+18
Wang Yibo karşısında tüm güzelliğiyle duran adama daha fazla dayanamamış,onun belini bulan büyük eller çekmişti onu kendine doğru.
Altındaki kotun içinde esaretin en büyüğünü yaşayan sertlik kendini belli etmiş, dışarı çıkamamanın acısı bütün bedenini istila etmeye başlamıştı.
Sertçe kendine çektiği bedene kasıklarını bastırmış, elleri kendine adeta bir-iki beden büyük tişörtten içeri sızmıştı. Sıcak teni buz gibi ellerle karşılaşınca bedenini ele geçiren ani hisle ağzından boğuk ama yüksek bir inleme çıkmıştı Xiao Zhan'ın.
Büyük parmaklar belinde daireler çizip,boşta kalan eli eşofmanından içeri girip kalçasını kavramış, eli arasında sıkıştırıp yoğurmaya başlamıştı.
''W-Wang Yibo dur...''
Titrek çıkan sesi aldığı kesik nefesleri arasında yönünü kaybetmiş rüzgar gibi dağılmıştı etrafa. Karşılık alamadığı beden, parmaklarıyla bütün bedenini ele geçirirken dudaklarından dökülen tek şey onun adıyla inlemek olmuştu.
''Durmamı gerçekten istiyor musun?''
Xiao Zhan boynunu geriye doğru atmış, zar zor aldığı nefesi verirken sallamıştı başını iki yana doğru.
''Bende öyle düşünmüştüm güzelim.''
Wang Yibo'nun parmakları alttaki deliği nazikçe okşarken, dudakları onun dudağını bulmuş, sanki şimdiye kadar hiç birleşmemiş gibi birleştirmişti dudaklarını onun canlılığını yitirmemiş dudaklarıyla.
Nazik başlayan öpüşme gittikçe sertleşmiş, birbirine karışan dilleri bir kez daha girmişti üstünlük savaşına. Dudakların her seferinde birleşmesiyle sanki yerine getirilmesi gereken bir emir gibi ahenkle kıvrılıyordu dilleri.
Birbirine karışan salya her öpüşmelerinde şapırtı seslerini havaya salıyor, kenardan sızan salyalar çenelerini okşayarak süzülüyordu aşağıya doğru.
Wang Yibo belinde keşfe çıkan elini yukarı doğru teninde gezdirerek çıkarmış, bedenini örten kumaş parçası yavaş yavaş açılarak inci tanesi kadar güzel ve pürüzsüz olan tenini ortaya çıkarmıştı.
''Imm Y-yibo...''
Dişleri arasına sıkıştırıp ısırdığı dudağı arasından inlemelerini onun tenine doğru bırakmış, boşta olan elini onun şampuanın kokusunu kaybetmemiş saçları arasına daldırıp ensenindeki tutamları çekiştirmişti.
Canının yanmasına aldırış etmeden görevini yerine getiren dudakları bir kez daha aralamıştı ağzından kaçan incelemeler için.
Dudakları onun kırmızılıklarından ayrılmış, boynuna doğru yönelmişti. Her bir santimini önce derince kokluyor, ardından alev alev yanan dudaklarından arzu olu öpücükler konduruyordu.
Wang Yibo her bir karışını ezbere bildiği teni öpücükleriyle boyarken, Zhan geriye attığı boynunu tekrardan gözleri önüne sermiş, daha önce dudaklarıyla tenine özenle çizdiği resmi sunmuştu onun ışıltısı artmış gözlerine.
Morun tonları boynunun her bir yanını kaplamış, köprücük kemiği boydan boya dudaklarının onda bıraktığı izleri sunmuştu önündeki teninin açlığıyla yanıp tutuşan adama.
Wang Yibo titreyen dudaklarını kucağındaki adamın boynuna gömmüş, kokusunu derince içine çektiği adamın tenini dişleri arasında sıkıştırıp ardından somurarak bir kaç hafta geçmeyecek imzasını bırakmıştı.