Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu- Haydi Gel Benimle Ol
•
-Sen; aklım ve kalbim arasında kalan, en güzel çaresizliğimsin
Cemal SüreyaİSTANBUL/TÜRKİYE
Doğa ÖZTÜRKDakikalarca kapının önünde durmuş, hiç bir müdahalede bulunmadan sessiz ve sakince beklemiştim. Nereden bilebilirdim onlar için her şeyi herkesi karşısına alıp, fedakarlıklar yaparak kendini yapa yalnız bırakan onları canını verebilecek kadar çok seven annelerini bırakıp babalarıyla gitmek isteyeceklerini. Hayatımda en büyük ikinci yıkımı da o an yaşamıştım. Deren'in sadece koluma dokunduğunu ve kulağıma doğru bir şeyler fısıldadığını anlayabiliyordum. Gözlerim ve tüm algım Derin’le kızlardaydı. Nasıl beni bırakıp onunla gitmek isteyebilirlerdi? O odada ne konuşulmuştu bilmiyordum her ne konuşulduysa Derin'in kızları etkilediğini düşünüyordum. Yada kimi kandırıyorum ki öyle olmasını istediğim için bu ihtimale tutunma çabasındaydım. Lila ve Lina'ya kimse istemediği bir şeyi zorla yaptıramazdı tıpkı kararlarını hiç bir gücün değiştiremeyeceğini bildiğim gibi bunu da çok iyi biliyordum.
“Kadın şok oldu tabii haklıda.” Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.
“Beni bırakıyor musunuz yani?” diye sordum titreyen ses tonumla. “Size yalan söyledim diye bu adamla mı gideceksiniz gerçekten?” diye ekledim.
“Seni bıraktıkları falan yok bu şekilde davranarak onları üzdüğünün farkında mısın?” Duyduğum ses tüm sinir sistemime hitap ediyordu, dişlerimi sıkarak bakışlarımı Derin'e çevirdim. Her şeyin suçlusu o olduğu gibi kızlarımı da benden çalmaya cüret ediyordu. Bir adım atarak üzerine yürüdüm.
“Sana sorduğumu hatırlamıyorum!”
“Bende aksini iddia ettiğimi hatırlamıyorum ama üzerlerinde duygusal baskı kurmana da izin vermeyeceğim.” Duyduğum kelime ağzımın şaşkınlıkla aralanmasına sebep oldu. Ben öyle bir şey yapmıyordum. Bana duygu sömürüsü yapıp kızların vicdanına oynadığımı söylüyordu açıkça.
“Sen bunu nasıl söyleye biliyorsun? Çok acımazsın.” hayretle soludum. Deren araya girdi, "Birbirinize olan nefretinizi yalnız kaldığınız bir zamanda kusarsınız.” Diyerek çocukları işaret etti. Dudaklarımı birbirine bastırıp gelen kötü kelimeleri yutarak sustum. Deren haklıydı kızların önünde tartışmak gereksizdi. Gereksiz olduğu gibi bana karşı olan tutumları da sabit kalırdı. Aksi olduğunu göstermek istiyorsam kendimi tutacak ve Derin'le tartışma içerisine girmemeye çalışacaktım. Kızların gözünde o çok değerli olmalıydı görmedikleri babalarına karşı duydukları sevgi bana olan sevgilerinden çok daha fazlayken şimdi babalarının kim olduğunu biliyorlardı. Derin'e duydukları sevgi ne kadar büyüktür kim bilir?
“Babanızla mı gitmek istiyorsunuz?” diye sordum. Ağlamamak için kendimi zor tutuyor ayakta durmaya çalışıyordum. Lina yüzünü diğer tarafa çevirerek sözü kardeşine bıraktı. Lila'nın bakışları bana gereken cevabı vermişti. Diretsem, karşı çıksam neye yarayacaktı ki? Kızları daha çok üzmekten ileri gitmeyecekti. Başımı tamam anlamında salladım. Bunu istemiyordum ama aksini de dile getiremezdim. Titreyen ayaklarıma yürü komutunu verdim. Kızların yanına doğru yaklaştım. Gözleri ben hariç her yerde dolanan Lina'nın yumuşak saçlarına parmaklarımı geçirerek okşadım. Dudağımı saçlarının arasına bastırıp öptüm.
“Ne yaptıysam sizin için yaptım beni yalancı bir anne olarak bilmenizi değil anlamaya çalışmanızı istiyorum.” Dedim Lila'yı kollarıma alırken.
“Sadece bir kaç gün sonra bana geri döneceksiniz sizin yeriniz benim yanım.” Derin'e kızlarımı bırakmayacağımı açıkça gösterdim. “Bunu biliyorsunuz.” Şimdi gidebilirlerdi bensiz yapamazlardı bunu biliyordum. Sadece bana çok kızgın ve kırgınlardı hepsi bu. Derin Deren'e kızları aşağı indirmesini söyledikten sonra Deren kızların yanına geçip ellerini tuttu. “Hadi biz aşağı inelim bu sırada da gece yapacağımız pijama partisinin detaylarını konuşalım.”
“Parti mi?”
“Evet kız kıza çılgınlar gibi eğlenip dedi kodunun dibine vuracağımız bir gece.” Kızlar gitmek için can atıyormuş gibi gözükse de gözleri benim üzerimdeydi. Yine de kararlarının arkasında durarak Deren'i takip ettiler. Derin Deren ve kızlar gözden kaybolana kadar sessizliğini korudu. Sonra şimşek gibi çakan baktığını çarpıp insanın yüreğini telaşa düşürecek kadar korkutucu bakışlarını yüzüme çevirdi. Göz bebeklerinin ortasında bir karmaşa kavga vardı. Hisli olduğu kadar duygusuzdu da. Birden fazla duyguyu tek bir şeye nasıl sığdırabilirdi?
“İstedikleri kadar bende kalacaklar hiç bir şekilde zorlamayacak ve kızları etkilemeyeceksin. Sana ne kadar düşkün olduklarının farkındayım üzülmelerini asla istemiyorum bu yüzden istediğin zaman gelebilir yanlarında olabilirsin.” Dedi. Onun evinde işim yoktu nasıl olsa kızlarımı geri alacaktım. Burnumu havaya kaldırıp omuzlarımı dikleştirdim. Karşısında ezilmeyecektim beni düşünceli baba tavırlarıyla ezmesine de izin vermeyecektim.
“Kızlar evine geri dönecek sadece bir kaç gün Derin.”
“Lila ve Lina'nın isteği bizim istek ve arzularımızdan daha öncelikli neyi nasıl ne şekilde isterlerse öyle olacak. Umarım yeterince açıklayıcı olmuşumdur.”
“Bende yeterince açıklayıcı olduğumu düşünüyorum.” Meydan okuyan bir ifadeyle gözlerime baktı ve bir şey söylemeden arkasını dönüp uzaklaştı. Orada öylece durup gidişlerini izledim. Kapının kapandığını duyduğum an dizlerimin üzerine çöktüm. Yapayalnız kaldığımı terk edildiğimi hissediyordum. Beni gerçekten bırakıp gitmişlerdi son ana kadar içimde yeşerttiğim umuda öylesine sarılmıştım ki o umut şimdi paramparçaydı. Ya bir daha beni istemezlerse düşüncesi çok yaralayıcıydı. Kızlar olmadan çok eksiktim kalbimin ortasında nefesimi kesen koca bir boşluk oluşmuştu sanki. Ben babamın ölümüne alışırdım, sevdiğim adamın hakaretlerini yutar annemin beni görmezden gelmesine aldırış etmezdim her şeye alışır dayanırdım ama bu çok farklıydı ben buna ne alışabilir nede kabullenebilirdim. Söylediğim yalan ayağıma öyle bir dolanıp takla attırmıştı ki ben artık nasıl kalkacağımı hiç bilmiyordum.
🍂🍂
Salonun duvarlarını izledim. Duvarın renginin üç renkten oluştuğunu o an fark etmiştim mesela, deseninin değiştiğini duvardaki o renk cümbüşü olan tabloyu. İzlemelerim o noktadan başka bir noktaya kaymıştı. Halı deseni ilgimi çekmeyi başarmıştı. Uzun sayılabilecek bir süre o halıyı rengini ve iç içe geçmiş halkalı desenin göz yoran çizimini, daha sonra yemek masasının üzerinde ki çiçeğin ruhumdan çok daha canlı olan renginin güzelliğini...
Derin bir nefes aldım ve sesli bir şekilde bıraktım. Elimi şakağımda gezdirirken bir kaç saniye için gözlerimi kapattım. Çok yorgun hissediyordum bedenen değil ruhen bir yorgunluktu bu. Şuraya uzansam belki günlerce uyurdum belki de birileriyle konuşabilsem yüreğimde biriken sıkıntıyı birilerine anlatabilsem daha iyi hissedecek gibiydim. Herkes kendi derdindeydi kime gidebilirdim ki beni kendi annem dinlemez umursamazken arkadaşlarım mı umursayacaktı. Şu koca evin içinde annem olmasına rağmen yapayalnızdım. Babamla birlikte ölmüş gibi davranıyordu ne konuşuyor ne doğru düzgün yemek yiyor nede etrafında gelişen olaylar hakkında bir yorumda bulunup müdahale ediyordu. Nasılım ne yaşıyorum ne hissediyorum sormuyor sorgulamıyordu. Bu ağrıma gittiği kadar sinirlerimi de çok bozuyordu. Bakışlarımı yukarıya merdivenlere çevirdim. Evi mezara çevirmiş beni de o mezara gömmeye çalışıyordu. O lanet olası odaya giriyor çıkmak nedir bilmiyordu. Bazı şeyleri artık kabullenmeli yanımda olmalıydı. Burnumdan sesli bir soluk alarak yavaşça ayağa kalktım. Ruhu yıkılmış çocukları tarafından reddedilen bir anneydim, kırık ve öfkeliydim sakin olmazsam eğer tüm hırsımı beni görmezden gelen annemden çıkartacağıma emindim. Basamaklara tabanlarımı vura vura çıkıp annemin odasının olduğu kata gelince sakin olmak adına gözlerimi kapattım ve derin nefesler alıp verdim. Daha iyi olduğuma karar verdiğimde odaya doğru yürüyüp kapıyı açtım. Odanın içi zifiri karanlıktı. Yükselen homurtu sesi annemin bu ani girişimden hiç hoşlanmadığını gösteriyordu. Cama yaklaşarak perdeleri ortadan kavrayıp iki yana ittim. Gün ışığı içeriyi aydınlatırken yatağın üzerinde yüzünü koluyla kapatmaya çalışan anneme dizginlemeye çalıştığım öfke ile baktım.
“Kapat şu perdeleri başım ağrıyor!” diyerek sesini yükseltti.
“Kapatmıyorum.” Diye karşı çıktım.
“Rahat bırak beni kızım.”
“Buna yeterince izin verdim artık aramıza karış anne. Nasılım, ne yapıyorum bana yalandan bile olsa nasıl olduğumu sorsana artık!” yüzünü buruştururken yattığı yerden kalkmaya çalıştı.
“Ne öğrendin bir şeyler öğrenebildin mi sen onu söyle.” Güldüm.
“Babam değil mi?” başımı salladım beni de en az onun kadar sevip önemsemesi dışında başka hiç bir şey istemiştim. "Kızlar Derin'le gittiler onu tercih ettiler ne haldeyim bu senin umurunda olur mu? Söylesene neden yanımda olmak yerine şu lanet odaya kendini kapatıyorsun ki? Benim ne yaşadığımı neler hissettiğimi neden umursamıyorsun bana neden yardımcı olmuyorsun beni neden yapayalnız bırakıyorsun! Omuzlarımda taşıyamayacağım kadar ağır yük ruhumda beni yok etmeye yetecek kadar büyük derin bir acı var!” boğazım acıyıncaya kadar bağırdım. Altın sarısı saçlarını geriye tarar gibi attı. Bakışları çok donuk yüz ifadesi çok duygusuzdu.
“Sen başına ne geldiyse hak ettin kızları saklamanı sana kim söyledi? Gelmiş bana isyan ediyorsun. Kocaman kız oldun kendi başının çaresine bakabilirsin” Tokat yemiş gibi afallayarak geriye doğru sendeledim. Bu nasıl bir cümleydi böyle. Bir anne kızı hata yapmış bile olsa arkadasın da olup destek çıkardı. Ona sırt çeviremezdi, suçlamak yapılabilecek en kolay şey değil miydi zaten? Kolaya kaçıp zoru karşısına almaktan çekinen bir korkaktı benim annem.
“Acım bana yetiyor birde senin dertlerinle uğraşamam buna ne isteğim nede gücüm var.”
Bu ne tür bir acımasızlıktı? Dolan gözlerimi gizlemek adına başka bir tarafa çevirdim. Artık bu evde bu kadınla kalabileceğimi sanmıyordum. Tırnaklarımı avuç içime geçirip dişlerimi sıktım. Acımasızlığına rağmen onun aksine kötü bir şey söyleyip kalbini kırmak istemiyordum. Ben bunu düşünecek kadar onu önemsiyorken annemin benim için kılını bile kıpırdatmayacak olması ne acıydı.
“Sanırım gitsem iyi olacak.” Dedim. Gözlerini kapatırken, “Çözmen gerekenleri halledip dilediğini yapabilirsin kızım.” Dedi. Başımı belli belirsiz salladım. Babana bunu yapanı bul sana ne olduğu umurumda değil diyordu açıkça. Tek kelime etmeden odadan çıkıp kapıyı sessizce kapattım. Elimin tersiyle yanağıma yuvarlanan yaşı sildim. Kapının önünde bekleyen kadını fark ettiğimde, “Ben birazdan çıkacağım onunla ilgilen ilaçlarını aksatmasını istemiyorum. Gün içinde uyumak dışında her ne yapıyorsa adım başı bana haber vereceksin.” Dedim.
“Siz?”
“Beni anladın mı?”
“Nasıl isterseniz Doğa Hanım ama siz?” Sorusunu duymazdan geldim. Aklımda bin bir düşünceyle odama geçip fazla kıyafet getirmediğim için akıllılık ettiğimi düşünerek eşyalarımı ve kızların eşyalarını toparladım. Bir süre otelde kalmam çok daha sağlıklı olacaktı. En azından ben bir ev bulana kadar. Toparladıklarımı bir kenarı koyup hızlıca hazırlandım. O esnada çalan kapıyla adımlarımı kapıya çevirip kapıyı açtım. Hızlıca hole çıkıp merdivenleri indim çalışanlardan birisi, “Efendim misafiriniz geldi?” dedi. Misafirim mi? Birisini mi bekliyordum, hayır sanmıyorum.
“Misafir beklemiyordum kim?”
“Leyla Hanım.” Duyduğum isim biraz şaşırmama neden olmuştu. Uzun zamandır görüşmediğim çok yakın arkadaşımdı. Yani bir zamanlar öyleydi. İnsanlarla arama set çekerken buna Leyla'yı da dahil etmiştim. Bu onu kırdığı kadar öfkelendirmiş bana karşı olan tutumuyla birlikte tavrını da değiştirmesine neden olmuştu. Eskisi gibi değildik ne ben nede o. Artık toy da değildik.
Çalışanın hemen arkasında Leyla göründü. Sevimli yüzü tanıdığım çok çok yakından tanıdığım o sımsıcak ifadesi...
Bir o kadarda mesafeli bakışları.
“Merhaba?” dedi. Yumuşak ses tonuyla bir adımla bana yaklaşırken. Gülümsemeye çalıştım bu şu an için zor bir durumdu. Sadece başımı sallayıp, “Merhaba Leyla.” Dedim. Tıpkı onun gibi uzak ve mesafeli. Ellerini uzun mantosunun cebine sokup omuzlarını kaldırıp indirdi.
“Ben baş sağlığı dilemek için gelmiştim. Biraz geç oldu ama yurt dışındaydım anca gelebildim. Aysel Abla nerede iyi mi? Buradaysa eğer onu görmek istiyorum.” Dedi.
“Annemin iyi olduğunu söyleyemem odasında gerekmedikçe çıkmıyor kimseyle görüşmüyor ama sen yine de yanına çık istersen seni görmek belki iyi gelir.” Dedim. Başını tamam anlamında salladı.
“Sen nasılsın?” diye sordu bu defa. Yüzümde buruk bir tebessüm belirdi.
“İyi olmaya çalışıyorum.”
“Daha iyi olacaksınız.” Başımı bilmiyorum anlamında salladım. İşaret parmağıyla merdivenleri gösterdi.
“Ben Aysel Ablanın yanına çıkayım o zaman sonra konuşuruz.”
“Tabii olur. Sana eşlik edeyim sonrasın da dışarı çıkacağım.” Onu yolcu edemeyeceğim için bu bilginin altını çizdim.
“Bir kahve içeriz diye düşünmüştüm.” Beklemediğim bir teklifte bulunmuştu. Normal şartlarda olsa keyifle kabul ederdim ama şu anki durumum buna elverişli değildi. Biran önce bir otel ayarlayıp yerleşmem gerekiyordu.
“Bunu başka bir zaman yapalım mı biraz işlerim var.”
“Elbette.” Leyla'ya annemin odasına kadar eşlik ettim o annemin odasına girerken bende eşyalarımı alarak evden çıktım. O an evin kasvetinin yüreğimi esir aldığını dışarı çıkınca fark edebilmiştim. Şimdi gerçekten nefes aldığımı hissediyordum yüzümü yalayıp geçen o serin yumuşak rüzgarın tenimi gıdıklayan hissi... İşte bu her şeyi açıklıyordu. Korumalardan birisi hemen yanıma gelirken bir diğeri ise arabayla önümde durdu. Yanıma gelen çalışan kapımı açıp binmemi bekledi. Bu güzel havada yürümeyi ne kadar istesem de acele işlerim olduğunu kendime hatırlatarak arabaya bindim. Sonrası fazla uğraşmadan otel bulmuş ve yerleşmiştim. Otelin camından gözüken mükemmel deniz manzarasını izleyerek kızlarımı düşünüyordum. Ne yapıyorlardı acaba? Deren'in kızlarla ilgileneceğine emindim. Peki kızlar ve Derin? Onlar ne durumdaydı. En çok bunu merak ediyordum. Onun yanında olabilirlerdi şimdilik onu seçmişte olabilirlerdi ama hemen baba kız ilişkisi kurabileceklerini düşünmüyordum. Bunun için zamana ihtiyaçları vardı...
Bir şeyler yemem gerektiğine karar vermiş fakat gelen yemeğe dokunamamıştım. Acıktığımı hissettiğim halde yiyemiyor ağzıma aldığım küçük lokma büyüyor ve beni boğacakmış gibi hissetmeme neden oluyordu. Kendime bir fincan kahve yapıp midemi bu şekilde bastırmaya karar verdim. Keyif ve iştahla içebileceğim yegane şey olduğunu söyleyebilirdim. Televizyonu da açarak karşısına geçtim. Kanalları tek tek gezip izleyebileceğim bir şeyler aradım ne yazık ki büyük bir hüsranla aradığımı bulamayıp kapattım. Fincanı yatağın yanında bulunan küçük berjerin üzerine koyup yatağa uzandım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama tahminime göre gece yarısı olmamıştı belki dokuz belki de ondu. Kızlarımı düşünüyordum bununla birlikte düşünmem gereken çok şey vardı fakat zihnim yorgundu tıpkı bedenim gibi. Uyumak istiyordum... Gözlerimi kapatmamla telefonun çalması bir oldu. Yattığım yerden hızlı bir şekilde doğrulup telefonu aldım. Ekranda Deren'in ismini gördüğüm an yüreğim panik ve korkuyla doldu. Aramayı hemen yanıtlayarak kulağıma tuttum. Deren'in tiz telaşlı sesi kulağımı doldurdu.
“Hemen buraya gelmen lazım!” ayağa fırladım.
“Ne oldu kızlar iyi mi?”
“Abim Serkan’ı öldürecek hemen gelmelisin lütfen.” Başka bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapatıp üzerime bir şeyler alarak koşar adımlarla odadan çıktım. Kesin öğrenmişti. Serkan'ın kızları bilip sustuğunu kesinlikle öğrenmişti. Sonradan pişman olacağı bir şey yapmadan önce yetişmem gerekiyordu. Asansörü beklemeye vaktim yoktu merdivenleri hızla inip otelden büyük bir telaş ve endişeyle çıktım. Kızları korkutacak şekilde davranmamasını psikolojilerini hesaba katarak hareket etmiş olmasını diliyordum aksi taktirde bunu ona ödetirdim. Hemen bir taksi çevirdim ve gidene kadar içim içimi yemişti. Taksi Derin’in evinin önüne yaklaştı araba durmadan kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Taksicinin arkamdan seslendiğini duyabiliyordum ama umursamadım. Korumaların açtığı kapıdan içeri girdim ve bahçeyi hızla geçtim. Kapı daha ben çalmadan açıldı karşımda korkudan tir tir titreyen Deren belirdi. Eli yüzü bembeyazdı.
“Neredeler?”
“Abimin odasında korkudan giremiyorum.” Dediğinde boğazımın düğümlendiğini hissettim.
“Kızlar?”
“Kış bahçesindeler yalnız değiller merak etme annemle babam yanlarında sen Serkan’ı abimin elinden kurtar şu evden çıkmasına yardımcı ol yoksa öldürecek onu.”
Ağlamaya başladı. Derin’in odasının nerede olduğunu biliyordum Deren'in yol göstermesine gerek duymadan hızlı adımlarla basamakları çıkıp seslerin yükseldiği odaya doğru koştum. Derin'in bağrışları tüm bir holü kaplamıştı. Kızların sesleri duymadığını varsaymak istiyordum aksi halde kızlarla aynı evdeyken bu kadar saçma sapan davrandığı için asıl rezilliğin büyüğünü ben çıkartacaktım. Kapıyı sertçe iterek içeriye girdim. Karşılaştığım manzara bir anlığına olduğum yerde duraksamama neden olmuştu. Böylesi korkunç manzarayla karşılaşmayı beklemiyordum.
“Sen iki yüzlü şerefsizin tekisin Serkan!” Serkan'ın yüzüne inen yumruk beni de kendime getirmişti. Serkan’ın bedeni masanın üzerine yığılmış kendini toparlayamadığı için masanın üzerinde ne varsa kendiyle beraber yere düşmüştü.
“Ne yapıyorsun sen!” Serkan için kalbim korkuyla atarken Derin'e öfkelenen bir tarafım vardı ki git gide akıl almaz bir hızda büyüyordu. Derin yerde yatan Serkan'ı yakasından kavrayarak tek hamlede ayağa kaldırdı. Onlara doğru koştum ama Derin'i Serkan'ın üzerinden almak neredeyse imkansızdı arada boşluk yaratmaya çalışıp oluşturduğum boşluğa girmeyi denedim belki bu sayede aralarına birazda olsa mesafe girerdi.
“Bırak!” İlk iki denemem başarısızla sonuçlanmıştı. Serkan'ın gözlerindeki o ifadeyi gördüğüm zaman son bir güçle tekrar denedim ve bu defa başarmıştım.
“Bıraksana çocuğu lanet olasıca!”
“Sen karışmayacaksın bana bildiği halde susmak ne demek bunun hesabını verecek!” Omuzumu tuttu ve beni aradan çekmeye çalıştı. Tek hamlesiyle onlardan bir kaç adım uzağa itilmiştim bile. Derin'e dehşetle baktım gözü dönmüş adamın elinden arkadaşımı nasıl kurtaracaktım? Serkan boğuluyormuş gibi ses çıkartarak çırpınmaya başladı. Ellerimi Derin'in ellerine yerleştirip boğazından itmeyi denedim ama imkansızdı. Deren yardım etmek yerine sadece çığlık atıyordu.
“Öldürecek misin bırak. Suçlu arıyorsan benim Serkan’ı bu konuya karıştırma. Ondan susmasını ben istedim ben!”
“Sıra sana da gelecek zaten bekle.” Ve ardından Serkan'ın yüzüne bir yumruk indi. Bu şekilde olmayacağına karar vermiştim ve Derin'e onun gibi karşılık vermem gerekiyordu. Öğrendiğim onca hareket ellerimi parçaladığım o kum torbalarının hatırına bunu denemeliydim. Derin'in arkasına geçip kolumu boynuna dolayıp diz kapaklarımı arka diz boşluğuna vurdum. Bir an ne olduğunu anlamayarak afalladı. Masanın yanında ki küçük dolabın üzerinde gözüme kestirdiğim şişeye uzanabilmem için tek bir hareket daha...
Derin yarı baygın halde yatan Serkan'ı bırakıp bana odaklandı. Kolunu arkaya atarak omzumdan kavrayıp hiç güç uygulamadan beni üzerinden savurdu. Tamda istediğim noktaya şişeyi kaptığım gibi bir an bile düşünmeden kafasına geçirdim. Boş şişe ki boş olduğu için dua etmeliydi parçalara bölünüp üzerinde tuzla buz oldu. Deren ellerini ağzına kapatıp irileştirdiği gözleriyle gerçekleşen sahneyi izliyordu.
Derin, “Aptal mısın?” diye haykırırken başını tutarak bana bakıyordu. Canının yandığı çok belliydi, gözlerinde ki o şaşkın ifadeyi de anında kapmıştım. Omuz silktim, “Bunu sen istedin.” Tüm öfkemi ondan çıkartacaktım. Kendime engel olamayarak kasıklarına sert bir tekme attım inleyerek feryat edişini zevkle dinledim. “Siktir!” Yüzüme yapışan saçları geriye itip, “ Oh be.” Dedim. Derin duruşundan ödün vermemek için bir köşede sessizce acısını yaşarken yerde yatan Serkan’ın yanına eğildim. Rengi benzi atmış nefes almaya çalışıyordu. Buna inanamıyordum onu öldürmeyi mi düşünüyordu.
“Çocuğu getirdiğin hale bak.” Dişlerimin arasından öfkeyle tısladım.
“Ne olursa olsun bana gelecekti ona arkadaşım demiş her şeyimi paylaşmışsam bana gelip söyleyecekti bunu hakketti.”
Serkan konuşmayı deniyordu ama başaramıyordu Derin kendini kısa sürede toparlamıştı, göz ucuyla bize doğru geldiğini gördüm ve hemen önüne geçerek yapacağı herhangi bir hareketin önüne geçerek engel oldum.
“Dur artık amacın öldürmek mi?” Derin omzumun üzerinden Serkan'a baktı sanki bir rüyadan uyanır gibi irkildi ve yüzünü ekşitti. O Serkan'a bakarken benim gözüm şişeyi vurduğum yere kaydı. Beyaz gömleğinin yakasına damlamış o kırmızılığı gördüğüm an kalbim sıkıştı ve yüreğimi derin bir pişmanlık sardı yine de duruşumdan ödün vermedim. Ne telaş ne panik nede bir umursama belirtisi.
“Yıkıl gözümün önünden yoksa seni elimden kimse alamayacak.” Deren yanımıza gelerek gitmemek için direnen Serkan'ı zorlukla odadan çıkarttı. Konuşa bilseydi eğer konuşurdu ama konuşabilecek durumda değildi. Giden adamın arkasından büyük bir üzüntüyle baktım. Annesi onu o halde gördüğü zaman ne kadar korkacaktı, ne kadar üzülecekti bir annenin kalbini bu şekilde üzmeye ne hakkı vardı?
“Sen gerçekten ne yaptığını sanıyorsun? Hiç mi annesini düşünmüyorsun o yaşlı kadın oğlunun bu halini görünce ne hissedecek Derin?” Diyerek bağırdım.
“Onu bunu boş ver asıl sen ne yapıyorsun?” Az önceki gösterimden bahsediyor olmalıydı. “Başımda şişe patlatıyorsun ve,” kasığını gösterdi.
“Az bile yaptım bir şekilde durdurulmak zorundaydın Derin ya bizim arkadaşımız Serkan yediğin içtiğin ayrı gitmeyen adam ne hale getirdin. Nasıl bu kadar ileri gidebilir nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun? “ Elini havaya kaldırdı.
“Orada dur o benim şu saatten sonra arkadaşım falan değil seninle birlikte arkamdan iş çeviren kalleşin teki sadece beni anlıyor musun? Seninle bir olup bana yalan söyledi!” Parmaklarımı saçlarımın arasına geçirip sertçe çekiştirdim. Gözüm hala başına kayıyor dokunmamak için kendimi zor tutuyordum. Acaba canı acıyor muydu?
“Ondan bunu saklamasını ben istedim, hem sen kızların olduğu ortamda kendini nasıl kaybedebiliyorsun? Onları böyle mi düşünüyorsun?”
“Senin gibi mi ha? Senin düşündüğün gibi mi?” başımı iki yana salladım o bu haldeyken onunla laf dalaşına girmek tam bir aptallık olurdu. Sakinleştiği zaman bu yaptığı terbiyesizliği burnundan fitil fitil getirecektim ama şimdi olmam gereken yer kızların yanıydı. Onları burada yalnız bırakmamam gerektiğini şimdi çok iyi anlıyordum. Şansım varsa ikna eder ve buradan biran önce giderdik aksi halde kızları yalnız bırakmaya hiç niyetim yoktu.
“Burada kalacağım.” Dedim lafı hiç çarpıtmadan direk söyledim. Yüzünde yakaladığım ve anında kaybolan şaşkınlığa takılmadım çünkü ne düşündüğünü biliyordum.
“Kalmamakta kararlı olan sen fikrini ne değiştirdi.” Doğruyu söylemek yerine, “Kızlardan uzak kalmak istemiyorum.” Dedim. Korkunç görünüyorsun bu halde kızları seninle yalnız bırakamam diyemedim.
“Sebebin bu yani?”
“Başka ne bekliyorsun bilmiyorum ama bu evet.” Sadece gözlerimin içine sebebini bu şekilde öğrenebilirmiş gibi baktı. Göz kontağını bozan ben oldum.
“Kızlar seni bu halde görmesin,” dedim başını işaret ederek. Derin beni göz hapsinde tutmaya devam ederken eğilip önce yerdeki dağınıklığı toparladım.
“Öyle bakacağına ilk yardım malzemelerin nerede çıkart burayı hallettikten sonra başına bakacağım.” Dedim. Sıradan bir şeyden bahseder gibi.
“Bırak kızlardan birisine söylerim halleder. Vicdan mı yapıyorsun?”
“Sana mı? Hah. Benimkisi sadece yaptığın gibi temizle anlamında.” Güldüm.
“Gayet iyiyim senin yardımın olmadan da halledebilirim.”
“Ona hiç şüphem yok taş kafalı adamın tekisin sana kolay kolay bir şey olmaz.” Dedim. Gülümsedi.
“Öyle mi diyorsun?”
“Evet öyle diyorum.”
“İyi bunu bir gün gerçekten nefesim kesildiği zaman kendine hatırlatırsın ölümsüz değilim nede olsa ve inan bana bu taş kafam şu an oldukça acıyor.” Kurduğu cümlenin anlamını idrak etmem uzun sürmedi. Bunu anladığım zaman ise oracıkta benim nefesim kesilecekti. Derin'in olmadığı bir dünya nefes almadığı bir dünya. Kalbinin atmadığı bir yaşam. Düşünmek bile canımı yakmaya yetmişti. Gözlerim neden acıyordu, burnumun direği neden sızlıyordu şimdi.
‘Kendine gel kızım’ diye içimden kendimi telkin ettim.
Çalışma masasının çekmecesinden bir şeyler çıkartıp koltuğa oturdu. Yanını işaret ederek, “Madem bu kadar ısrar ediyorsun buraya gel ve pisliğini temizle o halde.” Tek kaşımı havaya kaldırdım. “İstemediğini sanıyordum?” diye sordum. “Az önce yardımına ihtiyacım yok gibi şeyler zırvalıyorsun yanlış mıyım?”
“Vazgeçtim buraya gel.”
“Gelir misin? Kibarlıktan hiç nasibini almadın mı sen?”
“Buraya gel Doğa. Kızların beni böyle görmemesi konusunda seninle aynı fikirdeyim uğraştırma.”
“Bende sana pansuman yapmaktan vazgeçmiş olabilirim teklif ettiğimde kabul etseydin.”
“Öyle mi?” Omuzlarımı dikleştirip çenemi havaya kaldırdım.
“Öyle.” Derin malzemeleri aldığı çekmeceye büyük bir sakinlikle geri koyarken, “Kızlar bana ne olduğunu sordukları zaman onlara bana yaptığını aynı şu,” dairesel hareketlerle yüzümü işaret ederek, “İfadeyle anlatırsın olur mu?” dedi. Ayağımı sertçe yere vurdum. Tırnaklarımı avuç içime geçirdim.
“Beni tehdit etme sakın!”
“Ben tehdit etmem sadece uyarırım tatlım.”
“Tatlım derken?”
“Küçük panter?”
“Fazla mı sert vurdum acaba? Küçük çaplı bir beyin travması geçiriyor olabilir misin?” ciddi ciddi sordum.
“Şu halimle bile senin şu anki durumundan çok daha sağlıklı ve formumda gözüktüğüme emin olabilirsin.” Bana ne demek istemişti bu şimdi?
“Biliyor musun adi herifin tekisin.” Dedim. İşaret parmağımı üzerine doğru sallarken, “Aynı zamanda da dengesiz ve öküzsün.” Diye ekledim.
Umursamaz bir tavırla, “Başka?”
“Seni öldürmek istiyorum!” sadece güldü. Üstten üstten bakışlarıyla beni yanına davet ederek. “Artık gelecek misin?” Yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim adımlarımı zemine vura vura yanına gidip çekmeceyi sertçe açıp aynı hareketlerle malzemeleri masanın üzerine çıkarttım. Ona doğru eğildim, beze ilacı dökerken kötü kötü bakışlar atmayı da ihmal etmiyordum. Ben iki büklüm olmuş ona pansuman yaparken onun keyfi gayet yerindeydi.
“Biraz yardımcı mı olmaya nedersin belim koptu!” elinin belimden geçtiğini hissettim.
“Tabii olurum.” Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi onun kucağında buldum. Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken kalbim bu temas ve duruşla hızını arttırıp dört nala koşan atlar gibi çılgınlar gibi çarpmaya başladı. Onun gözleri ise kapalıydı yüzünde anlam veremediğim bir sakinlik vardı.
“Ne yapıyorsun sen?” diye soludum şaşkınlıkla. Ellerim havada başının hemen yanında duruyordu.
“Yardım et dedin?”
“Yardım istedim beni kucağına oturt demedim.” Kesinlikle çok sert vurmuştum.
‘Daha önce bunu neden yapmadık ki?’ diyen iç sesimi tokatlamak istedim.
“Konuştuğun kadar elin çalışsaydı şimdi çoktan bitmişti biliyorsun değil mi?” burnumdan tıslar gibi soluk bırakıp bezi başına bastırdım biraz sert bastırmış olacaktım ki belimde ki elinin tutuşu sertleşti.
“Yavaş!”
“Daha ne kadar nazik davranabilirim?”
“Oymak istiyormuş gibi değil de orada bir yara olduğunu kendine hatırlatarak hareket et.” Sustum ve işime odaklandım. Tek istediğim biran önce pansumanı bitirip şu durumdan kurtulmaktı. İkimizden de ses çıkmadı ne o konuştu nede ben. Her şey benim için oldukça zordu. Sanki önemli bir ameliyata girmiş gibi hissediyordum kendimi. Oymak istiyormuş gibi değil de ciddi bir kesik varmış gibi davranıyordum tamda istediği gibi.
“Doğa,”
“Evet?” sonunda bitmişti yarada o kadar büyük değildi gayet iyi gözüküyordu. Sadece biraz zedelenmişti hepsi o kadar.
“Can kim?” diye sorduğunda ellerim dondu ellerimle beraber tüm bedenim kaskatı kesilmişti. Cevap verecekmiş gibi dudaklarımı araladım ama o sırada koridorda duyulan adım seslerine ilaven kızların sesiyle Derin'in kucağından hızla kalkıp ona da toparlanması gereken bir bakış attım. Beni bu soruya cevap vermekten kurtaran kızlar olmuştu. Benim asıl anlam veremediğim neden cevap veremediğim di. Sonuçta hayatımda gelişen olan olacak olan hiç bir şey onu ilgilendirmezdi. Peki o neden sormuştu? Bunu öğrenebilmeyi o kadar isterdim ki. Derin ağır hareketlerle ayağa kalktı. Dağılan gömleğinin yakasını ve kollarını düzeltti. Yerdeki cam kırıklarını ayakkabımın ucuyla göremeyecekleri bir noktaya ittim.
Kapı usulca açıldı ardından Lila'nın Derincim diyen sesini duydum.
“Hu huuu Derincim?” Bakışlarımı cam kırıklarını topladığım noktadan ayırıp kızların burada ne aradığımı sorgulayan yüzlerine çevirdim. Beni burada görmeyi beklemedikleri için şaşırmış olmalılardı ki yüz ifadeleri de bunu açıkça belli ediyordu. Lina gözlerini kaçırıp yüzünü başka tarafa çevirirken Lila, “Anne ne yapıyorsun burada?” Diye sordu. Bana küsken bile benimle konuşan güzel kızım. Lina gibi değildi birbirlerinden o kadar farklı karaktere sahiplerdi ki. Yine de Lina'nın gözlerinde beni gördüğü zaman oluşan o ifadeyi yakalamıştım. Beni gördüğüne sevinmişti, sevinmişlerdi... Her ne kadar Derin babaları ve o insanlar akrabaları da olsa onlar için yabancıydı. Benim burada olmam tanıdık bir yüz iyi hissettirecekti. Arkalarından Derin'in anne ve babası göründü. Derin’e ve bana kısa ama etkili olduğunu düşündükleri bir bakış atarak sadece kızlara ithafen iyi geceler dileyerek gözden kayboldular. Tavırları hiç hoş değildi.
“Anne?”
“Ben çağırdım Annenizin burada olmasını istersiniz diye düşündüm.” Derin ortaya mantıklı bir açıklama attı. Lina hiç oralı olmazken Lila sadece omuz silkmekle yetindi. Derin saatte baktı. Yüzünde oluşan eşsiz gülümsemeyle ki bana bile böyle bir tebessüm bahşetmemişti hiç kızlara yaklaştı, dikkatli ve kendinden emindi.
“Saat siz küçük kızlar için oldukça geç oldu.”
“Yani kısaca uyku vaktiniz geldi doğru yataklara mı demek istiyorsun Derincim?” Derin küçük bir kahkaha atıp başını salladı.
“Ama biz nerede uyuyacağız ki odamız yok bizim.”
“Odamı sizinle paylaşmaktan keyif duyarım yarın oda işini de halledeceğimden emin olabilirsiniz?”
Lina kocaman gülümseyerek, “Beraber mi uyuyacağız?” diye sordu coşkulu bir sesle. Lila'nın da Lina’dan kalır yanı yoktu.
“Evet,” dedi Derin Lina'nın önüne gelen sarı tutamı kulağının arkasına sıkıştırırken.
“Peki annem?” İrkildim. Şimdi üç çift göz benim üzerimdeydi. Derin, “Misafir odasında.” Kalacak, sadece benim duyabileceğim bir tonda, “Küçük panter.” Dedi. Başımı olumlu anlamda salladım. Kızların yüzü düşmüştü yada bana öyle gelmişti bilemiyorum. Derin kızları odadan çıkartırken iyi geceler bile dilememişti. Bir süre orada öylece dikilmiş sonra Derin'in misafir odasında ama hangi odada kalacağımı bile göstermediği odayı kendi çabamla bulmaya çalıştım. Derin'in odasının olduğu katta hemen karşı çaprazındaki odaya girdim. Kızlara yakın olmak istiyordum. Şu an ne durumda olduklarını çok merak ediyordum. Bir ara merakıma yenilip bakmayı düşünmüş sonra bundan hemen vazgeçmiştim. Deren'e bakmak için çıkacaktım evin içi çok sessizdi belki uyuyordur diye düşünerek bundan da vazgeçmiştim. En iyisinin uyumak olduğuna karar vererek yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım. Uykuyu beklemeye ihtiyacım yoktu çünkü o rahatlatıcı karanlık beni saniyeler içinde bulmuştu...
🍂🍂
Evdekiler sabah erken uyanmıştı bende onlara uyum sağlamıştım. Kahvaltı çok gergin geçmişti ne kızlarla nede Derin'le alakalı bir durumdu bu. Melek Abla ve Şahin abinin bana karşı olan soğuk ve itici tavırlarıydı ortamı geren. Durumları öğrenmişlerdi kızları sakladığım içinde beni suçluyorlardı. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi ki onların ne düşündüğü gram umurumda değildi. Kimse benim neler yaşadığımı bilmeden beni yargılayamazdı.
Deren Abisiyle konuşmuyordu, kahvaltıya kalmamış arkadaşlarıyla dışarıda yapacağını söyleyerek gitmişti. Şahin Abi ve Melek Ablada kahvaltı faslından sonra çıkmışlardı. Kızlar benimle hala konuşmuyordu Derin onları alarak yukarıya çıkmıştı. Anlamadığım bir şekilde evde bir telaş oluşmaya başladı. Burada oturup izlemektense yukarıya çıkıp kendi gözlerimle görmek daha mantıklı gelmişti.
Kahkaha sesleri kızların kuş gibi şakıyan cıvıltılarına karışan Derin'in muzip ses tonu. Başımı aralık kapıya doğru uzattım. Ne yaptıklarını anlamam uzun sürmedi. Gözlerimi oldukça büyük olan boş odada gezdirdim. Derin'in dün gece bahsettiği gibi kızlar için evde bir oda hazırlanıyordu.
“Çok güzel olacak Derincim!” Lila sevinçle ellerini çırparak her zaman olduğu gibi etrafına gülücükler saçtı. Derin Lila'ya göz kırparak Lila'nın hayranlıkla ona bakmasına neden oldu. Bana gözlerinin ucuyla bile bakmazlarken ona böylesi hayranlık dolu bakışlar atmaları canımı sıkıyordu.
“Şuraya da küçük pembe bir koltuk önüne tatlı bir puf kabarık ve bir sürü oyuncak!” Lila çok mutlu görünüyordu.
“Sen ne diyorsun Lina?” Lina Lila kadar hoşnut değildi. Derin kızların tek bir rengi seveceğini düşünerek sadece pembe almıştı.
“Pembe seviyorum ama çok da sevdiğim söylenemez. Ben mavi seviyorum,” dedi Lina somurtarak. Derin Lina'ya kısa bir bakış attı ve sonra orada olduğumu geldiğim andan beri biliyormuş gibi gözlerini bana çevirdi. Bu bilgiyi bilmediği içinde beni suçluyordu bunu bakışlarındaki ifadeden anlamak mümkündü. Dik dik ona bakarak karşılık verdim. Derin gözlerini benden ayırmadan cebinden telefonunu çıkartarak arama yaptı anladığım kadarıyla Lina'nın gönlünü de yapacaktı. Lina büyük odanın içinde geziniyor Lila da onu takip ediyordu.
“Bence çok güzel olacak Lina biraz gülümse,”
“Pembeye boğulacağız çok güzel gerçekten.”
“Ne kadar güzel işte tam da istediğim gibi bir oda!”
“Neden sadece senin sevdiğin renk yapılıyor sonuçta bu odada sadece sen kalmayacaksın.”
“Çünkü Derincim öyle istemiş, şikâyet etmek yerine keyfini sürelim Lina.” Dedi Lila Derin'in yanına giderken.
Derin yumuşak bir sesle, “Ben bilmiyordum sormak aklıma hiç gelmedi güzelim ama şimdi söyledim mavi getirecekler. Boya gelene kadar duvarın yarısını pembeye boyamaya başlayalım mı?” dedi. Lina'nın yüzü anında aydınlandı.
“Mavide mi olacak?” Derin gülümseyerek başını salladı.
“İkinizin odası ve sizin istediğiniz şekilde olacak iki rengin ise farklı bir hava katacağını düşünüyorum.”
“Çok teşekkür ederim.” Dedi aynı hayranlık dolu bakışları Lina Derin için sergiliyordu. Derin bir nefes alıp verdim. Derin için orta yolu bulmak bu kadar kolaydı kızları gülümsetebilmekte öyle. Uzak bir köşede onları izliyordum her ne kadar aralarına katılmak istesem de tepkilerinden çekiniyordum. Derin kendi evinde kızlar için ayrı bir oda istemişti. Bana hiç sormadan ve izin almadan. Ses çıkartmadıysam kızları düşündüğüm ve hala benimle konuşmadıkları içindi. Kendimi affettirmeye çalışırken aksine davranmam mantıksız bir hareket olurdu. Yüzüme çarpan şeyle bir anlık afallayarak geri sıçradım.
“Ne yapıyorsun ya?” Neler olduğunu anlamaya çalışarak yerdeki boya tulumuna baktım ve daha sonra Derin'e onu öldürmek istediğimi anlatan bir bakış attım.
“Orada durup izlemeyi düşünmüyorsun herhâlde, kımılda.” Kızlar başka bir noktaya bakıp kıs kıs gülerken Derin'in çocuksu hareketine karşın ses tonu ve yüz ifadesi oldukça ciddiydi.
“Evet burada durup izleyeceğim var mı bir diyeceğin?” kafa tuttum. Başını salladı, “Var.”
Başımı salladım. “Neymiş o?”
“Gidip şu tulumu giyin ve sonra gelip bize yardım et.” Dedi itiraz istemeyen ses tonuyla. Daha fazla istemiyorum oyunlarına girmeyecektim ama aralarında olmak için can attığımı da gösteremezdim. Tulumu yerden alarak odadan çıktım.
“Annem çok inatçı.” Dedi Lila kıkırdayarak.
“Boya yapmayı da bilmez,” dedi Lina kahkaha atarak.
“Sizi duyuyorum.” Diyerek bağırdım. Kızlar anında sus pus oldular. Derin kızların bıraktığı yerden olaya el atarak, “Gerçekler duyulması için konuşulur.” Dedi alttan alttan bana laf sokuyordu. Kaldığım odaya geçerek hazırlandım saçlarımı tepeden topuz yaparak yanlarına geçtim. Derin ve kızlar çoktan boyaya başlamıştı. Üçü birlik olup beni dışlarken bana bıraktıkları kısma geçtim ve onlara alıngan bir tavırla bakarak fırçamı kovaya batırdım. Derin omzunun üzerinden bana kısa bir bakış atıp yarım ağız gülümsedi. Ona ters ters bakarak karşılık verdim. Utanmasam dil bile çıkartabilirdim o kadar içerlemiştim bu duruma.
“Güzel boya yoksa tekrar tekrar istediğim gibi olana kadar boyatırım.” Kızlar Derin'e bakarak güldüler. Bu durumda neden bu kadar eğlendikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sırf ağzıma geleni söylemiyorsam onlar burada oldukları içindi ve hala gülmeleri devam ediyordu. Ben bunda eğlenecek bir şey görmüyordum oysa ki. Aksine öfkeden o üçü de dahil her yeri boyadan geçirebilirdim. Derin ve kızlar aralarında fısıldaştıktan sonra önlerine dönüp işlerine koyuldular.
Ben aynı yerde saatlerdir oyalanırken onlar hem sohbet ediyor hem de eğlenerek boyama yapıyorlardı. Omzumun üzerinden tekrar onlara bakma isteği duydum. Derin Lina'nın arkasında fırçanın gövdesini tutmasına yardım ederek ona boya yaptırıyordu hemen yanlarında Lila'nın kıskanç bakışlarının hedefinde olduklarından bir haber. Lila'nın bakışlarından olay çıkartacağını anlamıştım ki elini boya dolu kovaya soktu o elini ise Lina'nın saçına ve yüzüne bulaştırdı.
“Aaaaaa gözüm.”
“Oh canıma değsin.”
Derin sakin ve bir o kadarda afallamış bir ifadeyle, “Kızım neden yaptın bunu?” diye sordu. Neden olabilirdi onu kıskanmıştı.
“Lila!” diyerek bağırdım elimden fırçayı atıp yanına gittim. Derin Lila'nın yaptığı şeyi idrak etmeye çalışırken Lina ve Lila çoktan birbirlerine girmişti bile. Uzun zamandır görmediğim görmekte istemediğim bir manzaraydı ve şu an tam olarak büyük bir hararetle gerçekleşiyordu.
“Bırak saçımı pislik!”
“Sen çok kıskanç bir kızsın Lila şu halime bak her yerimi boya yaptın. Senin o saçlarını koparacağım!”
“Sen bana hiç bir şey yapamazsın asıl kıskanç olan sensin. Anne bırak beni.”
“Hemen kardeşini bırakıyorsun!”
“Ahh ayağım.” Gözlerim Lila'nın yaptığı hareketle irileşti.
“Tekme atmayı kes ve hemen kendine gel Lila.” Derin Lila'yı zapt etmeye çalışırken alışık olmadığı manzara yüzünden oldukça afallamış görünüyordu ne yapacağını pek bilmiyordu. Buna alışsa iyi olurdu artık bu gibi durumlarla sık karşılaşacaktı.
“Leo'yu elimden aldığın gibi babamı da alacaksın değil mi seni mahvederim.”
“Benim gibi bir hanımefendi dururken Leo senin gibi cadalozu ne yapsın ona da hak vermemiz gerekiyor. Hem senden daha güzelim bırak saçımı cimciklerim kolunu!”
Konu nasıl Leo'ya gelmişti bilmiyordum ama Lina Lila'nın damarına basacak noktayı çok iyi biliyordu.
“Leo benim babamda benim duydun mu beni sarı çıyan.”
“Bir dakika Leo kim, kim bu Leo denen çocuk.” Derin'e, ‘gerçekten mi’ der gibi bakıyordum. Şimdi önemli olan Leo'nun kim olduğu muydu?
“Tamam yeter bu kadar.” Derin Lina'nın canını yakmadan saçlarını Lila'nın elinden kurtarıp Lila'yı da kucağına alıp diğer tarafında tutarak kavgayı sona erdirdi. Lina soluk soluğa kendini yere bırakarak dağılan saçlarını düzeltmeye girişti.
“Bir daha sakın kardeşine bu şekilde saldırmayacaksın Lila.” Sesimi yükselttim buna mecburdum. Lila'ya baktığım da arkasına büyük bir güç almış gibi davranıyor sadece Derin’e bakıyordu.
“Bana bak!” diye bağırdım. Sesim odada yankılanmıştı. Lila ürkek bakışlarını bana çevirdi.
“Sana bir daha kardeşine zarar verecek herhangi bir şey yapmaman gerektiğini söylüyorum beni duydun mu kızım?” başını hızlıca evet anlamında salladı. Lina'nın yanına oturdum yüzünün yarısı gözünün olduğu yere kadar boyaydı ben onun gözünü ve yüzünü incelerken, “Bir daha ne sen nede sen birbirinize zarar verecek bir hamlede bulunmayacaksınız. Özellikle sen Lila kardeşin sana kıyamazken sen aksine canının yanıp yanmayacağını düşünmeden saldırıyorsun bunu tekrar edersen işte seninle o zaman çok kötü bozuşacağız.” Dedim. Lina ağlamamak için kendini zor tutuyordu gözleri kızarmıştı ki kolları da hep tırnak iziydi. Ben onu incelerken Derin'in Lila'ya benim dile getirdiklerimi daha nazik ve sakin bir dille tekrar ettiğini duydum. Tabii ben kötü o iyi polisti.
Derin'in çalan telefonu gürültülü bir yankılanmayla çalarken Lila'yı kucağından bırakıp odadan çıktı. Ekrana baktığında gördüğüm o yüzündeki ifade beni şüpheye düşürmüştü. Lila'ya, “Orada kal ve sakın kardeşine yaklaşmıyorsun konuştuğunuzu dahi duymayacağım.” Diye uyardım ve kapının önünde görüşme yapan Derin'e yaklaştım.
“Ne zaman uyandı? Hemen geliyorum çok dikkat edin kuş bile uçmayacak.” Dediğini son anda duyabildim. Kimden bahsettiğini anlamam uzun sürmemişti babamın adamından bahsediyordu.
“Beraber gidiyoruz.” Dedim yanından geçerken.
“Üstümü değiştirip hemen geliyorum sakın beni beklemeden gitmek gibi bir hata yapma, ve kızlarla ilgilenmesi içinde birinden ricada bulun. Ayrı odalarda olsunlar bu gün asla bir araya gelmeyecekler.” Diyerek odaya geçtim. Hızlıca üzerimi çıkartırken adamın anlatacaklarını deli gibi merak ediyordum. Bu gerçeği bulmamızda yolumuza ışık tutacaktı. Babama bunu yapan her kim veya kimlerse o kaza nasıl ne şekilde olduysa altında yatan gerçekleri o adam bize söyleyecekti işte o zaman babam yattığı yerde rahat uyuyabilirdi çünkü Allah şahidim olsun bunu yapan ölmek için yalvaracak konuma gelecekti...
Çokkkk uzun zaman oldu biliyorum çok beklettim farkındayım fakat kendimde yazacak gücü o isteği ve ilhamı bulamadığım için. Artık elimden geldiğince buralarda olmaya ve sizleri bir daha bu kadar bekletmemeye çalışacağım. Yorumlarda buluşalım herkese cevap vermeye çalışacağım. Seviliyorsunuz... 💙
İnstagram: yagmurrtaslakk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAMEL
Fiksi UmumBir tarafta çocuklarından habersiz yaşayan bir adam. Diğer tarafta günden güne baba özlemiyle yanan; sesini, kokusunu, görünüşünü merak ederek büyüyen iki çocuk. Ve tüm bunlara sessiz kalarak onu terk edip ruhunu paramparça eden adamın çocuklarını h...