Savaşsa Savaş

130 20 0
                                    

Savaşsa savaş, barışsa barış.
*****
Gökhan Yüzbaşı zor bir ameliyattan sonra normal odaya alınmıştı, Doktorlar, Gökhan Yüzbaşını uyutuyordu, Furkan Astsubay'ın durumu, Gökhan Yüzbaşına göre iyiydi kurşun sıyrılıp geçmişti. Acılı anneler ise hastanenin koridorunda bekliyorlardı. Oğulları neredeyse beş gündür hastanedeydi.

"Aklını mı kaçırdın?" Ayla Yüzbaşı, Savaş Üsteğmenin karşısına geçmişti ellerini arkasında birleştirmiş bütün öfkesini kusuyordu, Savaş Üsteğmen ise komutanının karşısında dimdik durmuş dinliyordu.

"Kendine gel sen Türk askerisin nasıl kendini kaybedebilirsin pervasızca hareket edebilirsin?"

Gaye Üsteğmen ise kendini yine mezarlıkta bulmuştu nişanlısının mezar taşına yaşlı gözlerle baktı. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"Bugün 12 Mart  burada olsaydın mahalle mahalle dolaşıp küçük çocuklara bugünün önemini anlatırdın." Gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle sildi, Selim Teğmen ise sevdiğini dinliyordu yanına gidememek uzaktan sevdiği kadının kendi için akıttığı gözyaşlarını görmeye dayanamıyordu. Gaye Üsteğmen konuşmaya devam etti.

"Vatan elden gidiyordu. Dünya’nın dört bir köşesinde akın akın Anadolu’ya geliyordu düşman birlikleri. Kiminin haberi vardı mücadeleden kimi tatile gelmişti. Her karış toprak şehit kanıyla sulanırken bir zafer müjdesi belirdi. Artık, topraklarımızdan geri çekildi düşman birlikleri. Harap olmuş, yok olmuş bir Osmanlı Devlet’inin son zaferi, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyet’inin ilk zaferi. Şimdi bu zaferin meyvelerini toplama vakti geldi. Bir bayrak gerekti, bir meclis, bir başkent… Ve bir marş gerekti."

"Korkma der. Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; ulusuna, milletine seslendi Mehmet Akif. Millete korkmamasını bayrağımızın üstündeki ayın ve yıldızın daima parlayacağını ve ülkemizin üstünde son ocak sönene kadar bayrağımızın dalgalanacağını anlattı." Gaye Üsteğmen sessizliğe büründü birkaç saniye. Daha sonra İstiklal Marşının altıncı kıtasını okudu.

"Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı."

"Selim görev geldi." Gaye Üsteğmen arkasında duyduğu sesle hızla ayağa kalktı kalbi göğüs kafesini parçalayabilmek ister gibi atıyordu. Yavaşça arkasını döndü arkası dönük adamı gördü.

"Dur!" Sesi göğü parçalamak ister gibi çıkmıştı adamın yanına gitti adımları hızlıydı. Adamın tam arkasında durdu.

"Selim." Sesi tarumar çıkmıştı, duymuştu Selim demişlerdi.

Öyleyce bekliyorlardı. Bekleyiş bazı durumlarda insanı kor alevlerin içinde bırakırdı, Ezra ve Fulya içinde bu durum geçerliydi şu an. Daha ne kadar bekleyebilirler ki, bilinmezdi ama Gökhan Yüzbaşı gözlerini açmadığı sürece alevler sönmek bilmeyecekti. Beklemek zordu iyi olduğunu biliyorsun ama içinde kötü bir his var seni oradan oraya savrulan bir his. Ezra, Gökhan'ın iyi olduğunu biliyordu ama yine de korkuyordu her an kötü bir şey olacak diye.

"Selim neden bakmıyorsun yüzüme?" Gaye'nin sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Genç adam yavaşça Gaye'den tarafa döndü, Gaye koyu yeşil gözlerin içine baktı.

"Sen?" Selim değilsin demeye dili varmadı elleri soğukta kalmış gibi titremeye başladı. Karşısında duran adam arkadan Selim'e o kadar çok benziyordu ki onu görünce yüreğine serpiştirilen huzur bir anda yerini hüzne bırakmıştı.

"Selim sen hâlâ burada mısın?" Yanlarına gelen uzun boylu, iri yapılı, koyu kahverengi saçları ensesine kadar gelen, sakalları uzamış, gökyüzünü andıran mavi gözlerinin içi öfkeyle harmanlanmış adamın gözleri birkaç saniye Gaye'nin kahverengi gözlerini buldu.

Vatan SağolsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin