Dışarıdan içeriye hücum eden güneş hüzmeleri, gözümü kamaştıracak kadar yoğun ve sonbahar ayına son derece tezattı. Üniversitenin koridorları en az güneş kadar cıvıl cıvıl gençle doluydu, bu eski bina yankılanan fısıldaşmalar ve gençlerin kahkahasıyla canlanıyor ve nezih bir ortam oluşturuyordu. Resim atölyelerinden birindeydim, yarım kalmış birkaç çizimin süslediği tuvallere kapıdan girer girmez gözüm çarpmıştı. Geçen gerçekleşen temel sanat eğitimi dersimde belirlediğim modelin anadan doğma halde verdiği pozları özenle pütürlü tuvale yaymış gençlerin çizimleri... Heyecanları çizdikleri düz çizgilerden bile belli oluyordu.Fakat bunların hiçbiri umrumda değildi. Hem de hiç biri.
O başını eğmiş, bol siyah kazağının eteklerini uyluklarına doğru dikişlerini gevşetmek istercesine çekiştiriyorken bana bahşettiği bu manzaraya bakıp o damarlarımda hüküm süren şehvetin tatlı tadıyla kendimce kavruluyordum. Güneş esmer tenine öyle güzel yansıyordu ki, bir tabloya ait gibiydi. Tanrım, utandığı için büzdüğü dudakları öyle bir görüntü oluşturuyordu kendi kendime onu daha önce nasıl tanıyamadığımı merak ediyordum. Çekingen bir ifade barındıran şekilli kaşlarının altında duran mücevher gibi parlak bal rengi gözleri, gizlenemeyecek kadar farklı ve özel gözüküyordu. Güzeldi, güzel olduğunun farkında olmayacak kadar hem de. "Bakıyorum da, masken yokken pek bi utangaçsın." diye mırıldandım, tüm odada spiral bir şekilde dönen çalışma masasının ucuna oturan bedenini kasılarak benden uzaklaştırmaya çalışsa da nafile, bu imkansızdı. Titreyen kasıklarını ve birbirine değen dizlerini sıktığını görebiliyordum, yavaşça ellerim uzandı dizlerine ve bacaklarını sert bir şekilde araladım. Başını daha da eğerken uzun kıvırcık saçları burun hizasına doğru düşmüştü lakin dudaklarını dişlediğini gizleyemiyordu. Yavaşça sokuldum, iri cüssem yüzünden sendeleyerek bacaklarını daha da açmak zorunda kalınca bu duruma gülmeden edememiş, yüzümde büyüyen anlamlı gülümsemeyle uzatmıştım elimi. "Seninle ciddi bir sohbet etmek için buradayım. Neden canavar görmüş gibisin, küçüğüm?"Yutkundu ve kazağından çekmek zorunda olduğu ellerini, bacak arasına yerleştiğim için nereye koyduğunu bilemediğinden duraksadı.
Öyle masum, itaatkar ve naif gözüküyordu ki, kazağının bol yakasından belli olan köprücük kemiklerine, parlak ve tertemiz boynuna, ince bileklerine... Her bir noktasına saniyelik baksam bile zihnimde yarattığım senaryolara, kirli fantezilere öyle yakışıyordu ki baştan aşağı vücudumda bir deprem etkisi yaratıyordu.
"Bana bak." Eğdiği çenesine baş parmağımı bastırıp, yüzünü kaldırmasını sağladığımda ürkekçe titreyen gözbebekleriyle karşı karşıya gelmiştim. Emrimi ikiletmeden yerine getirdi. Bu esnada alt dudağı baş parmağımın baskısıyla aşağı çekilmiş, bu yüzden daha dolgunlaşan dudakları çok daha öpülesi bir konumda ne yapacağını bilemeden yavru köpek gibi bakakalmıştı bana. "Daha önce herhangi bir öğrencimle bu denli bir husus yaşadığım olmadı." diyerek hafifçe eğdim başımı sağa.
Boşta kalan elim uzandı; onun dolgun baldırlarına yavaşça değdi sıcak parmak uçlarım. Ardından tüm parmaklarımı kullanarak kavradım yumuşak etini. "Fakat her sırrın bir bedeli vardır değil mi, Kim Taehyung?" kısık sesimle kulağına eğilerek fısıldadım, kulağına değen nefesimle huylanarak başını aksi yöne çevirse de benden kaçamayacağını o da çok iyi biliyordu. "Senin sırrını neden saklamalıyım Taehyung?"
Bir kez daha yutkundu fakat bu sefer konuşma sırası ondaydı, ya da öyle sanmasına izin verdiğimin farkında değildi. Gözleri gerildi, gözbebekleri büyüdü ve birkaç saniye öncesine kıyasla büyük bir özgüvenle baktı gözlerimin derinliklerine. "Siz... Siz de oradaydınız! Sizin de orada olmanız hoş karşılanmaz." cümlenin sonuna doğru kısılan sesini, tekrar telaşla benden kaçırdığı bakışları takip etti. Bu haline bir kahkaha kopardım, dolu dolu bir kahkaha yankılandı sadece ikimizi ağırlayan atölyede.
"Sevgilin var, maddi durumun ya da belli bir statün yok. Okulumuzu 20 kişilik kontenjandan 18. olarak kazandın. Açıkçası hem sevgilin hem de okulun disiplin kurulu sanmıyorum ki senin bu davranışını kabul görsün değil mi? Mülakatta anlattığın yalanlar ve okulun istediği karakteristik özelliğe uygun olmaman, okuldan atılmana sebep olur." Olabilecekleri bir bir vururken yüzüne, gözleri dolmuş bir şekilde mahzun bakışlar savururken, büzüldü dudakları ağladı ağlayacak bir haldeydi karşımda. Haklı olduğumu biliyordu.
Tanrım...
Derin bir nefes alıp devam ettim konuşmama. "Ben ise Jeon Jungkook'um. Ülkenin önde gelen bir sanatçısı aynı zamanda mücevher işleme ve tasarımıyla ilgili global bir şirketin başındayım. Ayrıca herhangi bir ilişkim yok, karımdan çoktan boşandım. Ortada aldatılan biri de olmadığına göre... İkimizi bir düşün, kim daha güvenilir geliyor kulağa?" hiçbir şey söylemeden zemine dikti gözlerini. Elimin tersini nazikçe yanağına değdirdim, okşayarak. Ardından yüzüne düşen kıvırcık tutamları özenle kulağının arkasına taradım. Yüzünü daha net bir şekilde görüyordum artık. Islak kirpiklerini kırpıştırarak hala gözlerime bakmamaya inat etti. "Sırrını saklamam için bana değerli bir sebep sun ki... Sırrını benden başka kimsecikler bilmesin değil mi küçüğüm?" Yüzünü ellerimin arasına aldım, yumuşacık teni avuçlarımın arasındayken bile bana bakmamakta ısrar etti.
"Ne istiyorsunuz, efendim?"
Efendim... Efendim. Efendim demek için büzdüğü dudakları...
Bir ceylan gibi ürkek ama yine de cesurdu. Farkında değildi ama utangaç bir halde kaçırdığı gözleri, pembeleşmiş yanakları ve sürekli dişlediği dudakları beni çok kötü bir adam olmam için zorluyordu. İnleyişi, inleyişini merak ediyordum. Orgazm olurken vücudunun nasıl titreyeceğini, ya da ağlarcasına bana yalvardığına şahit olmak istiyordum. Burada onu dakikalarca inlettiğim senaryolar bir şerit gibi gözümün önünden geçmeye devam ederken sorusuna bir cevap vermem gerektiğini çok iyi biliyordum.
"Oyuncağım olmanı istiyorum. Sıradaki oyuncağımın sen olmanı istiyorum. Böylece sırrın benimle güvende kalacak, sonsuza kadar."
Jeon Jungkook yıkılmayan duvarları, soğuk duruşu ve buz gibi bakan gözleriyle insanların saygısını kazanmıştı. Ondan herkes korkar, çekinir ve kimse bulaşmak istemezdi. Haklılardı da, onu gördüğünüz anda yüzüne baktığınızda anlayacağınız bir ifadesi vardı. Buram buram tehlike kokardı ve ona yaklaşmamanızı anlatan kahverengi gözleri aynı zamanda sizi içine çekerdi de.
Kim Taehyung yetenek sınavının son mülakatında Bay Jeon'a, yani, bölüm başkanı olan öğretmenine bakarken bile ona bulaşmaması gerektiğini anlamıştı.
Lakin ne yazık ki, kaderin cilvesi Taehyung'u tam da bu acımasız adamın kucağına düşürmüştü.
Çünkü Taehyung bilmiyordu ama, Bay Jeon ile tanıştıkları ilk yer kazandığı üniversitenin mülakatları olmamıştı. Onlar, birbirlerini önceden tanıyorlardı.Hem de, çok iyi tanıyorlardı.
Uyarılar: Bu fic bir Semekook ficidir.
BDSM, Dominant - köle ilişkisi, alkol, sigara gibi maddeler, cinsel betimleme, cinsel sahneler içerecek. Aynı zamanda Jungkook yaş olarak Taehyung'tan gerçek hayattan farklı olarak, daha büyük. Bu ficte Jungkook 29 yaşında Taehyung ise 25 yaşında.
Yasadigim talihsizlikler uzerine... dilerim ki TOY icin daha iyisi olur. Bu fici seviyorum ve sonuna kadar ilerlemek istiyorum.
Umarım beğenirsiniz, öpüyorum sizi.
baslama tarihi: 28 Ocak 2021.
- Loren
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOY | Taekook
FanfictionBoşta kalan elim ise uzandı; onun dolgun baldırlarına yavaşça değdi sıcak parmak uçlarım. Ardından tüm parmaklarımı kullanarak kavradım yumuşak etini. "Fakat her sırrın bir bedeli vardır değil mi, Kim Taehyung?" kısık sesimle kulağına eğilerek fısıl...