📍 Oylarınız ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Etkileşim almak güzel bir his. Bu defa sınır falan koymayacağım çünkü zaten oy veriyorsunuz, yorum yapıyorsunuz, zorla olsun istemiyorum -sınır koyunca zorla olduğunu farkettim- , teşekkür ederim bir kez daha. O zaman haftada bir bölümle devam edelim. Gelecek oy ve yorumlara göre belki iki ve üçe çıkartabilirim. İyi okumalar :)
Hastaneye girdiğimde güneş gözlüğümü çıkardım. Bembeyaz olan o girişte dururken oldukça kalabalık bir ortam olduğunu gördüm. Yoğun bir gündü anlaşılan.
Danışmaya yöneldiğimde sevecen bir kız beni kibarla karşıladı. "Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?"
Ne diyebilirdim ya da nasıl diyebilirim?
"Merhaba, ben burada yatan maddi durumundan dolayı tedavisi geciken tüm çocukların masraflarını ödemek istiyorum. Bir nevi hastanenize bağış yapacağım." Kadın şaşkınlıkla bana bakakalırken ona tek kaşımı kaldırıp baktım. "Bir mahsuru mu var?"
"Ha-hayır efendim mazur görün sadece şaşırdım şimdi hemen sistemden bakıyorum efendim bir saniye."
Parmaklarımla ritim oluşturdum. "Bekliyorum." Çok değil bir kaç dakika sonra bana bir liste çıkartmıştı. Toplam da beş sayfa.
"...bunları da incelediğimizde tüm masrafların meblağı en son sayfada yer alıyor efendim." Direk en son sayfayı açarak ücrete baktım.
1.300.850 Türk Lirası.
Her hasta çocuğun tedavi fiyatı belirlenmiş toplam da bu kadar tutmuştu. Neredeyse 150'den fazla çocuk vardı. Hepsini ziyaret etmem zordu ama bir kaçını ziyaret edebilirdim. "Pekâlâ hepsini ziyaret etmek istiyorum. Tabii ki kimse bilmesin sadece sigorta karşıladı ya da ünlü iş adamı bağış yaptı deyin kimse bilsin istemiyorum. Siz güvenebilirim değil mi?" Hah sen Dilayda? Birine güvenmek? Beni korkutuyorsun.
"Hayır efendim aramızda kalacağımızdan emin olabilirsiniz." dediğinde dolar kartımda dolar olarak ödedim. Bu da hemen hemen 165.000 dolara tekabül ediyor olmalıydı.
Kartta sınır olmadığını hatta sınır olsa bile 1.000.000'a kadar sınır olabileceğini düşünürsek 165.000 bir hiçti.
Yanımda Danışman'ın yönlendirdiği benimle eşlik edecek bir hemşire vardı, beraber asansörlerin olduğu yere gittik. Asansör geldiğinde önce ben sonra o bindik. 12.kata bastı.
"Siz," dediğinde ifadesizce başımı ona çevirdim. Yüzünde kibar bir gülümseme vardı. "Bir iş kadını olmalısınız, sizi daha önce hiç bir yerde görmedim?"
Dudaklarımı kıvırdım. "Normaldir." deyip kestirip attığımda duraksadı. "Kusura bakmayın, isminiz neydi?"
Kadına benimle dalga mı geçiyorsun diye baktığımda aslında ağzımdan laf almaya çalışan biri olduğunu fark ettim. Hemşire falan değildi. Hastanede hemşire ayağıyla gezen gazeteci bir ajandı. Magazincilere gazeteci deniliyor muydu? Hiç sanmıyorum.
Ona adım atarak asansörün soğuk metal duvarına yasladım. Gözlerinde korku vardı şimdi. "Ağzımdan laf alamayacaksın, ya işini düzgün yap ya da olduğun işten vazgeçip hemşire ol mesela. Hım?"
"Siz n-ne s-saçmalıyorsunuz ben zaten h-hemşireyim!"
Ona burun kıvırarak baktım. "Kesin öyledir."
Kata geldiğimizde indik. Ona dönüp elindeki listeleri aldım. "Şimdi kaybol gözümün önünden," dediğinde ama diyecek oldu bense lafı ağzına tıkadım. "Türkçe'n yok mu senin?"
"Tek başınıza odalara girmeniz yasak burası bir hastane-" Saçma sapan protokolleri dinleyemeyecektim hiç.
Çantamdan telefonumu çıkardım. Ona kapalı ekranla beraber telefonu havada işaret ederken, "Seni ifşalamam bir telefon kadar uzak. Ya bana başka hemşire yönlendirirsin ya da asıl işine dönersin." deyip yapmacık gülümsememi bahşettiğinde pes etmiş gibi omuzlarını indirdi. Sağına soluna bakarak bana yaklaştı. "Tamam ben sesimi çıkarmayacağım sen de," Bir telefonuma bir bana baktı. "... kimseye bir şey demeyeceksin, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doksan Dokuz Gece
Aktuelle Literatur📍 Hikayede sıkça yetişkin içerik bulunmaktadır. Rahatsız olacaklarının okumamasını tavsiye ederim. ✔ TAMAMLANDI. "Erzen, ben hiç inanmadım zaten, beni kim sevdi ki sen sevecektin..."