- 1 -

128 19 39
                                    

Başladığınız tarihi bırakabilirsiniz <3
[170321]

•••••••••••••••

18 yaşındaki kırmızı saçlı genç, her pazar günü annesi tarafından zorla yollandığı kiliseye bu sefer istekli bir şekilde gidiyordu. Açık konuşmak gerekirse asla dindar biri olmamıştı, şu an oraya gitmesinin sebebi de uzun bir süredir ilgisini çeken Park Seonghwa'ydı. Dindar bir ailenin dindar oğlu Park Seonghwa.

Islık çalarak güneşli havaya eşlik etti, kırmızı saçları güneş ışığıyla parlıyordu. Kiliseye attığı her bir adımda etraftaki insanlar ona bakıyordu. Her gün kırmızı saçlı, dövmesi bulunan, ağzından küfür eksik olmayan bir genci kilisenin etrafında görmüyorlardı sonuçta.

Kilisenin kapısını sakince açtı, ses çıkarmamaya çalışarak boş yerlerden birine geçti. Seonghwa'nın arka sıralarından birindeydi, onun ne yaptığını rahatlıkla görebiliyordu. Eline aldığı İncil'i okuyan siyah saçlı genç kusursuz görünüyordu. Herkesin kusurlu olduğu bu dünyada, kusursuzluğu bir kusur olan tek kişiydi.

Söylenen uzun ilahiler sonrası günün bitimine doğru herkes birbir Tanrıya dualarını ediyordu. Kendisi Tanrının varlığına inanmasa dâhi ortama ayak uydurmak için insanları taklit etmeye başladı. Dualarını bitiren kişiler birer birer kiliseden çıktılar, kutsal yerdeki insan sayısı her dakika azalıyordu. 3 gündür yapmayı planladığı şey için etrafta kimsenin olmaması gerekiyordu.

Aradan geçen 7-8 dakikanın sonunda kilisede neredeyse hiç kimse kalmamıştı. O, Seonghwa ve birkaç kişi daha vardı ibadet yerinde. En sonunda papaz ve birkaç kişi daha çıktığında büyük ve eski bu kutsal yerde sadece ikisi kalmıştı. Seonghwa gözlerini kapamış ve ellerini birleştirmiş bir şekilde Tanrıya dua ediyordu hâlâ. Onun bu kadar günahı ve isteği olduğunu bilmiyordu, buna pek takılmadı.

Seonghwa'nın uzun ve bir o kadar da sıkıcı geçen dualarının ardından siyah saçlı genç İncil'ini eline aldı ve üstünü düzeltti. Kilisenin çıkışına doğru adımlarken Hongjoong koşarak ona yetişti, bir şeyler söylemek için dudaklarını aralamıştı ki Seonghwa onu böldü.

"Ailem seninle konuşmamı istemiyor Kim, benden uzak dursan iyi edersin."

"Sadece bir şarkı söyleyecektim oysaki, ayrıca sen söylemezsen kimse öğrenmez."

"2 dakikan var, bundan sonra bir daha karşıma çıkmazsan memnun olurum." Seonghwa'nın bu sözlerinin ardından Hongjoong içinden "Hayatından çıkmayacağımı bilseydin böyle der miydin?" diye geçiriyordu.

"Pekâlâ, fakat karşıma geç ve sakın gözlerini benden ayırma."

"Take me to church"
(Beni kiliseye götür.)

"I'll worship like a dog at the shrine of your lies"
(Yalanlarının tapınağında bir köpek gibi ibadet edeceğim.)

"I'll tell you my sins so you can sharpen your knife"
(Sana günahlarımı anlatacağım ve böylece bıçağını bileyebilirsin.)

"Offer me that deathless death"
(Bana ölümden sonraki sonsuzluğu öner.)

"Good God, let me give you my life"
(Güzel Tanrı, hayatımı sana vermeme izin ver.)

Mavi lensli gözlerini bir an olsun Seonghwa'nın siyahlarından ayırmadı. Cesur bakışlarından asla taviz vermedi, Seonghwa'nın ona karşı olan ateş püsküren bakışları bile onu bunu yapmaktan vazgeçiremezdi.

take me to church • seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin