolunu tutmuş geri dönerken Kerim'in telefonu çaldı. İş yerinden gelen bir çağrı olduğu için geciktirmeden cevap verdi.
"Alo... Ya öyle mi ?.. Anladım... Teşekkür ederim... Evet evet... Peki... İyi günler."
Musab Kerim'e bakıp merakla sordu,
"Hayırdır yüzünde güller açtı ?"
Kerim yüzündeki gülümseme ile cevapladı,
"Bu gün işe gitmeyeceğim. Arayıp bilgilendirdiler beni. Hadi yine iyisin yemeği ben yapacağım."
Deyince Musab kimseye göstermediği o özel gülüşü sergiledi tekrar.
Sessizce yol alırken Musab Kerim'i eve bırakmış, işe gitmişti. Kerim merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı. O sırada akşam yemeği için ne yapabileceği düşünüyordu. Kapının önüne gelince cebinden anahtarı çıkartmak için başını öne eğdi. Ve yerde değişik bir zarf görmesi ile eğilip onu eline aldı. Zarfın üzerinde,
"Musab mı ? Kerim mi ?" Yazıyordu.
Kerim alaylı bir şekilde sırıttı. Daha mektubun kime geldiği belli değil dedi içinden.
İçeri geçip zarfı masaya bıraktı ve mutfağa gitti. Getirdiği eşyaları yerlerine yerleştirirken aklı hep şu zarftaydı. İşini bitirmek için acele ediyordu. Nihayet işi bitince hemen zarfı eline alıp koltuğa oturdu. İncelemeye başladı kağıdı. Zarfın rengi beyazdı ve üstündeki "Musab mı ? Kerim mi?" Yazısı ise siyah bir renk ile yazılmıştı. Ama yazı el yazısı değildi, aksine bilgisayar çıktısına benziyordu. Heyecanla içini açtı ve oradaki mektubu çıkardı. Değişik cümlelerle başlayan satırlar gittikçe garipleşiyordu.

SAYHA (Ara Verildi )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin