Hayır, olamaz nerede yaşıyoruz yani biz? Bu kadar mı tesadüf olur? O kazadan sonra arabadan inip bana saydıran yabancı bu. Ama şimdi olay da çıkaramam ki! Yemek masasına doğru ağır adımlarla yürüdüm.Etrafa bakınırken içimden kendime övgüler yağdırıyordum.Güzel mekan seçmiştim. Mekanda hafif klasik müzik çalıyordu.Öğle saatleri olmasına rağmen kalabalık değildi.Bu kadar büyük bir yer nasıl kalabalık olmazdı? Adamlar masraftan kaçmayıp neredeyse her yeri camla kaplamışlardı.Masanın yanına geldim.Ve yapay bir şekilde gülümsedim.Adam bana internette köy fotoğraflarını gören İstanbullu dede gibi baktı.Bir süre bakıştık.
''Otursak mı artık?'' dedim.Hem ayağımdaki ayakkabılar bana bir numara büyüktü hem de bu bakıştan rahatsız olmuştum.Sonra herkes - zaten toplam beş kişiydik ya neyse- iş konuşmaya başlamıştı.Birbirlerine proje taslaklarını gösteriyorlar,inşaat malzemelerinden bahsediyorlardı. Ben tabii kalmıştım öyle bir o tarafa bakıyorum bir diğer tarafa yok anlamıyorum.Bir şey söyleyeceğim yanlış anlaşılmasından korkuyorum.En iyisi susayım diyorum.Sonra hiçbir şey bilmeyen konumuna düşüyorum.Ben de bunların her söylediklerine evet,aynen,olabilir bence de,mantıklı gibi cevaplar sıraladım durdum.Hayır yani yemeğe geliyorsunuz kimse bir lokma almamış . Ben resmen sıyırdım tabağımı, iş yemeği dinlemeden ekmek banmayı bile düşünüyordum.Yemekten kalktıktan sonra kimseyle göz göze gelmeden kapıya yöneldim. Ama genel müdür kolumdan hafifçe tutup bıraktı.
''Çok iyiydiniz Alev Hanım sizin sayenizde ortak yol bulduk.'' falan dedi.Afalladım tabii ben. Acaba bana yaranmak için falan mı diye de düşünmedim değil.
''Teşekkür ederim.'' dedim taksiye doğru yürürken.Hava kapalı gözüküyordu ve ben üşüyordum.Şık olacağım diye askılı puantiyeli su yeşili elbisemi giymiştim.Bir de utanmayıp güneş gözlüğü takmıştım.Hayır ne hikmetse.Bir insan hiç mi hava durumuna bakmazdı.Havaya garip bir sessizlik hakimdi.Ayakkabılarımın tıkırtısı arnavut kaldırımlarında duyuluyordu.Benim yanımdaki Halkla İlişkiler müdürümüz Nihal üzerine şal almıştı.Bu kızın toplantıda ne işi vardı anlamıyorum.Sen halkla ilişkiler mezunusun git açılan her telefona Yıldırım Holding buyrun diyip ilgili yere bağla.Gerçi kızı iyice danışma yerine koydum. Helal olsun bana.
Şirkete tekrar döndüğümüzde ben bilgisayarda projelere bakıyordum. Zaten kocaman bir odaya sahiptim.Masamın önünde pahalı ama oturunca ses çıkaran deri koltuklardan vardı.Oda çok iyi ışık alıyordu.Siyah ve bordo tonlarında döşenmişti.Perdeler bordo stordan yapılmıştı.Sadece avize odaya uymuyordu. Daha spor bir havası vardı. Beyaz renkteydi.Deri koltuklar siyah ve oldukça büyüktü. Bundan sonra burada yat deseler uygundur derim.Hem sabah erken kalkma derdi de yok,İstanbul trafiği de. Sonra bir tıkırtı sesi duyuldu.Aslı gelmişti.
''Alev Hanım Gürsoy Holding görüşmeden çok memnun kalmışlar. Bir hafta sonra sunum yapmamızı istediler.'' dedi o ince sesiyle.
Sunum mu ne sunumuydu?
''Teşekkürler Aslı çıkabilirsin.'' Sesim normalin aksine biraz daha kalın çıkmıştı.
Ben sunumu nasıl yapacağımızı düşünürken telefon sesiyle irkildim.Bordo klasik telefonu elime alıp üç parmağımla kavradım.
''Yıldırım Holding buyrun.''
''Beni muhasebe bölümüne bağlar mısınız?''
Nihal'in işini ben yapıyordum.Neredeydi ki bu kız?
''Beyfendi o zaman direk 8 tuşuna bassaydınız.''dedim kızgın bir tavırla.Allah Allah danışma mıyım ben ?
''Telesekreter basmama izin vermedi.'' dedi kıkırdayarak.
''Pardon da kimsiniz siz?'' sesim bu sefer ince ama yine sinirli çıkmıştı.
''Asıl siz kimsiniz ?''dedi şaşkın bir ses tonuyla. Utanmasam gülerdim buna.
''Siz kimi aramıştınız?''
''Selim Gürsoy ben. Gürsoy Holding'in sahibiyim. Muhasebeyle görüşmem gerek.'' dedi.
Demek arabada hiçbir şey olmamasına rağmen o adama gaz verenin adı Selim. Cevap vermeden # tuşunu sonra da sekizi tuşladım. Ya adamın tek çekiciliği yamuk güldüğünde suratında oluşan gamzesiydi. Neyse banane canım adamdan kafamı dağıtmam lazım benim.Derya'ya mesaj attım.''Şu kutlama yemeğini bu akşam yapsak mı?'' Bir süre bekledim cevap gelmeyince çantamı alıp çıktım odadan.Şirket öyle sessiz ki siyah platform ayakkabılarımla yürürken çıkan sesleri duyabiliyordum.Daha on adım bile atmamışken koridorda duraksadım ve çantamdan cüzdanımı çıkarıp kahve makinesine para attım.Meraklı gözlerle kahvenin gelişini izlerken tek bacağımı kaldırıp çantanın altına destek yaptım ve cüzdanımı çantamın içine sokmaya uğraşırken kahve geldi.Bir yandan arabamın anahtarını ararken diğer yandan da sol elimde kahve tutmaya çalışıyorum.Daha kahveden bir yudum almadan Selim geldi.Yani Selim Bey...
''Kahve için teşekkürler.''
Sakin olmaya çalışarak kısmette yokmuş diyerek arabaya doğru yürüdüm. ''O adamla iş yapıyorsun şimdiden kin büyütürsen ileride daha kötü olur.Boşver biraz şakacı bir tip sadece.Hem gamzesi de var.Üstelik kaslı.Takım elbise yakışıyor.'' İç sesime bak neler düşünüyor adam hakkında. Sanki nikahıma alacağım. Eve gelmeden önce son kez Derya'dan mesaj gelip gelmediğine baktım yok. Ben de aynı mesajı Batın'a ve Sevil'e attım.
''Derya'nın biraz morali bozuk. Hala iş bulamamış.Hepimiz çalışırken evde öyle oturuyor.'' demişti Batın.
Bazen bu çocuğun fazla iyi niyetli olduğunu düşünüyordum.Ama benim de iyilik perilerimin gelmesi gerekliydi.Derya'ya iş bulmalıydım.Ama aynı zamanda benim de işime yarayacak bir iş.İşte ilham perilerim o zaman çaktı.Asistanlık...Gerçi benim asistanım vardı Aslı'yı kovamazdım. Allah var kız işini iyi yapıyordu ama asistanı olmayan birini tanıyordum.Hemen telefonumu çıkardım ve ceketimin cebindeki kağıdı alıp numarayı tuşladım.
''Alo Alev ben Selim Bey'le mi görüşüyorum? Size bir teklifim var.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACEMİ
Mystère / ThrillerGeçmişi sırlarla ve hüzünlerle dolu bir kadın kimden intikam almak isteyebilir? Bir kadının hayatında en pişman olduğu şey ne olabilir...