Kızıl dağların yamacında görkemli bir şato vardır. Bu şatonun sahibi, adını kızıl dağlardan alan Kızıl Kralın kendisidir. Fakat bu kral, yüzyıllar önce gözlerini hayata yumdu. Kendisinin ölmesine karşın kızının kötü kaderi hala halkı tarafından anımsanmaktadır. Üstelik kızının yalnız kötü kaderi değil, yüzü de her devrin insanı tarafından bilinir. Yüzünü çevreleyen kanatlar sağ ve sol şakağından aşağı dökülür, simsiyah bu kanatlar insanın içinde bir kargaya bakıyor hissi uyandırır. Prensesin gözleri ise destanlarda anlatıldığı gibi okyanus mavisi değil, derin bir kuyu kadar karanlık ve çıkmazdır. Prensesin dudakları bir patlıcan moru, dişleriyle katran karasıdır. Kızıl Krallığın mutlu halkı ormanda yaşayan bu canavarı rahatsız etmekten korkar, fakat aralarından biri merakına yenik düşerek Prensesin anlatıldığı kadar bedbaht ve bedbin oluşuna kendi gözleriyle şahitlik etmek ister. Böylece, yüzyıllar sonra Prenses lanetin kapısının aralandığını düşünerek onu mabedine kabul eder.
Harry Kızıl Krallığın ormanlarının lanetini bilerek büyümüştü. Annesi ve diğer kadınlar çocuklarına ormandan uzak durmaları için uzun salıklar verir, orada kötü kalpli bir Prensesin canavara dönüştüğüne dair hikayeler anlatırlardı. Çocukların ormandan uzak durması için yeterli olan bu hikayeler, diğerlerinden büsbütün farklı yaradılışa sahip Harry için etkili olmamıştı. Çocukken annesini üzmemek adına uzak durduğu orman, gençlik yaşlarında kendisi için bir takıntıya dönüşmüş, Prensesin gözyaşlarını, ağıtlarını rüyalarında görür olmuştu.
Yola çıkmadan önce arkasında bıraktığı için endişelenecek kimse yoktu. Ne bir anne ne de bir arkadaş. Annesi birkaç yıl önce yaşlılığı nedeniyle gözlerini dünyaya yumarak tek oğlunu dünyada yapayalnız bırakmıştı. Harry için bir maceraya atılmamak için de bir neden yoktu. Tekdüze hayatından her düşündüğünde nefret ediyor, böylesine korkak yaşadığı için kalbine lanet ediyordu.
Harry Kızıl Ormana adımını ilk attığında kalbine bir soğukluğun yayıldığını hissetti. Bu soğukluk, kalbinden midesine inmiş ve tüm bacaklarını esareti altına alarak tüm bedenini yavaş yavaş ele geçirmişti. Fakat Harry ayakta durmayı zoraki de olsa başardı ve en yakınında duran ağaca sıkıca tutanarak derin nefesler aldı "Korkuyorum. Korkmak bir insanın başına gelecek en normal şey. Hangi lider, hangi savaşçı ölümden korkmamıştır ki? Hangi gezgin yolunun kesilip başını kellesinin altına sıkıştırıldığı kabuslara uyumamıştır? Ben de insanım ve korkuyorum. Daha önce kimsenin görmeye cesaret edemediği bir lanetle karşı karşıya geliyorum. Cesur insanlar bile korkar hayatının bazı zamanlarında." diyerek kendini sakinleştirdi ve soğukluğu geri plana atarak elini ağaçtan çekti.
Kızıl Orman dışında güneşli bir sabah olmasına rağmen karanlığa bürünmüştü. Çoğu zaman Harry önünde uzanan yolu görmeden atıyordu adımlarını. Şimdiye dek karşısına lanetli bir kadın da çıkmış değildi. Dudaklarında bir gülümseme canlandığında "Ya annem beni koruyor ya da bu orman lanetli falan değil!" diye fısıldadı, "İnsan anlam veremediği nice şeyleri lanetli kefesine koyarak ondan uzak durmuştur. Ne büyük aptallık! Şu karanlık ve sık ağaçlarla kaplı ormanın temiz kokusunu içine çekemeden ölen ne çok insan var Kızıl Ormanın yamacında yaşayıp da."
Genç adam düşüncelerinin ortasıydayken ayağına bir sarmaşık dolaştı ve daha fazla ilerlemesine izin vermeyerek yukarıya doğru kıvrılmaya başladı cansız dalları. Harry cebindeki bıçağa ulaşmaya çalışırken sarmaşık ondan önce davranarak ileriye atıldı ve sanki bir kağıt parçasıymışcasına bıçağın keskin yüzünü paramparça ederek kendi bünyesinde eritti.
Harry sarmaşıkların daha yukarıya, omuzlarına uzanmasını bekleyerek sakince duraksadı. Bu sakinliğinin sebebini kendisi de bilmiyordu, ama daha önce hiç hissetmemiş olduğu bir huzur bedenini esareti altına almıştı sanki. Ne çığlık atabiliyor ne de korkuyordu.
Sarmaşık genç erkeğin kasıklarını sarmaladıktan sonra sanki hiç hareket etmiyormuş gibi duraksadı ve kurumuş bir dal gibi son kez gerildi.
Ve Harry yıllardır beklediği, rüyalarında ağlayışlarını duyduğu o kadının sesini ilk kez yüreğinde hissetti. Kelimeler gerçekliğe dökülmüş değildi, sanki kadın onunla zihin yoluyla konuşuyordu. Ve sesi, yumuşacık bir yastığı andırıyor, insanda derin bir uykuya dalma ihtiyacı doğuruyordu.
Başı geriye düşerken Harry onun hikayesini anlattığını duydu. Bu hikaye, uzun zamandır beklediği şeylerden bir diğeriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzelliğin Lanetlenişi
FantasyVe ben, güzelliğime rağmen kalbimde kibri taşıyordum. Bunun sebebi bir prenses olmam değil, aynaya baktığımda gördüğüm kutsal güzelliğin kendisiydi. Saatlerce aynanın karşısında dikilir, parmaklarımın ucuyla çilli yanaklarıma dokunur ve okyanus mavi...