'🕊 | Bir kutu dolusu saçmalık!

21 10 128
                                    

"Ah, sonunda vardık Erison! Haydi gel, manzaraya yakından bakalım."

Erison küçülmüş göz bebekleriyle şaşkınca Sandra'nın peşinden ilerliyordu.

"Vay be... o kadar yürümeye değeceğini sanmıyordum ama, bu.. gerçekten muazzam!"

Sandra, rüzgârdan zarar görmesin diye sonradan ördüğü sarı örgülerinden birini eliyle omzundan yukarı atıp bir kayalığın üzerine kuğu misali yerleşerek, her zaman ondan beklenecek cümleyi kurdu.

"Hadi ama... Burayı ben buldum, ilk ben keşfettim. Tabii ki muazzam olacak!"

Erison göz devirerek Sandra'nın yanındaki kayaya oturdu ve gözlerini yıldızlardan ayırmadan gökyüzünü izlemeye koyuldu.

"Hey Sandra, sence bu yıldızlar gerçekten bu kadar küçük müdür?"

Sessizliği bölen, kumral oğlanın meraklı sorusu oldu.

"Ah, tabii ki de hayır. Bir noktacık kadar küçük görünen bu yıldızlar aslında birer minik gezegen gibiler!"

"Gezegen mi?.. Yani Dünya gibi mi?"

"Saçmalama! Dünya gibi olsa bu kadar küçük görür müydük? Aha böyle olurdu," dedi ellerini yapabildiği kadar genişçe açarak.

Sandra, köyün bilgili tek kızıydı. Okula gitmemişti ama Alman askeri olan amcası sayesinde Almanya'dan yüzlerce kitap getirtmişti. Eğitim almamış olmasına rağmen küçük yaşta Erison ile tanışmış olmasından ve maceraya atılma merakından dolayı çok gezip çok okuyarak birçok temel dili ve temel kelimeleri öğrenmişti. Bildiklerini köydeki diğer kızlarla paylaşmayı da ihmal etmiyordu.

Küçüklükten beri tek hayali psikolog olmaktı ve Erison hariç herkes bu hayalini "uçuk kaçık" buluyordu.

"Hey Sandra! Şuna bak!"

Sandra gülümseyerek gökyüzüne bakarken bir anda yerinden sıçramasına sebep olan bir çığlık duydu. Bu, normal bir insan çığlığı değildi; olamazdı. Erison'un eliyle gösterdiği yere doğru baktı, bu... imkansızdı; onlar, sekiz yılda bir kere görünen Anka Kartalını görmüşlerdi ve Anka, çığlığı andıran ötüşüyle tepelerinden geçip sisli havayı delerek yoluna devam etmişti.

"Tanrım... bu, imkansız!"

"Sandra... eğer bir Anka Kartalı görmeye imkansız diyorsan bir de iskeleye bak."

Mavi ve grinin tonları gökyüzünde bir ahenk içinde aheste aheste savrulurken hava bir hayli soğumuştu. Kırık tahtalardan oluşan iskelenin ucunda kendi kendine dalgaların itiş gücüyle öte denizden gelen bir sandal vardı. Bir sandal her ne kadar dalgalardan faydalansa da o kadar uzaktan bir kayıkçı olmadan buraya gelebilir miydi? Bu, Anka görmekten daha imkansızdı!

Sandra merakla sandala doğru koşmaya başladı, Erison onu tutmasaydı iskeledeki kırık tahtanın oluşturduğu boşluktan düşecekti. İkisi daha yavaş ve dingin adımlarla iskelenin ucuna doğru el ele yürüdü.

Sandalın içinde görmeye değer bir şey yoktu; en azından şimdilik.

Sandra, her zaman meraklı bir kişiliğe sahip olmuştu. Bu yüzden öne atılıp sandalın içini aradı, bir şeyler bulma konusunda ümidi, beklentisi ya da hayali yoktu. Sadece merak ediyordu ve bir şeyler bulmasa bile bu heyecanı yaşadığı için kendini deneyimli sayacaktı. Tahtaların üzerinde görünür bir şey yoktu, ama küçük kızın merakı henüz dinmemişti.

Eliyle sandalı incelerken, oturmak için konumlandırılmış tahtalardan güneye bakanının hemen yanında, küreklerin hareket edebilmesi için bulunan küçük, yarım yuvarlağa paralel olarak yerleştirilmiş bir kavuğun olduğunu farketti. Vay... bu, Sandra için bir hazineye denkti!

"Ne buldun Sandra? Yiyecek bir şeyler var mı?"

Sandra bir hışımla arkasını dönüp oturduğu yerden kalkmadan iskelenin öbür ucunda kalan Erison'a öfkeyle baktı.

"Kes sesini Erison! Şurada ilk defa bir macera yaşıyoruz bölmesen ne olurdu?"

Sandra cevap beklemeden kavuğun içini aramaya devam etti. Açık kahverengi keçeyle kaplanmış, üzerinde siyah ve ipekten bir kurdele sarılmış, kenarlarındaki keçenin üzerinde siyah keçeli kalemle birkaç acemi motif çizilmiş bir kutu bulana kadar hiçbir şey çıkmayacağından yüzde yüz emindi. Lâkin, çıkmıştı.

"Hey, şuna bir bak!"

Kız oradan buraya koşmaktan çözülmüş, bozulmuş sarı, güneşin saçtığı sırmalar kadar umut dolu bir biçimde ışıldayan örgülerini arkasında sallayarak onu merakla bekleyen kumral oğlana doğru koştu. Çimenlikte bir yere oturup kutuyu ortaya koydular. Sandra içinden çıkacak şeyleri merak ederken Erison kutunun üzerindeki süslerle ilgileniyordu.

Sandra kurdeleyi çözüp, zarifçe çimlere bıraktı. Kapağını yarı heyecan yarı kuşku ile açtı. İçinden çıkanlara hazine bulmuş gibi bakan Sandra'nın fıstık yeşili gözlerine karşın Erison keyifsizlikle oturduğu çimlere uzandı.

"Bunlar bir kutu dolusu mektup! Kim bilir ne yazıyor? İki aşığın mektupları olabilir," dedi Sandra ellerini çenesinde birleştirip ağzını kulaklarına kadar çekmeye çalışırcasına gülümserken. Sonra aklına gelen bir diğer ihtimalle kaşlarını yukarı kaldırıp gövdesini dikleştirerek alt dudağı öne çıkmış bir ifade takınarak devam etti.

"...Belki de intihar mektuplarıdır? Ah, ne kadar dramatik! Bunları bir an önce okumalıyım!"

Erison, Sandra'nın konuşmalarını tekrar edip ona gıcıklık vermek istese de Sandra hâlâ emindi; O mektupları okuyacaktı.

Rastgele bir mektubu seçip üzerine bakındı. Alıcı kısmı boştu, gönderen kısmında ise 'Bir deli, ama adını unutmuş' yazıyordu.

Hatırlatma!
Hatırlarsanız önceki bölümde bu hastaneye yatırılanların kendilerini bile unutmalarına sebep olacak derecede morfine vb. maruz kaldıklarını söylemiştim. Sandra'nın açtığı bu mektup, Coricc'in önceki bölümde bahsettiğim "hafıza imha" sürecindeyken yazdığı bir mektup. Bu yüzden gönderen kısmına "Bir deli, ama adını unutmuş" yazdı. Anlamayanlar için hatırlatayım dedim.

Erison bir kahkaha patlatıp Sandra'ya alayla baktı.

"Bu drama (!) dolu şey, bir kutu dolusu saçmalıkmış! Ben de bir şey sandım. Hah!"

Sandra, Erison'a aldırmadan zarfı açıp içinden çıkan mektubu okumaya başladı; fakat, başladığı an bitirmek zorunda kaldı. Çünkü Sandra, en nefret ettiği ve okumayı beceremediği için gıcık olduğu o dille yazılmış olduğunu anladı. Rusçayla.

Kelime sayısı: 866

Yazar notu: Yahu nedense şu 780-800 kelimeye ulaşınca o kadar kelime yazdığımı farketmeden bölümü bitirme gereği duyuyorum. :D Chayla o kutuyu sandığa yerleştirmeden önce kutuyu süslememişti, pekii o süsler nereden geldi? Ayrıca, Chayla'nın hırkasının da, kutuya sarılan kurdelenin de siyah ve ipekten olduğu detayını farkettiniz mi? Ehe, sizi bu sorularla baş başa bırakıp spoi vermeden gidiyorum...

Ayrıca, tahminlerinizi hemen şuraya bırakırsanız memnun olurum 😌✌🏼

Coricc'le kalın, mutlu kalın!

Mısraların Altında | DÜZENLEMEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin