Karanlık.
Gözlerimi açar açmaz kafamda dönüp dolaşan ve kalbimi delicesine attıran kelime buydu.
Karanlık.
Geceleri kabuslarla uyanıp nefes nefese kalmaya alışmış olabilirdim ama kapkaranlık bir odada uyanmak benim için yeniydi. Bugüne kadar ışık olmayan hiçbir alana adımını atmamış olan ben, elbette zifiri karanlık olan bir yerde uyumayı da kabullenemezdim.
Ama bu karanlık... Ne evim ne de odamdı burası. Titreyen nefesimin sesini bastırmaya çalışıp etrafa kulak vermeyi denedim. Fanusta gibiydim, çevreden en ufak bir ses gelmiyordu ve son hızla atan kalbimin şakaklarımı parçalayışını duyabiliyordum. Buranın varlığı susturulmuştu sanki.
Üstünde zehirli karıncalar geziniyor gibi hissettiğim bacaklarım bana kendilerini hatırlatınca doğrulmaya çalıştım, buradan da kendi yatağım bir kenara dursun herhangi bir yatakta olmadığımı öğrenmiş oldum. Doğrulup ayağa kalktım. Yeri hissettim... Alıştığım sert zeminlerden değildi, tam olarak yumuşak ve esnek de sayılmazdı.
Çevrede en ufak bir şey yoktu, olsa gözlerim çoktan karanlığa alışmış olurdu diye düşündüm. El yordamıyla bulunduğum odanın duvarlarını aradım; ilerledim, sağa yürüdüm, sola yürüdüm, yürüdüm, ne bir şeye çarptım ne de duvar bulabildim. Beni endişelendiren şey ise bu değildi. Bulunduğum ortamın karanlığına rağmen kendimi adeta günışığında gibi net görüyordum. Ağzımı açtım ama ses tellerim bana ihanet etti. Dizlerim beni ayakta tutmayı reddetti. Dudaklarımdan belli belirsiz bir inilti dökülmesiyle yere yığıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Naévus
SpiritualBu, insanlığın ışığı kaybedişine inat birbirinde aydınlığı bulan 'öz' insanların hikayesi. Gözlerini kapattıkları anda tek gerçeklikleri birbirleri olan bir grup kayıp ruhun birbirini buluş hikayesi. Gözlerini açtıklarında ise... Bambaşka hayatlar...