Selam gençler ben geldimm
Bölümü geç atmamın en büyük sebebi watty'nin yazdığım bölümü silmesi. Hemde ardı adına 3 defa. Ve biliyorsunuz telefondan yazıyorum ben bölümleri. Telefonum arızalanınca Watty'e uzun bir süre giremedim. Bu yüzden bekleyen herkesten tek tek özür diliyorum.
Neyse sizi seviyorum öpüldünüz❤️
♠️
'Ne sen gökyüzüsün, ne de ben parlayan yıldızınım.'
Bazı anlar vardır. Hani böyle bir yerden başka bir yere giderken zafer nidaları atmak istediğiniz o anlar. Şu an merdivenlerden çıkarken tam da böyle bir anın içerisindeydim. Beynimin içinde dolaşan sinsi kıvılcım tüm sinirlerimle oynarken kendimi güler vaziyette buldum. Efsa ve Luan, az önce sevişiyorlardı! Tanrım, Efsa ve Luan anlıyorsunuz değil mi?
Merdiven bitiminde Erin ile karşılaştım. Yüzüme kısık gözlerle iyice baktı. Bana doğru bir adım atarken istemsizce kendimi kötü hissetmiştim. "Sen neredesin kızım, Brand elinde küçük askerle beni buluyor sen ortalarda yoksun." dedi anne edasıyla. O an gözlerim kocaman açıldı. "B..Brand mı?" diye tekrar ettim kekeleyerek. Hadi ama kabul edin şaşırtıcıydı. Erin başını salladı, bileğimden tutup beni odama doğru yürütürken, "Aklın kaç karış havada." diye söyleniyordu.
Size yemin ederim yüzüme konan tebessümü solduramazdım. Brand, oğlum için telaşlanmış, Erin'i bulmuştu. Oğlumuz için. Erin beni bileğimden öne doğru iteleyerek odama soktuğunda, oğlum yatağımın sonunda çıplak vaziyette yatıyordu. Brand ile göz göze geldik. Kollarını gövdesinde birleştirmiş, sorgular bakışlarla yüzüme bakıyordu.
Gözlerimi kaçırıp hızlıca oğluma adımlarken ellerimin sırtıyla alnını kontrol edip ateşine baktım. "Düşmüş." dedim nefes vererek. Erin yüzüme doğru eğildiğinde dalga geçiyordu. "Kızım sen iyi misin, ulan iyileştirme gücün var beni arayacağına oğluna baksana." dedi. Omzumun hizasından Brand'a bakarken, "Arkamda duran beyefendi bende akıl bırakmadı Erin üzgünüm." dedim. O an Erin'den yüksek sesli kahkahalar duyuldu.
"Bana mı bağlısın, bahane üretme." dedi Brand tamamen tek düze bir sesle. Ona doğru döndüğümde sinirle yüzüne baktım. Kaşlarımı ağır ağır çattım. Sevdiğim adamın tapılası yüzüne bakarken kaşlarımı ona karşı çatmak oldukça zordu ama başardım. Boğazımı temizledim.
"Sen aptalsın." dedim sinirle, "Hatta gerçekten aptalsın Brand Ryan." yüzüne afallayan bir ifade kondu. Hatta o ifade onun bütün mimiklerini kemirdi. "Benimle düzgün konuş." derken sesi kızgın değildi. Aksine, sakin ve ılımlı bir tonla söylenmişti. Sinirimi bastıramadım.
"Ahmaksın, çünkü sana karşı olan bağlılığımı göremeyecek kadar kör bir aptalsın." dedim bastıra bastıra. Dayanamıyordum artık, sevdiğim adamdan uzak durmaya, kemiklerim sızlarcasına ölüyordum artık.
Rüzgarlar esiyordu, bulutlar gelip geçiyordu ama ben ondan geçemiyordum. Biz birbirimizden geçemiyorduk ve bunu göremeyecek kadar taş olmuştu duyguları. İkimizin birleşen ruhlarına ayna tutmak istedim tam şu an. Şu saniye o aynayı onun eline verip, 'Bak' demek istedim, 'Bende duran kendine bak, beni nasıl kahrettiğine bak!' ama ruhunda ki gözü görmüyordu. O beni görmüyordu.
Birbirimizi izledik. Belki dakikalarca. Sustuk, o baktı, ben baktım. Sonra araya Erin girdi. "Bir saate hazırlan dışarı çıkalım Anii." dedi heyecanlı bir sesle. Gözümü Brand' ın yüzünden ayırmadan, "Nereye gideceğiz?" diye söylendim. Brand'ın kaşları hafiften çatıldı ama gözlerini bakışlarımdan ayırmıyordu. Erin kıkırdamaya başladı. "Orası sürpriz, seni biraz dağıtacağım." umurumda değildi. Biraz uzaklaşıp kafa dinlemeye ihtiyacım vardı belki de.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN MAVİSİ
ParanormalMumun içinde eriyen bedenlerdik. Mumun üzerinden gökyüzüne dağılan ince dumanında bir parça bizden vardı ve gökyüzünde ruhlarımızla raks ediyordu tenimiz. Tek bir farkla. Ruhumuz... Hatta bedenlerimiz bile birbirine saplı şekilde dans ederken, zihni...