Ne hissettiğimi bilmiyorum. Nasıl hissediyorum bilmiyorum. Ne yaşıyor, farkında olmadan neler yapıp söylediğimi bilmiyorum. Belki birisi gelir ve beni bu karanlıklardan kurtarır diye bekliyorum ama gelmiyor. Geleceği de yok bence. Zaten yanımda olanlarda teker teker gidiyor. Yine yalnızlık beni buluyor. Hayal ediyorum sadece. Çünkü sadece hayaller ve müzikler yalnızlığımı gideriyor bu hayatta. Çevremdeki insanlara daima sanki dünyanın en mutlu insanıymış gibi davranıyorum ama değilim. İnsanlar beni sürekli gülerken, kahkaha atarken görüyor ama kimse içimdeki gözyaşlarımı göremiyor. Belki de bazıları görmek istemiyor, bilmiyorum. Hüzünlerimi paylaşabileceğim hiç kimse yok. Anlatsam bile, kimse beni dinlemiyor, anlamıyor. Anlasalar bile hiçbir faydası yok. Aynı duygular sanki beni esir almış gibi. Tutsak edilmişim gibi. Her seferinde o soğuk, karanlık zindandan kurtulmaya çalışıyorum ama her seferinde aynı zindana geri düşüyorum. Parmaklıklar beni kendi dünyama hapsediyor. Kendi, karanlık dünyama...
Çıkmak istiyorum bu soğuk yerlerden. Çıkıp kurtulmak. Ama her seferinde yine başa dönüyorum. Tıpkı mıknatıs gibi, ben kaçtıkça hayat beni en başa sürüklüyor. Bir türlü çıkamıyorum bu döngünün içinden. Sanki bir kuklaymışım gibi, hayat beni elinde oynatıyor. Bazen neredeyse patlayacak duruma geliyorum. Tam tüm nefretimi kusacakken, tutuyorum kendimi. Dayan diyorum. Çünkü biliyorum ki ne kadar çabalarsam çabalayayım sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. Aklını yitirmiş bir deli gibi kalbim ve mantığım, tüm duyulara kapalı olacak. Yalnızlık beni tekrar kollarının arasına alacak ve derin uykulara yöneltecek. İşte bu yüzden tutuyorum kendimi. Bitmek üzere diyorum kendime, geçecek. Ama biliyorum ki bir gün gerçekten patlayacağım. Hayata karşı olan tüm kin ve nefretimi kusacağım. Bu yüzden sabrediyorum. Hayatın bana attığı tüm kazık ve kahpelikleri hayatın yüzüne fırlatacağım o gün için ayaktayım. O gün için...