Bölüm 22: Hatırlamak

494 50 266
                                    

Lauv - I Like Me Better

Gençler hazır olun, çünkü bu ğamına godumun bölümü çoook uzun. Lçlasaplamsşl

Bölümü medyadaki şarkıyla birlikte okumanız içtenlikle tavsiye edilir~

Keyifli okumalar^^

----------

Gecenin en derin ve sessiz olduğu saatlerdi. Hoş, ilk başta yalnızca atıştırır halde olup sonradan sağanak haline gelen karlı yağışla, pencereye çarpan damlaların sesi o kadar sessizlik sağlamıyordu. Sıcaklık gittikçe düşerken, rüzgarın savruluşları camla buluşuyordu.

Yatakta yatan kişi, sanki hiç uyumamış gibi gözlerini açtığında bakışları keskin bir tavırdaydı. Başını çevirip pencereden dışarıya baktığı vakit, ak yağmuru görmüş ve başını çevirip tavana bakarken iç geçirmişti. Biraz sonra yatakta doğruldu, battaniyeyi üzerinden itti ve kalkıp cama doğru miskin adımlar attı.

Elini uzun saçlarının arasından geçirip yana attı, dışarıda halen akmaya devam eden hayatı ve üzerinde süzülen kar yağışını seyretti. Kaşları hüzünlü bir edayla çatılmıştı, düşünceli görünüyordu.

Elini kaldırıp avucuna bakmıştı sıkıntıyla. Bir şeyler hissetmeye çalışıyor gibiydi, yumruğu yavaşça sıkılırken vazgeçerek geri indirmişti.

"... İstememiştim..." Uykulu bir mırıldanma düştü sessizliğin içine. "Böyle... olsun..."

Dikkatini çektiğinden dolayı başını çevirip yatağa baktı. Sırtı bu tarafa dönüktü ve üzerindeki yorgan kaydığında kendi içine büzülmüş, biraz zavallı görünen bir pozisyonda yatıyordu.

Luo Binghe yoğun bir nefes verirken onun yanına gitti. Yatağın kenarına oturdu ve yorganı çekip üzerini örttü. Camdan gelen gece ışığı ensesine düşüp bir şeyi görülebilir kıldığında elleri hareket etmeyi bırakmıştı. Bembeyaz cildinde siyah bir şekil vardı. Bu bir dövmeydi; bir kutup yıldızının dövmesi.

Elinin uzanıp parmak uçlarının çizgilerin üzerini takip etmesine mukayyet olamamıştı. Suskunca yıldıza ardından derin uykudaki Shen Yuan'a baktı.

"Beni... bağışla..." Diye mırıldandı, daha da büzülüp mahmur bir nefes verirken. Yatağında diğer ucunda oturan Luo Binghe ona mutsuzca baktı. Sonra üzerini güzelce örttü. Shen Yuan yatakta yuvarlanıp ona döndüğünde kalkıp gitmek üzereydi. Genç adamın kaşları huzursuzca çatılmıştı ve dudaklarını birbirine bastırıyordu. Görmeye tahammülü olmadığı bir şeyin kabusunun içindeymiş gibiydi.

Luo Binghe'nın da kaşları üzüntüyle buruştu. Diğerinin titreyen uzun kirpiklerine dokundu narince. Omuz ve kol bölgesini rahatlatırcasına okşadı, hafif hafif patpatladı.

"Neden gizlenmiş bir hüzün görüyorum bakışlarında...?" Diye fısıldamıştı hüzünle simasına bakakalırken. "Neden gülümseyişinde, içten bir sıcaklık sezemiyorum...?" Zihinsel olarak kendiyle mücadele etse de, yaklaştı, başını eğdi ve Shen Yuan'ın gözünün köşesine tüy kadar hafif bir buse bıraktı.

Böylece Shen Yuan'ın kapalı gözleri titredi. Luo Binghe uyanır ve onu kendisine bu denli yakın bir vaziyette görürse kıyameti koparacağından korktu ve gitmeye yeltendi. Ummuyordu ki, Shen Yuan tembelce uzanıp kolunu tutmuş ve sızlanarak, "...Gitme." demişti. Olduğu gibi afalladı ve boş gözlerle baktı. Shen Yuan dudaklarını büzüp, "Yanımda kal..." diyince, Luo Binghe gülse mi ağlasa mı bilememişti. "Bunu sen söylediğin için, artık beni suçlayamazsın." Gülümseyerek yorganı açtı ve yine de temkinli bir yavaşlıkla içine girdi. Shen Yuan'ın kolu üzerindeki kavrayışının yanı sıra çatılmış kaşları gevşemişti.

I Won't Let You Go ✓SVSSS [ғᴀɴғɪᴄᴛɪᴏɴ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin