5: boş hastane koridorları

180 31 10
                                    

lana del rey - carmen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

lana del rey - carmen


Mark artık 19 yaşındaydı.

Uzun zamandır zaten kalan kısa ömrünü neden tedavilerle harcadığını sorgulamıştı hep. Ama sevdiklerine de söz vermişti, denemek zorundaydı. Savaşmak zorundaydı.

Aradan geçen 1 yıl boyunca cerrahi tedavilere başlanmış ve bir kere ameliyat olup tümörün büyük bir kısmını aldırmıştı.

Büyük bir kısmı diyordu çünkü kötü huylu tümörlerin hepsinin alınması çok zordu. Sağlıklı dokularını da kaybetme riski vardı çünkü.

Bir umut filizlenmişti içinde. Solan çiçekleri tekrar açabilirdi belki.

Ameliyattan çıktıktan kısa bir süre sonra tümörün alındığını öğrendiğinde yaşadığı mutluluğu tarif edemezdi.

Ama bu mutluluğu sandığından da kısa sürmüş ve tümörü tekrar nüksetmişti. Beyninde büyüyen kötü huylu tümör yine rahat bırakmamıştı onu. Kendine çok kızıyordu. Nasıl rahatlamıştı? Nasıl bırakmıştı kendini?

Nasıl hala mutlu olabileceğine inanmıştı?

Kalbi gittikçe ağırlaşıyordu, her geçen gün tükendiğini hissediyordu. Fiziksel acıları zerre umurunda değildi ama ruhen tükenirse bir daha düzelebilir miydi? Kafasında cevaplayamayacağı çok fazla soru vardı.

Yeniden, sanki görünmez zincirlerle bağlandığı bu hastane odasında yatağına konan kelebeğe takılmıştı gözleri.

Belki de hayatını kelebekler gibi yaşamalıydı, bir günlük ömürlerinde istediklerini yapmakta özgürdüler. Mark da bu yataktan kalkmalı ve kalan ömrünü doya doya geçirmeliydi.

Ölümünü kabullenmeliydi, o zaman her şey daha da kolay olurdu.

Mark sorunlarıyla kendi başına savaşmaktan yorulmuştu artık. Ya kendi çok güçsüzdü ya da sorunları her zamankinden çok daha güçlü...

Yavaş hareketlerle yatağında doğruldu ve serumunu eline alıp odasının kapısını açtı. Annesi 2 gün sonra taburcu olacağı için evi hazırlamaya gitmişti, babası iş yerindeydi, abisi Taeyong ise mimarlığını yaptığı evi dekore etmeye gitmişti.

Herkesin kendi hayatı vardı. Mark kimseye mani olmak istemiyordu zaten. Hem ilk defa yalnız kalışı değildi bu hastanede, birçok kez boğulmuştu yalnızlığında.

Alıştığı boş ve güneş ışıklarının nadir yansıdığı karanlık koridorlarda ilerlerken attığı her adımda uyuşan bacaklarına lanet etmişti tekrar.

Bir türlü yakasını bırakmayan tümörü tekrar bulmuştu onu. Bu sefer hiç umut olmadığına emindi.

Kesik kesik nefesler alırken kafasını eğip beyaz fayanslara baktı. Sessizlik sağır ediciydi, gerçi Mark çoktan boğulmuştu o sessizlikte. Artık gürültü gibi geliyordu her şey ona.

Koridorun sonuna geldiğinde camdan yansıyan güneş ışığı ile yüzüne alaylı bir gülümseme yerleşmişti.

Mark için karanlığını aydınlatacak hiçbir ışık yoktu. Çünkü güneş bile küsmüştü ona.

黑暗的

[gündüzleri sevmem ben. çünkü güneş ışıklarını herkes görür, herkese yansır o ışıklar, herkese gösterirler güzelliklerini. bana karanlıkta kalmış, yalnız geceleri verin]




blasé  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin