Yayımlama tarihi:
8 Mart 2021~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Her şeye eyvaAllah diyenlerden olmak dileğiyle....
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Kimsesiz olan bu kadın şimdi de tekerlekli sandalyeye mahkum olarak yaşamak zorunda kalacaktı. Bunu ona nasıl söyleyeceğimi bilemez halde yattığı odanın kapısına kadar geldim. Avucumun içinde sarmış olduğum dosyayı parçalamak istercesine sıkıyordum. Göğsümü döven hırçın dalgalar göz pınarlarıma kadar gelmişti. Derin bir nefes alarak bu dalgalara meydan okumaya çalıştım ve onları ters yöne yani kalbime geri gönderdim hemen. Neden bilmiyorum ama canım acıyordu. İlk defa tanımadığım bir insan için bu denli canım yanıyordu.
Kapıyı açıp içeri girdim.
Hasna Hanım yatağında hafifçe doğrulmuş gözlerini usulca kapatmıştı. Odaya girmeden önce hemşireden aldığım bilgiye göre şekeri normal seviyeye inmişti. Şimdi biraz daha kendindeydi. Ama hâlâ oldukça bitkin ve yorgun gözüküyordu. Tüm yorgunluğu göz kapaklarındaydı adeta. Çünkü içeri girdiğimde zora ki kaldırmıştı göz kapaklarını zümrüt yeşillerinin üstünden.
Solgun yüzü sedyede gördüğüm gibi yine ışıl ışıldı. Dudakları hafifçe kıvrılmış bedeninde ki acı ve sancıya rağmen sıcak bir tebessüme kucak açmıştı. Kucak açtığı tebessüm tüm yüzüne , kederleri içine hapsetmiş yüzünde ki çizgilere nakış nakış işlenmişti sanki.İçeri girmemle bakışlarını bana çevirdi. Kaç saattir zihnimi işgal eden kadınla şimdi göz gözeydik. O bana ben ona bakıyordum. O kadar güzeldi ki sanki bu dünyaya ait değil gibiydi. Yeryüzüne düşmüş bir melek vardı karşımda. Kolu kanadı kırık gibi görünse de her an uçabilecekmiş gibi hafifti bana göre.
Büyüsüne kapılıp gitmiştim o bir kaç saniyelik bakışların birbirine değmesi anında.
Ahh nasıl anlatsam size? Nasıl tarif etsem? Acının, kederin dağladığı bir kalbe ayna olan gözler bir o kadar sıcak bir o kadar ışıltılı bir bakışla bakabilir miydi? Bakabilirmiş meğer. Çünkü ben tamda o an böyle bakışlar tarafından esaret altına alınmıştım. Gözlerimi daha acilde sedyede alamadığım kadın şimdi anlamına yetişemediğim bakışlarla beni daha da hayran bıraktırmıştı kendisine... Beni daha çok çekmişti derinliğine...Büyüsünde kaybolmuştum gözlerinin...Anlamına yetişemediğim bu bakışları belki de ilk kez görüşümdendi. Kimse öyle bakmamıştı ki bana. Kimse kucak dolusu sevgiyi bakışlarında toplayıpta gözleriyle sarmalamamıştı ki beni.
Birkaç saniye öylece izledim gözlerinin derinliklerinden yansıyan kalbini.
Gözlerimi bakışlarından ayırmadan yatağının kenarına yaklaştım.
"Geçmiş olsun efendim."
Yatağın içinde biraz daha doğrularak oturmaya çalıştı.
"Teşekkür ederim doktor hanım kızım."
Sesi oldukça yumuşaktı ama bir o kadar da yorgun. Zora ki çıkmıştı ağzından kelimeler.
"Şekeriniz yükselmiş. Sizi baygın halde bulmuşlar. Ama şimdi şekeriniz iyi."
"Yani artık evime dönebilirim."
Umutla vereceğim cevabı bekliyordu.
"Şeyyy..."
"......."
Susmuş ve dudaklarımdan çıkacak kelimelere pür dikkat kesilmişti.
Biraz bekleyip onu üzmeyi azda olsa ertelemek istemiştim o an. Vereceğim haber onu birazdan darmadağın edecekti çünkü. Benim için söylemenin kolay olmadığı haber onu kim bilir ne hale sokacaktı? Yüzünde ki tebessümü kim bilir bir daha ne zaman yüzüne takacaktı? Kim bilir belki de bir daha gülümsemeyecek böyle ışıl ışıl bakmayacaktı çevresine.
Beklediğim her saniyenin onun aleyhine işlediğini hatırlayarak derin bir nefes aldım ve konuşmama devam ettim.
"Bu gece eve gönderemiyoruz sizi."
Bakışlarım bacağına gitmişti.
"Bacağınız...."
Derin bir nefes daha çekip verdim. Aldığım nefes ciğerlerimi yakıyordu sanki. Nasıl söylenirdi ki? Daha fazla duramazdım hemen söylemem gerekiyordu. Kendimi toplamaya çalıştım. Gözlerim gözleriyle yeniden buluştu.
"Bacağınız tahmin ettiğimizden de kötü durumda........."
Yutkuna yutkuna çıkıyordu ağzımdan kelimeler. Deminden beri boğazımda hapsetmeye çalıştığım kelimeler kalbimi sıkıp gırtlağımı acıtarak özgürlüğe doğru kanat çırpıyordu.
Gözlerimi gözlerinden kaçırtıyor elimi nereye koyacağımı bilmiyordum.
"Ne varsa söyle doktor hanım kızım." Anlaşılan farketmişti zora ki konuştuğu mu?
"Tetkik ve tahliller yaptık. Enfeksiyon bacağınızı ele geçirmiş ve şu an hızla ilerleyip dizlerinize doğru gidiyor. Geçen her saniye daha da ilerleyecek. İlaçlarla durdurmamız da mümkün değil."
"Yani." diye sordu. Yüz ifadesi az önce odaya girdiğim gibiydi hala.
Zora ki yutkundum ve cevap verdim."Maalesef tek çare var."
"Bacağımı mı keseceksiniz?"
"E...ev..evet. Maalesef. Kaybedecek zamanımız yok. Hemen şimdi sizi ameliyata almamız gerekiyor."
Bir çırpıda söylemiştim bunları. Deminden beri boğazımda sıkışmış ve söylenmeyi bekleyen tüm kelimeleri işte şimdi bir anda özgür bırakmıştım. Özgür bırakmıştım bırakmasına da karşımda ki kadın bu kelimelerle nasıl baş edecekti şimdi? Nasıl dayanacaktı?
Kadının bir şey demesini bekledim. Ama tepkisiz kalmıştı. Bir şey dememişti. Donup kalmıştı muhtemelen. Fakat dikkatli bakınca kadının yüzünde şoktan ziyade anlayamadığım çok farklı bir ifade vardı.
Şu an feryat figan ağlaması, ayağımı kesmeyin, bu halde nasıl yaşarım diye söylenmesi gereken insan hiç tepki göstermemiş ve sadece susmuştu.
Onu hayretle izlerken telefon çaldı. Arayan Kerem Hoca'ydı.
Ameliyathanenin hazır olduğunu Hasna Hanım'ı beklediklerini söyledi.Yutkundum. Hasna Hanım'a çevirdim başımı. Hazırlanması gerektiğini söylemeliydim. Ama soluğum kesilmiş gibiydi. Sesim içime kaçmış konuşamıyordum. Zor duyulur ve titreyen bir sesle:
"Hazırlanmanız gerekiyor. Birazdan sizi ameliyata alacağız." diyebildim.
"Tamam Doktor Hanım kızım."
Hemşireler onu hazırlarken ben kapıda bekliyordum.
Az sonra onu almaya geldiler.
Başımı kaldırıp ona baktım. Yüzünde ne korku ne de üzüntü vardı. En ufak bir ürküntü dahi yoktu. Ben yine de dayanamayıp yanına gittim. Elini tutup teselli etmek ne bileyim bir şeyler söylemek istedim."İyi olacaksınız. Korkmayın."
"Korkmuyorum doktor hanım kızım. Emanetçiyim ben. Emanetin Sahibi emanetini almayı uygun görmüş bana da eyvaAllah demek düşer."
Ben dediklerinin anlamına yetişemezken yorgun çehresine bir gülümseme takmış sedyenin üzerinde bunları söylüyordu.
Acıyarak ve hayretle onun ameliyata götürülüşünü izlerken onun aksine ben korkuyordum. Canım acıyordu tanımadığım bu kadın için. Bundan sonraki hayatına tek ayakla devam edeceği için üzülüyordum. Daha gençti üstelik. Daha kırkbeş yaşındaydı ve böyle olmamalıydı bana göre. Daha gençti. Erkendi. Oysa hastalıklar ve musibetler ve dahi ölüm yaşa bakmıyordu. Ölenler hep ihtiyar değildi ki. Bu hastane de görev yaptığım şu bir sene içinde kaç kişinin ölümüne şahit olmuştum. Kaç kişinin ağır hastalıklarına şahit olmuştum. Neden bilmiyordum ama ilk defa bir hasta için bu kadar üzülüyor canım yanıyordu.
Vakit sabaha doğru akıp giderken, gün nazlı bir gelin gibi sabah doğacak güneşe hazırlanırken, hastanenin alt katında bir insan sol bacağına veda ediyordu. Yeni bir başlangıç yapacak bundan sonra tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayacaktı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yeni bölüm hakkında düşünceleriniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASNA (Devam Ediyor)
Teen Fiction"Bacağımı mı keseceksiniz?" "Evet. Maalesef. Kaybedecek zamanımız yok. Hemen şimdi sizi ameliyata almamız gerekiyor." Bir çırpıda söylemiştim bunları. Deminden beri boğazımda sıkışmış ve söylenmeyi bekleyen tüm kelimeleri işte şimdi bir anda özgür b...