acının ilacı

585 54 39
                                    

Ayakkabılar her zaman dikkatimi çeken ilk yerdi; hayır, bu ilgim ayakkabıların yeniliğine, markasına ya da güzelliğine karşı değildi. Ayaklara karşı da bir zaafım yoktu, aksine çıplak ayakları görmek beni hep rahatsız etmişti. Benim ilgim ayakkabıların insanlardan yansıttıklarınaydı. Bu yüzden benim kaba bedenime tamamen zıt bedenini ilk gördüğümde de gözlerimin hep o anı beklemişçesine uğradığı yerdi, ayakkabıların. Öylesine giymiştin belki ayaklarındaki siyahlarını, beni  bu denli etkileyeceğinden habersiz; belki de ayakkabılığının köşesinde unutulmuşlardı o an değişiklik yaratmak istemiştin, önceleri inanmadığım kaderi yeniden yazmak için. Senin gözünde basit sayılacak o ayakkabılara bu kadar anlam yüklüyor olmam ne kadar mantıklıydı bilemiyorum ama tanıştığımız günden sonra bir daha o ayakkabıları giydiğini görmemiştim. Neden giymediğini de sormaya da korkmuştum,  yaşanabilcek milyonlarca ihtimal arasından tanışmamızı sağlayan şeyin siyah ayakkabıların olduğuna inanıyordum çünkü. Sanki gerçek, benim hayallerimdekinden farklı olursa bütün büyü bozulacaktı.

  Yine o gün siyah ayakkabılarına dalmış gözlerim, bağcıklarına atılmış üçlü düğümlerle karşılaştığında dudaklarım da tatlı bir tebessümün esiri olmuştu. Zira ayakkabılarını bağcıklarını açmadan giyip-çıkarıyor olmalıydın, gözlerimin önünde sokak kapısının bir o yanına bir bu yanına fırlamış ayakkabıların ve heyecanlı konuşmaların canlanıvermişti. Bağcıklarının bana hayal ettirdiklerinin aksine basışından yamulmuş tabanların adımlarının o kendinden eminliğiyle birleşince senin içindeki burukluğu hissettirmişti tam kalbimin ortasında. Tabanların dış kenarlarına fark edilmesi zor biçimde göçmüştü, yaratıcı biri olmalıydın. Her istediğini alacak bir halin vardı ve ben tuttuğum nefesimi ancak bunu fark ettiğimde bırakabilmiştim. Yürüyüş analizlerine saplantılı korkunç beynim seninle kendini tekrar ediyordu.

  Bir anlığına gözlerim kendi özenle bağlanmış, tertemiz botlarıma kaydığında senin hiçbir çaba göstermemiş haline kıyasla ne kadar sıradan olduğumu bir kez daha hissetmiştim. Ardından gözlerimi tekrar senin ayakkabılarına çevirdip topuklarının yere sertçe basışını sonra yavaşça parmaklarında yükselişini izledim. Nasıl bu kadar naif adımlar atabilirdin? Bu zarif adımların tam benim botlarımın ucuna yönelmesini istemiştim yürüşünü gözlerken. Oturduğum bankın önünden geçip gidişinle bakışlarımın öne eğikliğinden utanmış, yanıma gelmediğin için hissettiğim hayal kırıklığından kendime kızmıştım. En nihayetinde benim yanıma gelmen için hiçbir sebep yoktu, beni tanımıyordun ya da aptal bir aşk filminin içinde değildik. Değildik ya, o an ayakkabılarını görmüş olmam klişe bir aşk filminde olduğumuza inancımı birazcık arttırmıştı.

  Arkandan bakmış bedenindeki ahengi izlerken bu kadar çok şeyi nasıl birkaç metre yürüşünde, ayakkabılarını izleyerek düşünmüştüm bilemiyordum. Şimdi kapımın önünde bir ayağımda terliğim diğer ayağımda çalınmış botumun bir teki histerikçe gülüyorum ancak. Ayaklarımın komik görüntüsüyle kapıda kaldığımı fark ediyorum.

Herhangi bir hırsızın bu botların tekini çalmayacağını biliyorum. Öylesine kaybolacak hali de yok bu dünyada var olanların, belki şekil değiştirebilir. Her zamanki gibi dümdüz bir herif olan tarafımın mantıklı olanın çilingir çağırmak olduğunu söylüyor. Ancak teki kaybolmuş ayakkabımın saplantılı beynim için bir işaret olduğunu düşünmeden edemiyorum. Kontrolsüzce beraber en çok anımızın biriktiği evden uzaklaşırken sebebini anlayamadığım bir dinginlikte buluyorum kendimi. Bir anlığında planlı ve soğuk kanlı benliğimden taviz vermiş olmak bana bir terapi gibi geliyor. Sokakta herkesin bana ve ayaklarıma baktığını hissediyorum, kışın soğuğunda terliklerimin şıpırtısı ve botlarımın tok sesi birbirine karışıyor. Avare biçimde yürürken bilmediğim sokaklarda kaybolmak umurumda olmuyor.

lee minho'nun teki kaybolmuş ayakkabısı|| hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin