Bir uçurumdan düşüyorsun. Öyle bir şey ki bu hem zihninle bir savaştasın hem de içinde kopan fırtınadan bihaber dolanıyorsun etrafta. Senin uçurumun bu sadece sana ait senin görüp senin duyabildiğin. Kimin senin hakkında ne düşündüğünü umursamadığın o noktadasın, sadece sen varsın senin için. Uçsuz bucaksız düşüncelere dalarken kahkalarının eşliğindeki ağlamanı bilen kimse yok , herkes habersiz her şeyden.
Saçma boyutlardayız. Başka hikayelerde, bulutlu düşüncelerde, yaşamayı sorgular gibiyiz. Bu aralar kimse bir nedeni olduğu için intihar etmiyor, hep bir boşluk var içlerinde. Onlar yıpranmış düşüncelerin mahkumları. Onlar yaşamak istemediklerinden değil de yaşamaya bir kılıf bulamadıklarından çekip giderler. Saçma ölümler değil aslında, kurtuluş yolları belki de, içinde ki acı çığlıkları susturmak için çalınan bir müziktir. Bunlar çıkılmayan yokuşların, sizi sarsan rampaların , içinde bulunduğumuz dünyanın, masum kurbanlarıyızdır.
Bir boşluk var içimizde, kalıplaşmış kelimeler içinde, yokuş aşağı bir yol var önümüzde , biz sürükleniyoruz. Kabullenir miyiz insanın, insanın fikr-i işgali olmasını? Biz şimdi bilinmeyenin içinde ki bir sona mı hazırlıyoruz kendimi? İnsanlar olarak sonumuza dair bu konuya çok fransız kalmadık mı? Şimdi hissiz hisliliğimizde boğulurken kim yanımızda ki, yapayalnızız.