Poyraz'dan
Sabah adada yemeğimizi yedikten sonra herkes bir yerlere dağılmıştı. Ben de işlerimi halletmek üzere lavaboya gittim. Dönüşte takımdakilerin gittikçe yükselen seslerini duydum. Normalde takımda bir kavga çıktığı zaman tarafların dikkatini dağıtıp kavgayı unutturmaya yönelik hareketlerde bulunurdum. Bazen de hiç umursamazdım. Ama bu sefer dikkatimi çeken şey yükselen seslerden birinin de ayşeye ait olmasıydı.Bi süre sonra olay tabak meselesinden çıkıp ayşenin karakterine ve benimle olan yakınlığına geldiğinde amaçlarının başından beri bu olduğunun farkındaydım. Ayşeyi savunmak istedim ancak söyledikleri lafların üstüne bir de ben ayşeyi korumaya geçersem izleyen insanlara gerçekten ayşenin korumama ihtiyacı varmış izlenimi verebileceğini düşünerek olabildiğince karışmadım. Zaten benim aşık olduğum kadın onlara gereken şeyleri söylemişti. Bana ihtiyacı yoktu ama dayanamadım yine de birkaç cümle de ben söyledim. Hem zaten takımdaki çoğu kişi ayşeyi desteklemişti. Hanzade ve reşatın niyetini anlamışlardı.
Olay fazla büyümeden dağıldığımızda ayşenin oyun alanına gitmek için araca yöneldiğini gördüm. Hızlıca çantamı sırtıma alarak ona yetiştim ve yanına oturdum. Hak etmediği bi muameleye maruz kalıyordu. Moralini düzeltmek için onunla konuşmaya başladım. Berkayların da ona şakayla karışık yaptığı yorumlarla keyfi yerine gelmeye başladı. Hanzadenin ona şeytan diyerek " allah bizi senin gibilerden korusun" demesini dalga geçerek tekrar ettiğinde gülmeye başladık.
Farkında bile olmadan " tövbe de o nasıl beddua" derken buldum kendimi. Kısık sesle söylemiştim ama duyulmuştu sanırım. Bir insan ayşeye nasıl böyle bir şey söyleyebilirdi ki. 24 yıllık hayatımda başıma gelen en güzel şey olabilirdi. Gülüşü, bakışı, sinirlenmesi kısacası her şeyiyle çok güzeldi ve ben onun hayatımdan hiç eksik olmamasını diledim.Oyun alanına geldiğimizde ayşe metin abinin verdiği kremi alarak benchte arkama geçti ve eline aldığı kremden birazını boynuma koyarak ovalamaya başladı. Aslında kreme gerek yoktu. Dokunsa bile yeterdi ama madem bana masaj yapacaktı bu fırsatı kaçıramazdım heralde. Dokunuşlarıyla kan dolaşımım hızlanırken gözlerimi kapattım ve derşn nefesler aldım. Bu kadar etkilendiğimi belli etmemem lazımdı. Yalnız olsak sorun olmazdı ama iki takım da buradayken fazla dikkat çekmesek iyi olurdu. Ellerini tenimde hissettikçe gevşemeye başladım. Yüzümde salak bi gülümseme olduğuna emindim. Kendime engel olmadım.
Dün gece çok huzurlu ve kabussuz bir uyku uyuduğunu söylediğinde gülen ifademin yerini endişe aldı. Ne yani rahat uyuyamıyor muydu geceleri. Onu rahatsız eden kabusları merak ettim. Benim yanımda mutluydu demek ki. Kendini rahat hissetmişti ve melek gibi uyumuştu. Keşke hep ben uyutsaydım onu. Böylece hiç kabus görmezdi huzurlu olurdu. Böyle bi şey şu an mümkün olmasa da zamanı geldiğinde her gün onunla uyuyup uyanmayı diledim. Kedi gibi bi şeydi ona sarılıp uyumak dünya üzerindeki en güzel his olabilirdi. Boynumun tutulması bile bana o geceyi hatırlattığı için rahatsız etmiyordu beni. Aşkıyla manyak olmuştum iyice. Oyun kazanmasını bahane etmeme gerek kalmadan doyasıya öpüp koklayacağım zamanları bekliyordum.
Sıra bizim takımın kızlarına geldiğinde ilk olarak ayşe çıkacaktı. Parkurda kazasız belasız gelmesi için dua ettim ve onu desteklemeye başladım. Ayşe bizim takımdaki diğer kızları eleyerek sembol finaline kaldı. Elimdeki matarayla ona su verdim ve elimi ıslatarak yüzünü sildim. Finalde de başarılı bi şekilde yarışıp sembolü kazandığında yanına gidip sıkıca sarıldım ve başını başıma yasladım.
Poyraz: aferin kızım. Makine gibisin zınk zınk atıp alıyosun oyunlarıAyşeyi soluklanması için serbest bıraktım ve ısınma hareketlerimi yapmaya başladım. Çıktığım ilk oyunu ben kazanmıştım. Döndüğümde erkekler etrafımı sararak atış ve parkurla ilgili fikirlerini söylemeye başlamıştı. Karşı benchten bize doğru yaklaşan batuhanı görmemle içimden bi küfür savurdum. Neden geldiğini anlamıştı. Cesaretini toplayıp ayşeyle konuşmaya gelmişti anlaşılan.