Mektup 'un Postalanmasından Birkaç Gün Sonra,
Hayal Etmek.
Bu kavram genç adam için o kadar değerliydi ki; hayattaki başarısını bu kavrama bağlayabilirdi. Hayal etmek bir şeye başlamak için onu iten en temel etkendi. Daha sonrasında ise başlamak bitirmenin yarısıdır düşüncesiyle hareket ederdi. Hayatında ilk defa sonuçlarını düşünmeden hareket etmişti. Artık fazla düşünmekten yorulmuş ve sakin bir liman aramaya başlamıştı. Çok uçuk bir düşünce de olsa, Yıldızlar adında pek bilinmeyen hem temel astronomiyi anlatan hem de hoş bir romantik roman olan bu kitabın içine küçük bir not bırakmıştı. Bıraktığı notta ismi ve adresi bulunuyordu. Sonuçlarını kestiremese bile olumlu olacağını hayal etmek yine de onun elindeydi, öyle değil mi?
Destan her sabah olduğu gibi saat 05.00'te uyanmış, kahvaltıdan önce Fırtına ile ilgilenmek için ahıra gitmişti. Fırtına oldukça heybetli kahve tonlarındaki asil bir İngiliz atıydı. Destan'ın canı, sırdaşı, oğluydu Fırtına, ölene kadar da öyle olacaktı. Destan saat 06.00'ya kadar atıyla ilgilenmiş küçük yeğeninin ona seslenmesiyle hızlıca içeri girmiş, ablasının hazırladığı kahvaltı sofrasında bir süre keyif yapmıştı. Ne kadar keyifli görünse de kırık gülümsemesi ablası Defne'nin gözünden kaçmamıştı.
-Destan, iyi misin ablacım neden bu kırık gülümsemen?
Destan ablasının ona seslenmesiyle tamamen ona odaklanmış ve ablasının bakışlarındaki endişeyi giderebilmek için masanın üzerinden zarif ellerine uzanıp kocaman gülümsedi.
-İyiyim ablam merak etme sen. Sadece hala yazdığım nota bir karşılık alamadım. Düşük bir ihtimaldi ama olsun istemiştim işte. Neyse Defne Hanım ben kaçar, gökyüzü daha fazla beklemesin. Değil mi?
-Koş bakalım Destan Efendi, çok kıymetli gökyüzüne.
Genç adam hoş bir kahkaha atarak ayaklandı ve postacı çantasını omzuna atarak gözlem evine doğru yola çıktı. Gözlem evi dışında boş olan büyük arazide ilerleyen Destan, notunun karşılık bulacağına dair umudunu yitirmiş değildi. Sonuçta atalarımız ne demişti; gün doğmadan neler doğar.
Destan yavaşça okuma gözlüğünü çalışma masasının üzerine bıraktı ve saatlerdir oturmaktan tutulan bedenini birazda olsa rahatlatabilmek için uzunca gerindi. Az da olsa rahatladığına kanaat getirdiğinde yavaşça yerinden kalktı ve dışarıya bakmak için cama doğru ilerledi. Çalışmaya başladığında zaman öyle bir geçiyordu ki sık sık yemek yemeyi atlıyor ve ablasından güzel bir azar işitiyordu. En azından bugün öğün atlamamak içi çantasına yöneldi. Yanında getirdiği ekmek arasını alıp gözlem evinin en rahat yeri olan dinlenme kısmına geçti. Bu kısmı geçen yaz yapmıştı, gökyüzünü izlediği ve eve gitmediği zaman burada rahatça uyuyup bir sonraki gün için dinlenmeye fırsatı oluyordu. Tam yemeğini bitirmiş suyunu içerken dışarıdan bir bağırış duydu. Hızlıca cama gidip baktığındaysa gelenin çiftlikte çalışan emektar Mehmet kâhyanın 18 yaşındaki oğlu Hasan olduğunu gördü. Genç çocuk bir yandan koşarak gözlem evine doğru geliyor bir yandan da "DESTAN AĞABEY SANA MEKTUP VAR. DEFNE ABLA KOŞ YETİŞTİR DEDİ." diyerek olan sesiyle bağırıyordu. Genç çocuğun dediklerini duyan Destan o kadar heyecanlanmıştı ki kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı.
-Hasan kimdenmiş oğlum mektup.
Genç çocuk çok hızlı yöneltilen bu soruya karşılık nefes nefese cevap vermeye çalıştı. Bir yandan da ellerini dizlerine yaslamış nefesini düzenlemeye çalışıyordu.
-Ben bilmem ağabey yalnız zarfı mavi olunca Defne abla koş götür Destan' a gelmiştir bu mektup dedi.
-Sağ ol Hasan. Geç içeri bir soluklan.
-Yok ağabey gidiyim ben zaten yakında okullar açılacak biliyorsun babama yardım etmem lazım. Başka zaman uğrarım abi.
-Sen bilirsin oğlum dikkatli git.
Bu son sözlerin ardından Hasan mektubu hemen Destana vermiş ve geldiği gibi hızlıca oradan uzaklaşmıştı. Elindeki gök mavisi zarfa baka kalan Destansa bir anda kendine gelip hızlıca içeri girse de içinden olumsuz bir yazı çıkacak düşüncesiyle zarfı açamamıştı. Sanki elinde kor bir ateş varmış gibi zarfı çalışma masasına bırakmış gözü kapalı zarfın üstünde gözlem evini turlamaya başlamıştı.
İki saat sonra hala olduğu yerde volta atan Destan kendini durdurup bir türlü mektubu açamamıştı. Hala hem endişeli hem de heyecanlıydı. Sonunda olduğu yerde dönüp durmanın ona bir faydası olmadığını anlamış gibi hızlıca çalışma masasına yönelip yerine oturdu. Titreyen ellerini yavaşça güzel zarfa uzattı. Mektubun ön yüzündeki güzel pula uzun uzun baktı ve kendi adresinin eğik güzel bir el yazısıyla yazıldığını gördü. Bu nasıl bir yazıydı ki şimdiden kendini içine çekiyordu. Güzel mavi zarfı yırtmadan yavaşça açtı ve içinden mektupla beraber mavi kurumuş bir ortanca çıkardı. Çiçeği o kadar beğenmişti ki odasının en güzel yerinde saklayacağından hiç şüphesi yoktu. Zarfın içinden çıkan ikiye katlanmış beyaz kâğıdı aldı ellerini üzerinde gezdirip dinlenme köşesine yöneldi. Bu mektubu yavaşça, gerçekliğinden emin olarak ve sindirerek okumak istiyordu. Ne de olsa bir aydır bu anı bekliyordu.
"Düşün.
Kapat gözlerini ve hayal etmeye başla. Yemyeşil düzlük bir arazide yere serdiğin kareli, mavi, yeşil ve kırmızı tonlardan oluşan bir bezin üstüne uzanmışsın. Etrafındaki çiçeklerin akıl almaz kokusunu alabiliyor musun? En sevdiğin çiçek hangisi? Papatya, gül, menekşe bel ki de bir orkide. Seçebilir misin? Ben seçemiyorum. Belki de adımın çiçek olmasından dolayı onlarla bu kadar ilgiliyim. Her bir yaprakları yıllar gibi. Bazen can acıtacak kadar güzel. Ben Çiçek, peki ya sen, sen kimsin; içine gömülü olduğum toprak mı, can suyum mu ya da en çok ihtiyacım olan şey misin? Sen benim güneşim misin? Beni ısıtıp ışıklarına güzelleştirebilir misin? Sen kimsin, benim bildiğimin dışında. Elimde sadece bir adres ve isimle yalnızım. Adın-senin gerçek adın olduğundan emin olmasam da- gerçekten Mavi mi? Sana sormak istediğim o kadar çok soru var ki kafamı toparlayıp hepsine değinemiyorum bile. Ama şu an en çok merak ettiğim şey kim olduğun. Kimsin sen?"
Destan Mavi elindeki mektubu defalarca okumuştu. Demek mektup arkadaşının adı Çiçekti. Belki de seveceği kadının. Tabi ki bunu onu tanımadan anlaması imkansızdı. Ne demişti çiçek sen kimsin? Madem çiçek onu merak etmişti o da anlatırdı ama önce onun kendisi için yaptığı gibi onun için güzel bir zarf bulmalıydı.
Destan hızlıca eşyalarını alıp çarsıya inmeye karar verdi. Bakalım istediği gibi bir zarf ve hediye bulabilecek miydi? Çiçeği tanımak istiyordu. 35 yıllık hayatında uzun zaman sonra ilk defa bu kadar heyecanlı ve istekli hareket ediyordu. İçinden küçük bir dua etti. "Umarım bizim için her şey güzel olur."