"Ne şerefim kaldı, ne haysiyetim lan!
Tek birşey istedim senden,
tamam sevme dedim ama gitme. "
Önünde durmuş kan koyusu saçlarını yüzüne siper etmiş ninni edasıyla hıçkıran kadına bakıyordu.
Onlarca kez olduğu gibi yine sıvazladı dikenleşmiş tıraşlı saçlarını. Kısa, esmer tutamların arasında hınçla gezindi parmakları.Öfkeden kasılmış çenesi gevşedi.
"Bak" dedi. "Bak, sinirli değilim, sakinim.
Dudaklarını dişlerinin arasına alıp geri bıraktı.
Yumuşatmaya çalıştı sert hatlarını tebessüm etti güç bela. Bu sefer dudaklarından firar ediyordu hırsı, öfkesi."Olmuyormuş işte sensiz, daha kaç defa gideceksin benden ? "
Hafifçe kaldırdı başını kadın. Aralandı kederle boyanmışcasına bellerinde kana batmış saçları.
Buz kesmiş cemreyi, kırağılar morarmış parmaklarında. Kesik kesik uluyor bir canavar, en karası ve en asilinden.
Havada bir hinlik ki tenini aşmış ayaz.
Yabandan geliyor çığlıklar, iliklerinde ormanın kasvetli nefesi, ilmek ilmek istinbadı.
Ve derdi ki boyumdan aşkın.
Gönülden damlıyor ."Al, senin yap şuramdakini, becerebiliyorsan kazı kendini. "
Tamamen kurtuluyor yakıcı tutamlardan pür-u pak ten. Aralanmış nemli kirpikler âh-u bade, hüsn-û Yûsuf'un yanağı mübarek, buz mavisi camdan gözler hüzn-ü meşk işliyor yüzüne nefesi vuran adama.
Dudaklar lavanta mor'u.
Ölüm mor'u.
Karanlık işlemiş içine kadın, özenle nakşetmiş koyuyu aydınlığına."Yoksun sen, öldün."
Keskin bakmaya alışık gözlerini aralıyor, yorgun irisler ahsen cemalinde parlıyor sanki.
"Ben bittim."
Göz yaşlarından Nil olan kadının göz pınarları kurumuş, kurutmuşlar.
Bir damla dahi akıtamıyor
içinde olan okyanustan.
Kelimelerinden taşıyor hüzün:"Sen gittin. "