-19-

24 3 2
                                    


                                                               -19-

Gelen mesaj neye ne tepki vermem gerektiğini şaşırtmıştı. Hala panterciği hastaneye yetiştirmeye çalışan ambulansta onun elini sıkı sıkı tutuyordum. Ambulansın içindekiler Barkın'a müdahalede bulunup bir şeyler söylüyorlardı. Ama sanki kulaklarım kendilerini algılamaya kapatmışlardı. Hastaneye geldiğimizde hemen indik. Ameliyathaneye sedyeyle koşarak ilerlerken de sıkı sıkı tutmuştum elini. Ambulanstaki çocuk konuşmaya başladı.

"Barkın Aras. 19 yaşında. Kafasına darbe almış. Büyük ihtimalle sarsıntı da geçiriyor. Vücudunun geri kalanında ağır darp izleri var. Bir de bıçak darbesi. Kasıtlı olarak böbrek tarafına saplanmış sanki. Bıçağın saplandığı yer hesaplanmış sanki. Durumuna şuan için ağır diyebilirim."

Ağır.

Durumu ağırdı.

Ameliyathanenin önüne geldiğimizde bir hemşire önüme geçti ve durdurdu beni.

"Üzgünüm hanımefendi. Buradan sonrasına geçiş izniniz yok."

Ellerimiz yapboz parçaları ayrılır gibi ayrılmıştı. Pantercik şimdi benden koparılmıştı. Hemşire de benden uzaklaşıp ameliyathaneye doğru ilerlerken yavaşça yere çöktüm. Ayakta duracak halim kalmamıştı. Yanıma yaklaşan adım sesleri bile kafamı kaldırmam için yeterli olmuyordu. Barkın bu hale gelmişti ve suçlusu bendim. Anneme gelmiştim. Annemi görmek, panterciği benden alıyordu.

"Kelebeğim?"

"Miray duyuyor musun bebeğim?"

Yasemin ve Sude'nin sesini duymak neden içimi rahatlatmıştı bilmiyorum. Yol boyunca onlarında başına bir şey gelmesinden korkmuştum.

"Küçük bana bak."

Anıl'a bile bakamıyordum.

"Kuzen korkutma bizi."

Kafamı yerden kaldıramıyordum sanki. Olmuyordu.

"Doktorlar ne dedi küçük? Ne olmuş? Miray konuş benime?!"

Endişeleniyordu belli ki. Ama kulaklarım bana ilk defa duyma diyordu. İç sesim bile duymamamı söylüyordu.

"Barkın!"

Bir bağırış duydum sonra böyle. Emrullah. Ne söyleyecektim şimdi? Nasıl bakacaktım suratına?

Bizim olduğumuz koridora girince hızla yanımıza ilerledi.

"Ne oldu?!"

Emir girdi konuşmaya.

"Sakin ol bi'. Ne olduğunu bizde bilmiyoruz!"

Gözlerini oradaki herkesin üstünde gezdirdi. Benim üstümde durdu. Bana yaklaşmaya başladığında bütün gözler bana dönmüştü. Benimle konuşmak için çabalayan Yasemin, Anıl ve Sude de ayaklandı.

"O biliyor." dedi Emrullah sinirle.

"Belki siz bilmiyorsunuz! Ama arkadaşınız bir bok biliyor gibi!"

"Yavaş gel!"

Anıl'ın sinirli sesi kulaklarıma dolarken onu engelleyecek halim kalmamıştı. Emrullah haklıydı belki. Bir şeyler biliyordum evet. Ama onların anlayacağı türden değildi.

Bana daha da yaklaştığında ne olduğunu anlamıyordum. Kollarımdan tuttu ve birden ayağa kaldırdı beni. Anıl üzerine atılacakken elimi kaldırdım yavaşça. Durmasını istedim. Çaresizce bana bakıyorlardı. Gerçekten bunların benim yüzümden olduğunu bilseler ne olurdu?

Küçük KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin