Telefonu kapatarak tekrar işime dönecektim ki, bakışlarımı Jimin'in odasına çevirdim.
Bir kız vardı.
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak gerçek olup olmadığına baktım. Dudaklarım şaşkınca aralanırken bedenim donmuş gibiydi.
Kravatı masaya bırakınca Jimin onu hızlıca eline almıştı. Bir dakika, bu kravatı ben bağlamıştım onun boynuna. Sakin kalmaya çalışarak bir süre daha izledim.
Ardından Jimin yerinden kalkıp o kızla ofisinden çıktılar. Beraber ikisi çıktı. Ayağıya kalkarak kapıya yöneldim. Kapı kolunu tutup bekledim. Gerçekten peşlerinden gitmeli miydim? Yoksa, Jimin gelince bana anlatır mıydı?
Oflayarak tekrar yerime oturdum. Moralim bozulmuştu. Ayrıca o kravatın kızda ne işi vardı? Haberim olmayan bazı olaylar olmuş o belli oldu.
Alt dudağımı ısırarak masamı düzelttim. Ceketimi giyerek çantamı elime aldım. Kızlarla olan grubumuza erken çıkacağım diye mesaj atarak, ofisten ayrıldım.
Asansöre binmeyip merdivenlerden inmeyi tercih etmiştim. Bu topuklularla zor inerdim ama olsun. Korkuluklardan tutunarak yavaşça iniyordum düşmeyeyim diye.
İkisinin birlikte çıkması aklıma geldikçe sinirlerimi bozuyordu. Bir kapı sesi gelmesiyle bütün dikkatim dağılmıştı ve ayağımı burkmuştum.
Kafayı yiyecektim.
Çoktan kızarmıştı bile nasıl gidecektim ben şimdi?
"Chaeyoung?"
Sesin geldiği tarafa baktım. Pazartesi günü beni iyice şaşırtmaya devam ediyordu.
"Chanyeol, cidden sen misin?"
Chanyeol benim lise arkadaşım olurdu. Üniversitesiye geçince pek görüşemez olduk. Onu baştan aşağıya süzdüm. Üstünde takım elbise vardı, önemli bir işi olmalıydı. "Neden yerdesin? Düştün mü?" yüzümü buruşturarak başımı salladım ve işaret parmağımla ayak bileğimi gösterdim.
O da yere çömelerek parmaklarıyla bileğime dokundu. Biraz irkilsemde bozuntuya vermedi. İnceledikten sonra bana baktı.
"Yürüyebilecek misin?"
"Hayır yani acıyor biraz."
Derin bir nefes alarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir anda kendimi hava da buldum. "Kollarını boynuma dolamazsan düşebilirsin." dediğinde yeni idrak edebilmiştim. Kucağına almıştı beni. Yüzüne fazla yaklaşmayarak kollarımı boynuna dolamıştım.
Açıkcası Jimin'in bizi göreceğinden korkuyordum fakat o yanında siyah saçlı kız ile ilgilensin. Umurundayım sanki.
Bunları bir kenara bırakıp dikkatimi Chanyeol'a verdim. Yedi kat aşağıdan iniyorduk ve beni taşıyordu. Umarım ağır değilimdir.
Sonunda aşağıya inebildiğimizde şirketten çıkmıştık. Tabii, herkesin gözleri bizdeydi. Chanyeol beni bir arabaya bindirdiğinde sessizliğimi koruyordum. Kemerimi bağlarken nefesi boynuma denk geliyordu.
Geri çekilerek kendi yerine geçmişti. Arabayı çalıştırıp yola koyulmuştu.
"Nereye gidiyoruz?"
"Hastaneye, bileğinin iyi olması lazım. Ondan sonra da seni eve bırakırım."
Başımı ona çevirip yüzüne baktım. Gözünü yoldan ayırıp bana baktı. Tebessüm ederek yeniden yola baktı.
"Zahmet etmeseydin ama teşekkür ederim. Bu arada özel bir gün mü? Yani takım elbise giymişsin de."
Gülerek takım elbisesine bakmıştı ve başını sallamıştı. "Evet, Park Holding ile anlaşmamız vardı fakat ben gelemediğime göre iptal oldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᵞᵒᵘ ᴬʳᵉ ᴹᵃᵍᶤᶜ ↭ ᴶᶤᴿᵒˢᵉ́
Fanfictionİlk bakışta ona tutulmuştum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Gözleri, dudakları, saçları ve gülümsemesi.. O gözleri kısılana kadar gülümsemesi beni benden almıştı.