Suskunluğun kıyameti.

15 3 5
                                    

Küser se eğer dudakların bana kelimelerin bana, dilim kanar o zaman lal olurum.
Küser se eğer ellerin tenime kırılır parmaklarım bin farklı yerden bir dal olurum.
Küser se eğer gözlerin gözlerime farkım olmaz karanlık odalardan kör kuyu zindanlar dan görmez gözlerim geceden zifiri olur her yer bir ihtiyar olurum.
Şimdi sanki kara bir fırtınaya tutulmuşum,
Ve suskunluğun sanki kıyametin habercisi.
Saçlarının sırtında uzanışı yeryüzünde ki en güzel şelaleyi kıskançlıktan kurumaya itebilirdi.
Ağlarsa gözlerin,
Yağmur yerden yağardı, toprak gökten düşerdi.
Suskunluğun,
Deprem kıyamet.
Güneşin varlığı ve doğuşu, sana ihanet.
Hangi mevsimdeyiz kış aylarında yazı yaşatıyorsun.
Gözlerin de bin çiçek yetiştirip dudaklarında bir bahçe yeşertiyorsun.

Zifiri yollarda sokağımı kaybetmişim sokağına çıkmak için uzaklardan gelen bu sese koşuyorum.
Susuyorum,
Sonra oturup ağlıyorum,
Dokunamadığım saçlarına,
Sarılamadığım kollarına,
Başımı koyamadığım omzuna…
Bu özlem neyin nesi,
Sahi,
Dokunmadan ve görmeden çektiğim bu özlem sevdaya dahil mi ?
Belki,
Dokunsa ellerim ellerine eriyecek tüm eklemlerim kaybolacak ellerinde.
Belki dokunsa ellerim ellerine kırılacak tüm parmaklarım
Ama bitecek yaşadığım yaslarım, Ve dinecek kanayan yaralarım.
Ağlayan gözlerin olursa eğer düşen her damlayı kendime sayarım. Geçen ve giden ve takvimden düşen her günü her saatin dakikasını saniyesini ve salisesini senin ağladığın her dakika için akrep ve yelkovanın tam göğsüne kalemimi saplarım.
Ve ağlayan gözlerinden öperdim Dudağımda bir orman filizlensin diye.
Ve yüzünü alırdım avuçlarımın arasına,
İçinde çiçekler yetişsin diye.
Bir bank kursam dudağının kenarına ‘Tam Gülüşünün yanına.
O zaman,
Koca şehir yansa umurumda olmaz o an.
Kovsa dünya beni aklından ama silinmez benim bu hatıram..

Mecaz AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin