Olanların üstünden üç gün geçmişti. Koca annesiz babasız 3 gün.
Bu üç günde pek birşey olmamıştı. Halamda kalıyordum, evimizi kiraya vermiştik. Halam büyüdüğümde tekrar kullanmak isteyeceğimi düşünüp satmamıştı. Bu yüzden içim rahattı.
Bora birçok kere aradı, ama açmadım. Açamadım... Ne diyecektim ki? Ne konuşacağımız belliydi. Ne olduğunu soracaktı. Herşeyi anlatamazdım.Bana içimdeyken bu kadar zor gelen şeyleri dışa vurursam daha kötü olurdum. Zaten gün gibi ortada olan gerçekler kalbime daha çok batardı.
Bugün günlerden çarşambaydı, okula gidecektim. Yeni hayatıma alışmam lazımdı. Eski hayatıma bırakmam lazımdı artık. Hayatımda tek başımaydım. Hem öksüz hem de yetim bir kızdım artık. Kendi duvarlarıma dayanmam lazımdı.
Yataktan ayaklarımı sarkıtıp etrafa baktım. Siyah duvarları olan bir odam vardı. Yatağımı duvara yaslı, yatağımın yaslı olduğu duvarda tamamen ailemle çekildiğim fotoğraflar vardı. Yan tarafta kıyafet dolabım, karşı da ise büyük bir kitaplık ve yanında siyah beyaz bir puf.
Odam da hayatım gibi siyah ve beyazdı. Renk yoktu. Hayatıma renk verecek annem ve babam yoktu. Yada kardeşim. Her zaman tek çocuktum, kardeş kelimesine uzaktım. Beni kıskanan abim, dertlerimi anlatacak ablam yoktu. Tektim...
Derin bir nefes alıp masamın üstündeki saate baktım 06.30'du. Yavaşça odamdaki banyoya gittim. Aynada ki çökmüş yüze baktım. Gülmeye çalışıp herşey normalmiş gibi bir havaya da girmedim. Gerek yoktu. Herkes biliyordu zaten. Bir oyun oynamaya gerek yoktu. Zaten olmuyordu da. O kadar çok şey olmuştu ki artık gülemiyordum.
Musluğu açıp soğuk suyu yüzümde hisettim. Odama gidip giysi bakmaya çalıştım. Fazla renkli olmadan siyah pantolon üstüne 'Here And Now' yazan beyaz tişörtümü giydim. Tişörtün üstüne kırmızı kareli gömleği, düğmelerini iliklemeden giydim. Saçlarımı kendi haline bırakıp. Çantamı hazırlamaya başladım. O anda telefonum çaldı. Ekrana baktım.
Bay Ukala arıyor...
Derin nefes alıp telefonu açtım. Sesinde hiçbir duygu yoktu. Sade düz ve pürüzsüz bir sesle "Sonunda açabildin." dedi. Göz devirdim. "Efendim?" dedim. "Okula git. Seni alacağım ve konuşacağız. Kaç gündür arıyorum ama cevap vermiyorsun." Sesi sakindi, kızmamıştı da. "Tamam hazırlanıyorum." dedim, ve yüzüne kapattım.
Aşağı indim ve mutfağa girip ekmek arası bir şeyler yapıp yedim. Halam hala uyuyor olmalıydı. Montumu alıp ayağıma siyah botları giydim. Kapıyı kapatıp saate baktım. Daha 1 saat vardı. Erkendi, bir yerlere gidebilirdim.
Yavaşça yürüyordum. Etrafa bakarken bir dükkan dikkatimi çekti. Küçük bir dükkandı. Çok nostaljik duruyordu. Yavaşça dükkanın önüne gittim ve kapıyı açtım. İçeriside aynı dışı gibi 80'lerden kalma gibi duruyordu. Etrafta sadece yaşlı bir teyze vardı. Raflara bakarken gözüme bir defter çarptı. O kadar renk içinde tek o siyah renkliydi. Deriydi ve içindeki yapraklarıda siyahtı. Kenarında daire bir lastiğin içinde ucu beyaz bir kalem duruyordu. Elime aldım. Çok hoşuma gitmişti.
Aslında günlük tutmayalı baya oluyordu. Yeniden başlayabilirdim. Teyzenin yanına gittim, defterin parasını ödeyip çıktım.
Her zaman babamla gittiğim parka gidip banka oturdum. Anıları düşündüm. O güzel rengarenk anıları.
"Baba o ne?" dedim ellerimle gökyüzünde ki rengarenk şeyi göstererek. Babam sesli bir şekilde güldü.
"Bir de bana oyuncağın Dorezi'nin adını soyleyemediğim için gülerdin. Sen daha gökkuşağı nedir onu bilmiyormuşsun!" dedi. İkimizde kıkırdadık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sönmeyen Işık
Teen FictionAnnem ölmüştü. İşte bu kadardı. İk kelime, 12 harf. Ama verdiği acı? Sanki o iki kelime kalbimi yarıyor, 12 harfde vücuduma minik iğneler batırıyordu. Bu nasıl bir duygu bende tam çözememiştim. Ama öyleydi. Benim şefkatli, güzel annem bir katile ku...