Günün akşam vakti geldiğinde; gün, Draco için oldukça yorucu geçmişti. Gözleri neredeyse kan çanağına dönmüştü, göz kapakları kapanmamak için direnmişti, omzundaki ve sırtındaki ağrıların sızısı hala kendisini rahatsız ediyordu. Yine de tüm o yorgunluğa rağmen Hagrid'in kulübesine giderken içinde bir yerlerin rahatlamayla dolduğunu hissetti. Hogwarts'dan uzaklaşmak, o sözde görkemli şatonun iç karartıcı havasından kurtulup temiz hava almak iyi gelmiş olmalıydı. Yoksa bu çirkin, yıkık dökük kulübeye gidiyor olmanın Draco için eğlenceli ve mutlu sayılabilecek hiçbir yönü yoktu.
Üstelik Hermione'yi küçük kalenin önünde uzun bir süre beklemişti. Ardından Hagrid'in ışıklarının yandığını fark edip küçük penceresinde iki gölgeyi ayırt edebildiğinde tepeyi inmişti. Beklemiş olmasına rağmen Granger'ın onu beklemeden önce gitmesine sinirlenmedi.
Tahta kapıya geldiğinde önce kapı kulpuna uzandı. Sonra içeriden duyduğu neşeli seslerle bundan vazgeçti, kararını değiştiren elleri usulca kapıyı çaldı. Yorgun hissetse de bu kadar kaba olmamalıydı.
Kapı, gözlerinin içi gülen Hermione Granger tarafından açıldı. Kahkaha atıyordu, kahkahasında Draco'nun fark ettiği güzel bir tını vardı. Melodik sesin sahibi, Hagrid'e dönük olan bakışlarını kendisine çevirdiğinde gülüşü eksilmemişti. Dışarıdan bakıldığında onu güldüren Draco'ymuş gibi görünürdü herhalde. Draco maruz kaldığı samimiyet karşısında afalladı.
"Seni küçük kalenin önünde bekledim." dedi Draco. "Ama sen önden gitmişsin."
"Ben de seni bekledim." dedi Hermione. Hala gülmeye devam ediyordu. "Ama sen gelmedin, ben de neredeyse ağaç olacağımı fark edip Hagrid'in yanına indim."
"Saatler belirlemeliyiz. Birbirimizi bekleyip durursak zaman kayıplarımız çok olur."
"Tamam, evet, evet. Bir dahakine zaman belirleyelim, patron." diye geçiştirdi Draco'yu. "Gel içeri, Malfoy." Bir eli kapıyı tutuyordu, hala gülüyordu ve Draco'nun geçmesi için yana çekilmişti.
Draco bir an Hermione'nin yüzüne sinen ifadede takılı kaldı, sonra silkelendi, aniden bu afallamayı def edip kulübenin içerisine girdi.
Hagrid masasına dayalı büyük sandalyesine oturmuştu, bir elinde bira bardağı vardı. Diğer elini sarsakça oturduğu sandalyenin kulpuna dolamıştı. Gülüyordu, kendini durduramıyormuş gibiydi. "G-gel Draco, gel." dedi.
"Ben gelmeden önce oldukça komik bir şey yaşanmış olmalı." dedi Draco, Granger'a hızlı bir bakış atarak.
Hermione sarsakça omuz silkti. Draco'dan bakışlarını kaçırıp kapıyı kapattı ve Hagrid'in yanındaki sandalyelerden birine oturdu.
"Ah, ne komedi, Hermione." dedi Hagrid derin soluklarının arasından. Sakallarının arasından görünen teni kızarmıştı, omuzları sallanarak gülüyordu ve bu hareketi elindeki bira bardağından birkaç damlanın çıkıp kulübenin zeminine damlamasına neden oldu. "Zavallı, Muggle."
"Maalesef." dedi Hermione, bu sırada büyük bir kahkaha daha patlatmıştı. "Ona çok kötü bir yaz geçirttim."
Draco, neden bilmiyordu ama ikisinin mutluluğu ona bulaşmış gibi hissediyordu. Yine de bu mutluluk dudaklarının kıvrılmasına yetmedi. İkisi tekrar gülerlerken Hermione, kızarmış yüzünün üzerinde canlı canlı parlayan samimi gözleriyle Draco'ya baktı. "Oturmayacak mısın?"
Draco boş olan iki sandalyeye baktı ve Hermione'ye yakın olana oturdu. Hermione bu seçimi fark etmişti. Yine de yanına kurulan genç oğlana bir şey demedi.
"Demek, çocuk bembeyaz oldu ha! İşte bunu görmek isterdim!" dedi Hagrid, tok kahkahaları arasından.
"Evet." dedi genç cadı, gülerek. "Saçı bile görünmüyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MudPureBlood | Draco Malfoy & Hermione Granger
Fanfiction"Yazın sonunda bambaşka biriydin o zaman. Yetenekli, güçlü ama çok şey görüp geçirmiş biri." Draco acıyla karışık güldü. "Sanırım. Tek bildiğim artık çocuk olmadığımdı." Hermione içindeki coşkun merhamet hissine karşı koyamıyordu daha fazla. "Sana s...