The Umbrella Academy

764 68 118
                                    

BÖLÜM 1

"Ekim 1989'da, Dünya'nın farklı yerlerinde 43 kadın doğum yaptı. Gün başladığında hiçbiri hamile değildi. Diğer çocuklardan farklı olarak hepsinin özel bir gücü vardı."

...

Hepimiz salondaki masanın etrafına dizilmiş oturmak için babamın gelmesini bekliyorduk. Karşımda duran tabloyu izlerken babama konuyu nasıl açacağımı düşünüyordum. Vereceği cevabı tahmin edebiliyordum. Kesinlikle hayır diyecekti. O ziyadesiyle muhteşem Lee Soo Man. Ne var biliyor musunuz? O bir canavardı. Kötü bir insan ve berbat bir babaydı. Canavar diyorum çünkü bizler onun için sadece denekten ibarettik; Bir, On, On İki, Yirmi Bir, Altmış Bir, Seksen Sekiz, Doksan Dört ve Doksan Dokuz. Evet, bunlar bizim isimlerimizdi. Babamız bize gerçek bir isim verme zahmetine bile girmemişti. Zavallı annemiz, zavallı diyorum çünkü babamız tarafından yapay zekâ ile robotlaştırılmıştı, hepimize birer isim vermişti. İşte ben annemiz için Chanyeol, babamız için, bilirsiniz ya sayıdan ibarettim; sadece Altmış Bir.

İsim bulma zahmetine girmeyen babamız diğer işlerinde oldukça titiz ve disiplinliydi. Her gün bizi bir göreve yollardı. Bu görevler, çocukların asla karşılaşmaması gereken türden oldukça tehlikeli görevlerdi. Fakat biz karşılaşıyorduk işte. Çünkü babamıza göre bizler dünyayı kurtaracak kahramanlardık, çocuk değil. Dünya sadece biz var olabilirsek kurtulabilecekti. Bize saygılı olmayı, görgü kurallarını öğretti. Kendi kurduğu akademide kendi eğitimini verdi. En önemlisi özel güçlerimizi kullanmayı, onları nasıl kontrol edebileceğimizi öğretti. Kendimi bildim bileli Lee Soo Man'in disiplinindeydim. O ne derse onu yapıyor, asla itiraz edemiyordum. Ta ki şu ana kadar. Artık başkaldırmanın vakti gelmişti. Tabii yapabilirsem. Masanın üzerinde bulunan gazetedeki başlıklara göz gezdirirken Lee Soo Man salona teşrif ederek oturmamızı söyledi. Tabağımdaki zeytin ile oynarken söyleyeceğim kelimeleri zihnimde toparladım. Elimdeki çatalı yavaşça bırakırken boğazımı temizledim. Konuşmak istediğimi anlamış olacaktı ki gözlüklerinin üzerinden bir bakış atıp gözlüğünü orta parmağı ile yukarı kaldırdı. Bu sefer orta parmağının cesaretimi kırmasına izin vermeyecektim. Sağ taraftaki bıçağı alarak masaya sapladım. Tek kaşını kaldırarak

"Altmış Bir numara," dedi.

"Bir sorum var." Kendimden oldukça emin olmama rağmen sözümü kesti.

"Bilgi takdire değer bir hedef olabilir ama kuralları biliyorsun: Yemek zamanı konuşmak yasak." Elindeki bıçakla arkasındaki çalmakta olan radyoyu göstererek "Herr Carlson'u bölüyorsun," dedi. Onu umursamayarak devam ettim. "Zaman yolculuğu yapmak istiyorum."

Yavaşça "Hayır," dedi. On İki bunu yapmamam için başını sallarken inatla ayağa kalktım.

"Ama hazırım. Uzaysal sıçramalara, çalışıyorum söylediğin gibi." Gücümü kullanarak saniyeler içerisinde babamın yanında belirdim. Aslında bu onun için yeterli bir gösteriydi. "Gördün mü?"

Yüzüme bile bakmadan konuşmasını sürdürdü. "Zamanda yolculuğun bilinmezlerine kıyasla, uzaysal sıçrama çok basit kalır." Şarabından bir yudum alıp "Biri buz üzerinde kaymaya benzerken diğeri buz gibi suların derinliklerine gözün kapalı dalmaya benzer ve bir palamut olarak yeniden belirmeye benzer, " dedi.

"Anlamadım," dedim hızlıca.

"Hazır olmama nedenin bu işte." Sinirlenerek "Korkmuyorum," dedim.

"Sorun korku değil. Bunun vücudun ve hatta zihnin üzerindeki etkileri tahmin edilemez." Elindeki bıçağı sesli bir şekilde tabağına bıraktı. "Şimdi bu konu hakkında konuşmayı yasaklıyorum." Sınırlarını zorlamıştım. Ve cevap yine hayırdı. Değişen tek şey bendim. Bugün ne olursa olsun güçlerimi sonuna kadar kullanacaktım. Ve öyle de yaptım. Hızla arkamı dönüp kapıyı çarptım. Duyduğum son sözler babama aitti.

The Umbrella AcademyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin