3. Yılımızdı bugün. Eğer her şey yolunda gitmiş olsaydı mutlulukla ve onunla kutlayacağım bir gündü. 2. Yıl dönümümüzde terk edilmiştim. Üzerinden 1 yıl geçmişti ama hala ne sebebini biliyordum, ne de neden böyle bir karara varmadan önce benimle konuşma gereği duymadığını. Her ne kadar acıyı ve aşkı içimde hala ilk günkü kadar şiddetli yaşasam da dışarıya göstermekten en çok kaçındığım şey olmuştu. Zayıflıklarımı göstermeyi sevmezdim, kim severdi ki zaten? 1 koca yıldır içimi sadece yazdığım ve kimsenin olmadığı zamanları kolladığım stüdyoda söylediğim şarkılarıma dökebilmiştim. Paylaşmadığım, sadece benim dinleme iznim olan şarkılardı onlar. Bu zamanları ve hisleri atlattığım zaman aklıma geldiğinde güleceğim ve kendimle dalga geçeceğim şarkılardı.
Saate yeniden baktım. "07.58". Son 2 dakikam kalmıştı ve artık kaldığım odadan çıkıp stüdyoya doğru ilerlesem iyi olacaktı. Her ne kadar onunla birlikte ya da mutlulukla olmasa da yazdığım şarkıları söyleyerek, içimi boşaltarak kutlayacaktım bugünü.
Şirketimin koridorları her pazar sabahı olduğu gibi oldukça sessizdi. Sonuçta bugün pazardı, kim neden tatil gününde sabahın sekizinde kalkma ihtiyacı duysun ki?
Stüdyonun kapısını açıp içeriye adımladım. Kapıyı kapattım ve elimdeki USB'yi önümdeki birçok kabloyla ses sistemine bağlanmış laptopa taktım. Şarkıları hazır hale getirip çalışma koltuğuna oturdum. Elimde sözlerin yazılı olduğu iki kağıda bakıp sözleri birkaç kez daha tekrar ettim şarkı ritmi eşliğinde. Tekrar etmeme gerek yoktu, tüm sözleri çoktan biliyordum. Ama camın arka tarafına geçme isteğim stüdyoya adımlamamla beraber yok olmuştu. Belki de sadece cesaret edememiştim.
Ellerimi yanaklarıma götürüp gözyaşlarımı sildim. Elimde değildi ağlamak, sadece ritmi duymam bile kalbimin içerisinde son 1 yıldır olan acı ateşi körüklemeye ve beni baştan aşağıya yakmaya yetiyordu.
Kulaklığımı da hazırlarken arkamdaki kapının açılışının sesini duymam kalbimin gümbür gümbür atmasına yetmişti. Şimdiye kadar kimseye yakalanmamıştım, bu saatte kimse buralarda olmazdı. Vokal eğitimi akşamüstü yapılıyordu ve herkes hafta sonunu dinlenmeye ayırıyordu.
"Soo Hee?"
Duymamla birlikte zaten hızlı atan kalbimin hızını beş katına çıkarmayı başaran Chris'ten başkası değildi. 1 yıldır hiçbir sohbetimiz yoktu, bırak onunla sohbet etmeyi yüzüne bakmaya bile cesaretim yoktu. Sadece uzaktan görmem ya da şarkılarını dinlerken sesini duymam bile gözlerimin dolmasına yetiyordu. 1 yılın ardından tam da 3. yıl dönümümüzde karşılaşmamız ne büyük tesadüftü ama.
Sakin kalmaya çalışarak oturduğum koltuğu arkama doğru çevirdim. Gözlerim ilk saçlarını bulmuştu. Dağınık ve kıvırcıktı sarı saçları. Her zaman ona en çok bu halini yakıştırmıştım. O her ne kadar düzleştirmekten hoşlansa da en güzel kıvırcık ve dağınık saç yakışıyordu ona.
"Seni burada görmeyi beklemiyordum."
Kafamı salladım. Cevap vermek istesem de sesimin titremesi ve birden ağlamaya başlamam çok olasıydı. Şimdiye kadar kurduğum imajımı bozmak istemiyordum. Her ne kadar aklıma gelen fikirlerle bozacak olduğumun farkında olsam da sadece bir süre daha tutmak istiyordum.
"Bu saatlerde buranın boş olacağını tahmin etmiştim. Şarkı kaydetmek için oldukça iyi bir zaman gibi gelmişti." dedi tek eliyle ensesini kaşıyarak. Kendini açıklamak zorunda gibi hissetmesi sinirimi bozmuştu. Ne düşündüğümü bu kadar umursuyorsa neden ayrılırken sebep belirtme gereği duymamıştı?
Sakince nefes aldım ve elimden geldiğince sesimi kontrol altına alarak cevapladım.
"Genelde boş oluyor zaten, tahminin doğruydu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑰'𝒍𝒍 𝑭𝒐𝒓𝒈𝒆𝒕 𝒀𝒐𝒖 | Bang Chan
Short Story"Chris..." Ona seslenmekten başka bir şey gelmemişti elimden. Aklımda tek bir fikir vardı. Çok yanlıştı, yapmamam gerekti ama sanki onu artık unutmam için her fırsatta bana bağıran beynim tüm davranışlarımı ele geçirmişti. Gururumu bir kenara atmışt...