🎵 Where You Are- The Score 🎵23. Bölüm
Etrafımda, bir dakika önce beni parçalamaya hazır olduklarına yemin edebileceğim ancak şimdi susup şaşkınlıkla bana bakmak dışında hiçbir eylemde bulunmayan bir kalabalık vardı. İşlerin bu noktaya nasıl geldiğini ben de tam idrak edememiştim ancak son birkaç günün sakin geçmesi bile şaşılacak bir durumken şu anda olanları kesinlikle yadırgamıyordum. Kısa bir özet geçmek gerekirse birkaç gün önce barda benim yüzümden çıkan kavganın ardından koridor boyunca kusarak -temizlerken kulaklarımı çınlattıklarına emindim- odama gitmiş, saatlerce uyumuş ve ertesi gün uyandığımda annemi karşımda bulmuştum.
Buradaki birçok kişinin benim onun kızı olduğumu ve onun da başkan olduğunu bilmediklerini söylemişti. Bunun bir sır olarak kalmasına ses çıkarmamıştım çünkü hala öldü sandığım annemin canlı kanlı karşımda olması gerçeğini kabullenmiş sayılmazdım. Bir diğer gelişmeyse -ki en büyüğü buydu- isyanın sembolü olmayı kabul etmiştim. Açıkçası üzerinde çok düşünmeden verdiğim bir karardı çünkü düşünürsem hayır diyeceğimi biliyordum.
Doğru bir şey yapmak istemiştim sanırım. Mithra'ya geri dönemeyeceğimi farkındaydım, gidecek bir yerim ve yapacak bir şeyim de yoktu. En doğru olan, yaşadığım şeylerden daha kötü şeyler yaşayan insanlara umut olabilmek gibi gelmişti. Kimi kandırıyordum ki? Bir yanım olanların acısını babamdan çıkarmak istiyordu ve ben o yanımı da dinlemiştim. Hiçbir zaman gerçek bir iyilik meleği olamayacaktım.
Şartlarım vardı elbette. Onlara bir kukla olmayacağımı ve istemediğim hiçbir şeyi yapmayacağımı söylemiştim ve ilk kabul eden annem olmuştu. İnsanlara kim olurlarsa olsunlar güvenmediğim için bana verdikleri söz, şüpheden bir bekçiyle zihnimde duruyordu ve o bekçi sürekli nöbet tutuyordu kafamın içinde.
İsyanın sembolü olmayı kabul etmem, annem ve Arın'ı affettiğim anlamına gelmiyordu ve bunu açıkça anneme belirtmiştim. Gözlerinden bir dizi hayal kırıklığı geçmiş ancak birkaç saniye içinde yine umudun kırıntıları güzel gözlerine serpilmişti. Arın'ı olaylı günden beri doğru düzgün görmüyordum ve geçen günler boyunca hiç konuşmamıştık. Bazen yemekhanede denk geliyor ve ayrı masalarda oturuyorduk. Bir keresinde koridorda tam önümde durmuştu ancak omzuna çarparak geçmiş ve bir şey söylemesine izin vermemiştim. Bir insan hem nasıl bu kadar haksız hem de bu kadar ukala olabilirdi? Hayatımı mahveden kişi olduğunu itiraf ediyor ve hala hayatıma karışma hakkını kendinde buluyordu.
O gece açıkça beni istediğini söylemişti. Bu gerçek günde yüzlerce kez zihnime çarpıyor, karanlık ve çıkışı olmayan düşüncelere itiyor, bulunduğum ortamdan koparıyordu.Neyse ki eğitimler vardı ve kafam yeterince meşgul oluyordu. Bir isyana öncülük etmek öyle kolay değildi ve öğrenmem gereken şeyler vardı. İnsanları inandığım şeye inandırmam yetmeyecekti. Onları peşimden gelmeye ikna etmem gerekiyordu. Bu yüzden, bu güne kadar ULUM'da yönetim tarafından yapılan her kötülüğü öğreniyor, başarılarla (!) dolu geçmişimizi yeni baştan öğreniyordum. ULUM, ilk başta gerçekten iyi niyetlerle kurulmuş bir ülkeydi ancak yönetimin içindekiler değiştikçe yönünü kaybetmiş ve şu anki yozlaşmış halini almıştı. Ne yazık ki bunda son başkan olan ve senelerdir başta duran babamın da payı epey büyüktü. Bu yüzden hala o koltukta oturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULUM: Son Nefes
Science FictionDünya'nın son savaşını vermesinin üzerinden yıllar geçmiş, köklü ve yıkılmaz medeniyetler tarihin tozlu sayfalarına karışmıştı. Artık yeni bir dünya düzeni vardı ve bu düzenin en güçlüsü ULUM'du. Başkentleri sahte bir gökyüzünün altına inşa edilmiş...