Merhabaaa! Gecenin bu saati bir uğrayım dedim. ;)
O kadar özlemişim ki anlatamam! Kısa da olsa bir bölüm yazıp paylaşmak istedim. Kısa olduğu için ve bu kadar geciktiği için üzgünüm ama üniversite sınavına hazırlandığım için tüm bu aksaklıklar. Hala burada benimle birlikte olan herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız! <3
Keyifli okumalar dileriiim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen:)
Zihnimin paslı kapısını zorlayan bir adam vardı karşımda. Oraya gömdüklerimi hatırlamak istemezken o elini kolunu sallaya sallaya o kapının önüne gidiyor ve kapıyı tıklatıyordu. Açmıyordum kapıyı ama onun açabileceğini biliyordum.
Çok kez tıklattı kapıyı bu adam. Hiç açmak istemedim. Ama zaman şimdi tam akarken sözlerinin ağırlığı üstüme bindi ve elim kapıya uzandı.
Uzandı uzanmasına ama...
Kapı kolu yoktu.
Çok sonra anladım. Kapıyı bir tek o açabilirdi, mahsur kalan bendim. Tıklatışı beni o derin uykudan uyandırmasıydı peki beni kurtaracak mıydı? Bunu yapacak mıydı?
Ural gece mavisi gözleri bende iken çıkardığı emniyet kemerinin ardından arabadan indi. Son sözü söylemişti ve benim dudaklarım birbirine kapandığı andan beri açılmamıştı. Düşünüyordum. Neyi düşünmem gerektiğini düşünüyordum ama kendimi delirecek gibi hissediyordum.
Aynı şekilde emniyet kemerini çıkartıp arabadan indiğimde elleri cebinde başını gökyüzüne doğru çevirdiğini gördüm. İki sema karşı karşıya. "Ne demek istiyorsun?" O kadar suskunluğu bozan basit bir cümleydi ama içim bu kadar karışıkken hangi kelimeyi doğru düzgün seçebilirdim ki?
"Liseyi nerede okudun?" dedi ellerini cebinden çıkartıp bana bakarken. Gözlerim kısıldı. "Burada okudum, neden?" Güldü. Gülüşünün içinde yine yakalayamadığım sırlar gezindiğinde derin bir nefes aldım ve yanına doğru ilerledim. Eray ve annem okulun hemen yanındaki kapalı basketbol sahasına doğru ilerliyordu. "Gerçekten hatırlamıyorsun," diye mırıldanması ile sinir içime yavaş yavaş yerleşti fakat hiçbir şey sormadım. Gerçekten bir şey vardıysa ve rahatsızlık duyuyorsa bana anlatabilirdi. Daha fazla zorlamayacaktım.
İkimiz de sessiz kaldık ve annemlerin arkasından kapalı spor salonuna girdiğimizde tam salona girmeden önce ödüllerin sergilendiği camekanlı yapı vardı. Gözlerim orada öylesine gezinirken üstünde forma olan iki çocuk yanımızda durduğunda biz de durduk. Sarı saçlı ve yaşına rağmen neredeyse Ural'a yakın olan çocuk heyecanla ona baktı. "Abi sen Ural Zamherir misin?"
Sorusu ilgimi çekerken kaşlarım havalandı ve çocuğun gözlerindeki pırıldamaya anbean şahit oldum. "Abi sen bir harikasın! Suat hoca hala sizin maç videolarını izlettiriyor. Abi o vuruşlar neydi ya!"
Diğeri söze atıldı. "En olayı Karabek Lisesi ile yaptığınız maçtı. O son dakikada attığın sayı var ya! Of!"
"Bir dakika," dedim aklıma düşen bazı detaylarla. İki çocuk bana bakarken Ural'ın alayla bana dönmesi tüm taşları yerine oturturdu. "Sen de mi bu okula okudun?" Hayretle dudaklarımın arasından çıkan söze sarışın çocuk atıldı. "Abla sen de Ural Zamherir'i tanımıyorsan yani ne diyeyim sana." Tam bir ergen ağzı ile konuşan çocuğu yok sayıp Ural'a baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALDEN PORTRELER
Novela JuvenilErmeda Lav piyano çalmaktan vazgeçtiği gün parmak uçlarının sızısını dindirmek için başladığı resim sayesinde bir yabancı ile tanışır. Bu yabancıyla okulun asansöründe mahsur kaldığında ikisinin de ayaklarına dolanmış hayatın ipleri, birbirlerinin b...