Başımdaki tarifsiz sızıyla araldım gözlerimi. Ellerim ve ayaklarım bağlanmıştı. Buna sevinmeli miydim, üzülmeli mi bilemiyordum. Bunun anlamı burada başkalarının da olduğuydu.
Jane ve William uyanıktı ve ipleri çözmeye çalışıyorlardı. Mark hareketsiz bir şekilde yerde uzanıyordu.
"Kimseyi gördünüz mü?" Diye sordum kısık sesle.
William, "Kapıdan sesler geliyordu az önce."
Bakışlarımı Mark'a çevirdim.
"Hey, Mark!"
"..."
"Güzellik uykusunun sırası değil. Uyan."
Jane, "Yaşıyor mu?" Diye sordu tereddütle.
Cevap vermedim. Emin değildim.
"Burdan kurtulmamız gerek. Bizi bulduklarına göre taşıtı gördüler. Güvende değiller." Dedim panikle.
Koruyucuların temel görevi halkın güvenliğini sağlamaktı. Eğer içlerinden birine bir şey olacak olursa, soyuma ihanet etmiş, yüzlerini kara çıkarmış olurdum.
Dahası, kendime olan saygımız yitirirdim. Yaşamım sadece bu amaca bağlı. Halkıma güven ve huzur getirmek zorundayım. Ya da onları güven ve huzura götürmeliydim, şimdi olduğu gibi.
Arkadamdan bağlanmış ellerimi hızla çözmeye çabaladım fakat boşaydı.
"Kapıda biri mi var demiştin?"
"Evet." Dedi William.
Var gücümle çığlık attım. Amacım içeriye birilerini çekmekti.
"Bağırın." Dedim.
Hepimiz bir ağızdan, canlı canlı kalbimiz yerinden sökülüyormuşçasına bir gürültü kopardık.
İçeriye iki kişi girdi dostlarım, iki insan. Bizden bir farkları yoktu. Tamamen insanlardı.
Ölüyormuş gibi bir yüz ifadesi takınıp bitkince, "L-lütfen bi-biraz su!"
Aslında bu cümle bir anlam ifade etmiyordu çünkü dilimizi bilmelerine imkân yoktu. Kullandığımız dil, ilk kıyametten sonra meydana gelmişti.
Sadece sarf ettiğim kelimleri hissetmelerini istiyordum.
Adamlardan biri yaklaştı, kısık sesimi daha iyi algılayabilmek için.
Yaklaştığı an bacaklarına attığım tekmeyle yere yığıldı. Jane adamın kafasını bacaklarının arasına alıp boğmaya çalışırken, diğeri elindeki kılıcı andıran şeyle üstümüze doğru koştu.
"İnsanlar havasız ne kadar yaşayabilir? Birkaç dakika. Belki üç. Sence arkadaşının ne kadar zamanı kaldı? Ya şimdi bizi bırakırsınız ya da arkadaşının nasıl boğulduğunu izlersin. Anlıyor musun? Beni durdurmak için o küçük metalden fazlasına ihtiyacın var." Dedim dişlerimi sıkarak.
Adam Jane'in bacaklarından kurtulmak için çırpınırken diğeri, "Savaş istemiyoruz. Burada sorunlarımızı kavgayla çözmeyiz." Dedi.
Adamın dilimizi konuşmasının getirdiği şokla Jane bacakalarını serbest bıraktı. Bunu fırsat bilen adam hızla kurtulup derin soluklar aldı.
"Beni anlamana sevindim, şimdi şunları çöz. Hiç misafirperver değilsiniz ve bu çok kırıcı!" Dedim alayla.
Kafamın içindeki ses hiç durmadan, 'bu nasıl mümkün olabilir?' diyordu. 'nasıl bizi anlayabilir ve konuşabilirler?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLUŞ VE YOK OLUŞ (G×G)
Science Fictionİnsan, her şeyin en kutsalı olduğu gibi, en kötüsüdür de. M.